- 2685 Okunma
- 15 Yorum
- 1 Beğeni
Acı Çekmek Sır Tutmak Gibidir
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
‘’Acı çekmek sır tutmak gibidir.’
Marina Abramovic
Bazı insanlar kitap gibidir. Satır satır, sayfa sayfa okumak istersiniz onları. Bitmesini istemediğiniz bir romana dönüşürler. Sonsuz olsun, durmaksızın üretsin, hiç ölmesin istersiniz. Oysa insan ölümlüdür. Ve her ölüm yaşanılmış olanı daha kıymetli hale bürür. Bu yüzden bu dünyadan geçmiş, yaşayan veya yaşamı noktalanmış her sanatçıya hayranlık besler, onların heykellerini yapar ve ulaşılmaz tanrıçalara dönüştürürüz onları. İsteriz ki somut bir şeyler kalsın izlerinden geriye, silinmesin. Hafızamızın ihanetine yenik düşmeyelim. Hiç unutmayalım onları.
‘’Bir sanatçının en büyük hatası başka bir sanatçıya aşık olmasıdır.’ Bu cümleyi gerçekten hissederek söylüyor. Çünkü acı ile aşkı bir bütün. Sanata olan bağlılığı ise hepsinden daha büyük. Aşkı için herkesi karşısına alsa da sanatı için aşkını bile silebilir. Belki de aşkın onu yavaşlattığını düşünüyor. Aslında aşktan feyz aldığı, aşkın verdiği inançla radikal bir duruş sergilediği, aşkın onu kamçıladığı, aşkla uzun yollar aştığı, aşkın onun için bir ayak bağı değil yaşam ateşi olduğu aşikar. Onun yaptıklarından etkilenmemek için sağlam bir kibirle donatılmış olmalısınız. Hayat arkadaşı her ne kadar ‘’Rol yapmadığı tek bir an yoktur’ dese de, bunu başarabilmesi dahi gerçek bir sanatçı olabilme konusunda derin ve düşündürücü ipuçları veriyor. Onun ruhunu okumaya başladığınızda nutkunuzun tutulmasının sebebi cesareti olmalı. Çünkü sanatçının en belirgin özelliği aykırılığını özümsediği için bunu cesareti ile pekiştirmesi, içindeki o kaynayan enerjiden ilham alıp sükunet içerisinde bunu insanlığa sunması ve sessizce yayılması.
Benim hayatımda yeri yok diyebileceğiniz en uç noktalarda, tehlikeli sularda, bıçak sırtında, parmak ucunda yürüyüşü şaşkınlıkla beraber büyük bir saygıyı hak ediyor. Sanatçı yaptığı şeyin iyi veya kötü olduğunu bilmez. Bunu insanlar için değil en başta kendisi için yapar. Takdir toplamak için değil, böyle hissettiği ve böyle inandığı için yapar. Kimsenin yapamadığını yapar, risk alır. Küçümseyen gözler, dışlar bakışlar, öteleyen kalabalıklar, destekleyen azınlıklar... Aslında bütün bunların sanatçıyı sanatçı yapan etkenler olduğunu çok sonra anlarız. İnandıklarının üzerine gitmeyi bırakmadıkları için bir zaman sonra çabaları meyve vermeye başlar. Bu bazen yüzyıllar alır, bazen birkaç yıl.
Ünlü yazar A. Altan’ı objektif olarak ele aldığınızda, aşklarını romanlarına konu etmek için harcayan ‘’acımasız romantik’ bir tablo ile karşılar sizi. Acıdan beslenir. Çoğu romanı mutsuz biter, sevenler kavuşamaz, sıradışı aşk hikayeleri anlatır bizlere. Hayal gücümüzü zorlayan insanları severiz. Çünkü onlar imkansızlıkları öyle güzel süsleyip püslerler ki, her şey cazip görünür, olmazları mümkün kılan bir bakış açıları vardır sanatçıların. Yazarların sanatçı olmadığını kim söyleyebilir? Hayal kuran ve hayallerinin peşinde sürüklenen her insan sanatçıdır.
Zamanla ruhu sadece nefes alıp veren bir bitkiye dönüşür sanatçının. Kendinden ödün verir, hayattan ödün verir, müddetsiz bir ara verir. Çünkü aradığı her şey orada gizlidir. Ürettikleri de olmasa bir saksı çiçeği olsa muhakkak daha çok yaşam belirtisi gösterir. Çiçek açar örneğin, yaprak uzatır. Ama insan olmak zor. Sanatçı olmak daha zor. Çiçek açsan bir türlü, yaprak kımıldatsan başka...
Aramızda durağan bir yol uzanır onlarla. Ciddiye alınmasını umdukları bir sürat meselesi vardır hayatla aralarında. Bazen zaman onları kovalar, bazen onlar zamanı. Elleri hep koşar gibi ayaklanır ve bütün eşyalar en yakın arkadaşlarıdır. Kimsesizdirler bir bakıma. Çünkü ‘’Ciddiye alınmak uzun zaman alıyor’. Fazlasıyla yalnızlaştırılıyorlar. Bunu kimi zaman kendileri yapıyor, buna mecburlar. İnsanların onlara hak verme ve yaptıklarını anlama süreci biraz uzun sürüyor. Fakat sonunda ciddiye alıyor ve saygı göstermeyi öğreniyorlar onlara. Önemli olan yaptığın şeyden emin olmak, diretmek, caymamak hayallerinden, pes etmemek yıldırılmaktan, hafife alınmaktan gocunmamak. İnsanlar küçümsedikleri şeylere gün gelip dikkat kesiliyor, sahip çıkıyor ve saygı ile eğilip alkış tutabiliyorlar. Sanatçı hayallere, hayaller insanlara, insanlar sanatçılara muhtaç. Sanatçı insana muhtaç mı?
fulya/mayıs2015
YORUMLAR
Sanatçı da sıradan bir insandır. İnsana ve metaya ve tüm insani ihtiyaçlara tabii ki muhtaçtır. Onu sıradışı yapan sanatıdır. O yüzden sanatçı takdir edilir ama sanat hayranlık uyandırır.
Sanatçının aynı sanatı paylaşan başka bir sanatçı ile duygusal ve fiziksel beraberliğine olumlu ve olumsuz pek çok örnek olsa da genele baktığımızda, kısa vadede şimşekler çaktırsa da uzun vadede pek de yürüyen bir ilişki türü olmadığını görüyoruz.
Zevkle okudum. Tebrikler.
Sanat ve sanatçı..
Zor ikili..
Sanatı icra etmek o kadar da kolay değil.
Dediğiniz gibi "yalnızlaştırılıyorlar..".
Belki kaleme alınan satırlar, çekilen kare, çizilen esvap hemen önemsenir belki de asırlar sonra..
Sanatçı bunu önemsemeyendir.. Önemsediğinde tüketir kendini, tükenmeden arz ettiği..
Bundandır galiba korkularım.. Sanat ancak mucidi tarafından keyif alındığında baş yorulur olmalı. Birileri beğensin diye yazarsa, çizerse, çekerse, söyler de oynarsa şâyet, ardının âkıbeti muammâ olmaktan öte olmayacaktır..
Olağan hayatta "sevilen meslek" ile uğraşılan iş mevzuusunun tabiatı söz konusu.. Amaç ve araç meselesi, amaç değil araç olmalı sanat; hattâ sanata karar kılan ömrünün hacmi olmalı.. Ve bu sanatçıyı ilgilendirmemeli.. Birileri sevsin diye yaşamaya çalıştığı ân, ölür insan..
Söylemek istediğim, bir ressam renkleri sevebilmeli önce ve objeleri.. Ardından elbet yorumu. Sanat boya değildir aslâ, fırçanın zihinlerde uyandırdığıdır. Yazmak için de öyle. Hangi kelime çok daha mânidar olabilecekse o ân hissettiklerini aksettirirken, o kelimeleri seçebilme özgürlüğüdür.. Bundan ziyâde neticede evvelâ kendi memnûniyetidir mühim olan.. Öyle olunca pek bir şey kalmıyor geriye zâten..
Ve teferruatı o kadar derin ki.. Bunu konuşmak için benim yalnızca bir kâlbim var ve ötesinde söyleyeceklerimin ilmî bir dayanağı olmayacaktır.. Keza bence bir önemi de.
Deneme çalışmanızın ilk satırının ilk cümlesinde iken henüz o kadar etkilendim ki.. Böyle hissettirmek önemli bence.. Aynı şeyi düşünmüyor ve savunmuyor ya da aynı şeye inanmıyor olabiliriz ancak dilin iyi olanı güzel olanı yalnızca birdir.. Buna mukâbil sanat'ta akıl ancak yoldur, esas değil.. Ve okuyan, izleyen, dinleyen için de bunun önemli olduğunu düşünürüm.. Hoşa gitmesi ya da gitmemesi hislerden sebebtir.. Bunu insan önce kendi için baraşabilmeli ki sanat imkânsız olmasın. Heves nârindir, istek kırılgan.. Ömür ise, tüy hafifliğinde. Kendine güvenmenin bir işlevi yoktur pek, kendini sevmekten önce..
Paylaşım için teşekkürler..
Sevgiyle..
Evet Sevgili Fulya,
Gelelim (netin) azizliğine uğrayarak bir türlü yapamadığım yoruma:
Ben düşüncelerimi sondan başlayarak yazacağım.''Sanatçı insana muhtaç mı?'' Acılanmak için evet,ama yazmak için hayır! Çünkü her ne kadar inandırıcı gelmesede ;aşkı,acıyı,mutluluğu,gözyaşını,terkedişi,kaybetmişliği,annesizliği ve daha sayamayacağım birçok şeyi yaşamadan da kaleme alıp dillendirebilen sayısız yazar vardır.Kimisi başkasının acısından yola çıkar kimisi acısını kendisine rehber tutar.Ve edebiyatta deneme,öykü makale,şiir türünde ne yazarsanız yazın kalemin kıblesi bellidir yeterki yazmak istensin...
...
Yazmak çoğuna bir çıkış kapısıdır.Kiminin iç sesleri,kiminin sırları,kiminin de yansımalarıdır.Kişiyi huzurla buluşturan tek kapı.Ve bu kapıyı ömrü pahasına ısrarla açmaya çalışan bir bireyden söz edeceğim.
Yazıya 35 yılını hiç çekinmeden harcayan ve sırf yazdığı için sayısız tehdit alan,esaret perdesini ısrarla yırtmaya çalışan;hayatında en'im,diye nitelendirebilecek herşeyin üstünde tuttuğu kaleminin gölgesinde gölgelenmeye çalışan,gölgelendikçe mutlu olan bir yazar.
...
Yıllar evvel hayatıma bir kitap almıştım.Yavaş yavaş okuyarak varlığı hayatıma rehber,sessizliğime ses ve gediklerimi kapatan bir tamamlayıcıydı.Km'lik mesafeler,engeller,doğabilecek sorunlar;hiçbiri umrumda değildi.Çünkü inandığım doğruyu bulmuştum.En azından öyle sanmış ve bu rüyanın hiç bitmeyeceğine inandırmıştım kendimi.Ki kıymetinin artması için de ölmesine gerek yoktu,çünkü zaten benim için kutsaldı.
Aslında bildiğim tüm doğruların yanlış olduğunu ve hayata sadece onun penceresinden bakarak kendimi dünyanın en huzurlu insanı olarak bildirmem de yersiz bir mükafattı benim için. Çünkü ona ilaç gibi gelen yazmak, zamanla ikimizi de zehirlemeye başladı.O ürettikçe ben tükeniyordum,o yazdıkça ben siliniyordum.Daha evvel söylemeden hissedip anladığımız düşünceler bir zaman sonra birbirimize ısrarla anlatmamıza rağmen ,aynı dili konuşmamıza rağmen birbirimizi anlamıyor ve anlamadıkça da aramızda uçurumlar beliriyordu. Sonra anladım ki; o sadece kalemine aşıktı,o sadece kalemine annelik yapabilirdi ve o sadece kalemiyle bir ömrü sürdürebilirdi.Çünkü o bir yazardı ben bir okuyucu,o bir anneydi ben bir çocuk...Ve hiç bitmesin diye yavaş yavaş okuduğum kitap birgün ansızın bitti!..
...
O yüzden herşeyin fazlası zarar:Ne aşk için kalemden ne kalem için aşktan vazgeçilmemeli.''Herşeyi kaleme feda etmek veya kalemi herşeye feda etmek,'' cümlesi her ne kadar zihnimizi bulandırsada aslolan budur.
Aşk ile yazanı aynı çatı altında değerlendirdiğimiz zaman:'' Aşk-yazmak yaşandığı kadar mı yoksa yazıldığı kadar mı kutsal?'' Bilinmez... Lakin insanaoğlunun dokunmadan,müdahale etmeden yaşadığı herşey güzeldir...
Sevgili Fulya;çok güzeldi,harikaydı, mükemmeldi gibi baştan salma kelimelerle beğenimi dile getirmek istemiyorum.Kaliteli bir kalem ve farklı bir tarzdı. Ve yazının içeriği çok kapsamlıydı,beni birçok konuya sürükleyip-silkeledi diyebilirim.
Yazdıklarımda konudan kopuk düşüncelere rastlayabilirsiniz.Ama 2 defa okudum ve farklı düşüncelerle okudum.O yüzden yanlış bir şey var ise kusura bakmayınız.
İçten kutluyor,sevgilerimi sunuyorum.
Güne düşen yüreği, emeği ve kalemi kutlarım.
"Sanatçı insana muhtaç mı?"
Soru ilgimi çekmedi değil.
Klasik bir söylem vardır ya
Sanatçılar alkışı sever
Mesela siyasete atılan sanatçılar eleştirildikleri daha da öteye olumsuzlandıkları zaman tepki duyabiliyor yahut hüzne kapılabiliyor, vs. Bunları kimi tavırlar dairesinde ölçmek imkansız değil şüphesiz.
Fakat sizin de yazınızda belirttiğiniz üzere sanatçının büyük bir beğeni uyandırması bazen birkaç yıl bazen de yüzyıllar alabilir.
Ne var ki hemen beğenilmekte kalıcı olmak anlamına gelmiyor kanımca. Saman alevi gibi parlayıp sönenler de var. Dünyanın en büyük sanatçılarının ancak öldükten sonra anlamına varılması boşa mı?
Oysa bu beğenininde dünya çapında sanatçılara hiçbir faydası olmaz bence. İnsanlık için besleyici olur. Sanatta klasiklik esastır o da önemli bir ölçüt ama ölmüş yüce bir sanatçı olmak insanlık için anlamlı olsa da kişiye hiç bir faydası olmaz bence.
Daha önce de verdiğim bir örnek temcit pilavına dönmüş olabilir. John Steinbeck'e eleştirmenler hakkında ne düşündüğünü sorarlar "onlar hep geç kalırlar" der. Hani ben eseri yazmışım, piyasaya çıkmış şimdi eleştirilse o esere ne katkı sağlar diyor da çok daha fazlasını söylüyor bence. Hemen hiçbir sanatçının eleştirmenlerden fazla hoşlandığını sanmıyorum. Kafasına yatan bir isim bir adres olabilir. Mesela Sartre Camus'un eleştirisini önemsediğini söyler. Ama bunu Camus için söylediği gibi yığınla eleştirmen için de söyler mi acep?
Kanaatimce seçki tam yerine oturmuş
Edebiyat kurulu yerinde bir seçim yapmış
Kısa, özlü, derinlikli bir yazı
Saygılarımla.
levent taner tarafından 5/21/2015 10:23:43 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Fulya,dar zamanda okuduğum için yeterli bir yorum olamayacağını düşünerek, tekrardan okumak adına yorumlama gereği duydum.Altı çizilerek okunacak bir çok cümle vardı.Sağlıklı bir okumadan sonra yorumlamak istiyorum.
Şimdilik sevgiler.
Leyla UYGUN tarafından 5/20/2015 5:00:59 PM zamanında düzenlenmiştir.