- 1568 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Görkemli Binaların Gölgesindeki Hayatlar
İlçemizi ile bağlayan ana yolun, denizle yarenlik edebildiği son bölge idi bu alan. Öfkesini sakınmadan sergilemeyi seven Karadeniz’in alabildiğine hoyrat , alabildiğine başına buyruk, alabildiğine heybetli dalgalarının oynaştığı, yol ile deniz arasına sıkışmış daracık bir alandan müteşekkil bu sahile kurulan onlarca çadır, şehrin dar gelirli insanlarına masrafsız tatil yapma imkanı tanırdı bu yörede. Tabi ki bitip tükenmeyen yaz yağmurları ve öfke konusunda sağı solu belli olmayan Karadeniz izin verdiğince...
Memleket dağlık. Düz alan bulmak, nerede ise imkansız gibi. Yöre insanı hastalık derecesinde futbola düşkün. Stat kuracak bir müsait arazi yok. Uzun tartışmalar, atışmalar, adli süreçler sonunda, bu güzel bölgenin doldurulmasına ve şehre yakışır görkemde bir futbol stadyumu yapılmasına karar verildi. Otuz beş yılı bulan meslek hayatımın nihayetinde, Allah, bize de memleketimizde çalışabilme imkanı tanıdı bu sayede. Böylece gurbet ellerin çilesini çekmekten, yabancı kültürlerin ruhumuza bıraktığı hasardan, yabancı coğrafyaların ekonomik , sosyolojik ve biyolojik yıpratıcılığından kurtulduk.
Her sabah yaptığı gibi, paytak paytak yürüyüşü ile, sağa sola sallanarak yaklaşıyor. Pislikten rengi nerede ise belli olmayacak duruma gelmiş baretinin altından sarkmış dalgalı ve sarımtırak saçları, usuldan usula esen Karayelle, aheste aheste dalgalanmakta. Ayağında bir çift eski spor ayakkabı, srtında yakası bağrı dağılmış, sağı solu sökülmüş bir kazak ve turuncu bir iş elbisesi.
Sigaranın kölesi olmuş ve çoktan orijinal rengini kaybederek beyazdan sarıya, hatta kahverengiye yelken açmış dişlerinin tüm çirkinliğini sergileyerek pis pis sırıtıyor ilkin ve ardından;
’Naber şefim?’ diyor. ’Nasıl gidiyi bu sabah işler?’
’İyidir’ diye karşılık veriyorum bakışlarımı vincin tepesindeki ağır parçadan ayırmayarak. ’Sende ne var, ne yok?’
’Ben da iyiyim volla. Çalişip gidiyruk işte. İş çok, para az. Çok çalişup, çok gazanmam lazım.’
’Ne yapacaksın bu kadar parayı?’
’Yetmiyi gazanduğumuz volla. Ancak bakkalın borcini gabatabiliyrum alduğum ilan.’
’Kaç para alıyorsun ayda?’
’1200 TL geçiyi elima.’
’Yetmiyor mu?’
’Yetmiyi. Kira veriyrum, boğazumuz deken, ay sonuni zor getıriyrım volla.’
’Hayat zor.’ diyorum omzuna şefkatle dokunarak. ’Gayretli ve çalışkan olmak gerek.’
’Çalişmak yetmiy volla. Torpilun olmasa, yanduğunun resmidur bu devirde. Boyle ameleluk yapma ilen adam olmak, para birkuturmak zor. Habu böbreğumun birini satmayi düşiniyrum.’
’Saçmalama! Neden satacaksın böbreğini?’
’Kenduma bir ev alacağum.’
’Oğlum, sen manyak mısın? Ev alacağım diye, böbrek satılır mı?’
’Ötekini de sat, sermaye yap bari kendine.’ diye dalga geçiyor çevremizden birileri.
Alışık olmalı ki böyle dalga geçilmeye, bu sataşmalara hiç aldırmadan, küçük, çakır gözlerini sık sık kırpıştırarak olanca ciddiyeti ile devam ediyor anlatmaya:
’Ne yapayim şefım yav? Bi kocagari anam var, o da hastadur. Başka da bakacak kimsesi yok.’
’Başka kardeşin yok mu senin?’
’Bi dene abim var. U da gendini zar zor idare ediyi. Senın anlayacağun, faydasi yoktur bize onun.’
Üç kilometre kadar doğu istikametimizde, denize bir boynuz misali uzanan Trabzon şehrinin , iki ay kadar gecikme ile ziyaretimize ancak Mayıs başlarında gelebilen Mart dumanı etkisi altında, sahile sıkışmış yüksek katlı apartman siluetlerinden oluşan sevimsiz manzarasında ufak bir detaymış gibi gözüken eski bir gecekondu mahallesini gösteriyor misina sallamaktan nasırlaşan ve çatlayan işaret parmağı ile.
Hoorda, Faroz’un güneş görmeyen bi bodrum gatinda yaşaiyruk eğer yaşamak dersan uğa da. U da ev değil, tütün lemleme çukuri .ok yen... O gadar rurubetli. Gocagari anamın diz ağriları kesilmeyi bi turli. Oyle olduğu halde, gene da kiraya yetiştiremiyrum volla. Bi dene eve ihtiyacım vardur.Haule güneş gören, hava alan, rutubeti olmayan ufacuk bi ev alma lazimdur. Ölmeden, gocagari anami azecuk rahat ettirmek istiyrum.’
Sohbetin bu noktasında bir bukle sustu. Kendisi ile biraz önce dalga geçenler, onun hayatının iç burkan gerçeği ile tanışanca, utanma duygusunun etkisi ile, gayri ihtiyari başlarını önlerine eğdiler. Onun, hiç kimseleri gördüğü yok. Yanı başımızda uzanan denizin sakin ufuklarına dalıp gidiyor bakışları. Yaka cebinden bir sigara çıkarıyor, aylardır tıraş görmemiş sakalların adeta esir aldığı dudaklarının bir kanarına maharetle yerleştiriyor. Bir kaç kez çaktığı çakmağın kıvılcımları, hafif hafif esmekte olan Karayelin serinliğinde bir türlü gaz ile öpüşemiyor, sigarayı tutuşturacak alev bir türlü kendini gösteremiyor. Sol elindeki emniyet şeridi yumağını bacaklarının arasına sıkıştırdıktan sonra, rüzgarın önüne avucu ile set çekiyor, ardından da tütünü ateşlemeye muvaffak oluyor. Bir kaç kuvvetli nefes ardından iyice tutuşan sigaradan kesif bir duman yükselirken, etrafa da oldukça sevimsiz bir koku yayılıyor. Açık havada, oksijeni bol bir çevrede olmamıza rağmen rahatsız oluyorum ve belli etmekten de çekinmiyorum.
’Ne sigarasıdır o? Ne kadar pis kokuyor yahu!’
Küçük bir telaş seansı geçiriyor va ardından, kaliteli bir marka kullandığını belli etmek gayesi ile, seri bir hareketle paketi çıkarıp gösteriyor.
’2000 volla. Oyle dandik bir sigara değildur da.’
’Hımmm!... 2000 demek? Günde ne kadar içiyorsun bundan?’
’İki paketi buliy volla.’
’Kaç para paketi peki?’
’Altı lira.’
’Küçük bir hesap yaparsak, ayda tam 360 TL sigaraya veriyorsun. Bak, ev kirası kadar parayı sigaraya yatırıyorsun aslında. Bu sigara illeti, senin böbreğinden daha mı değerli? Üstelik sağlığından da oluyorsun. sana bir şey olursa, annenin hali ne olacak?’
’Ne biliyim abi yav?’
Sakallarından nasibini almamış bölümlerinde hafif bir kızarıklık beliriyor yanaklarının. Mahcubiyetin getirdiği mahzun bir boynu büküş ile,hayatın realitesi ile bir kez daha karşılaşmanın verdiği acıyı tüm benliğinde hissederek, biraz da işin sarpa sarmaya başladığını fark ettiğinden olsa gerek, usuldan usula yanımdan ayrılıyor, kendi iş alanına doğru seğirtiyor. Sallana sallana gidişini seyrederken, ardından gülümsüyorum bu garip genç insanın.
Otuz tonluk parça, yavaş yavaş 45 m yüksekliğindeki yuvasına yerleşmek üzere. Gözlüğümün camlarına seyrek yağmur damlaları düşüyor; çıkarıp, gömleğimin eteği ile kuruluyorum. Gözüm, canları küçük bir emniyet halatının ucuna asılı duran işçilerimde; aklım, saçma sapan düşünceler yumağı içinde yaşayıp giden o serseri oğlanda.
Bir tutam hayat-16.05.2015-Trabzon
YORUMLAR
Ele avuca sığmayan dağlar ve aralarda kaybolan küçücük düzlükler VE üzerinde tek tek beliren eski ahşap evler. Yavaş yavaş kendini yenileyen tabiata güya ayak uydurmaya çalışan mesnetsiz beton yığınları.işte bu giderek kendini kaybeden Karadeniz kıyıları.
Suyun hırçınlığı giderek artacak, tabiat kendini değiştiren güç karşısında sabrını yitirecek . Biraz denge, biraz daha dünyaya saygı doğrultusunda düzenleme gerektiren işler yapılmalı.
Sadece iş uğruna, yapay güzellik uğruna betonlaşan sehirlere betonlaşan insanları doldurmak, acımasız bir düzeninde temellerini atacak.
Unutmayalım yüsek yapıların gölgesi ne kadar genişlerse, yarasa misali , insanın gören gözleri o kadar kuçülecek dostum.
Bu yorumu bende geniş bir yapı gölgesinden yazıyorum malesef !
Saygılar, sevgiler
Bir tutam hayat
Karadeniz yaylalarının(Bilhassa Trabzon çevresi)durumunu görüyorum da,
gerçekten içim sızlıyor.
İnanılmaz bir betonlaşma var.
İnsanlar, acımasızca katlediyorlar doğayı.
Bu konuda Rize halkı daha bilinçli.
Umarım sahip oldukları güzelliklerin kıymetini iyi bilirler.
Tüm nesiller tabi ki.
Güzel yorumunuza teşekkür ediyorum.
Görkemli binaların gölgelerinden kurtulmanız dileği ile.
SAYGIDEĞER USTAM,HARİKA BİR HİKAYEYDİ... Dört ay öncesine kadar hem hanımın bir pk.sigarasına, hem benim 2 pk. sigarama günde 3*8.- = 24.- ayda 72.- tl...12 ayda 864.-tl...genellersek 50 yıllık tiryakiliğimmizde ödenen para 43 bin küsur... eski parayla 43 milyar lira... sizin o serseri ruhlu garibana bir ev parası... bıraktığımın 5. ayı...keşke hiç içmeseydim de bu KOAH denilen illetle yaşamak zorunda kalmasayfdım... YAZI İÇİN TEBRİKLER...SAYGIYLA
Bir tutam hayat
gidip KOAH hastalığının ne olduğunu öğrendik.
Önemli bir akciğer hastalığı.
Dikkatli ve bilinçli tedavi gerektiriyor.
Hasta, kendine dikkat etmeli.
Bu sigara denen illetmiş ana nedeni.
Keşke erken bıraksaydınız benim gibi.
31 yıl olmuş ben bırakalı. On-on iki sene kadar içmişimdir her halde.
Eşim vesile oldu bırakma konusunda. Allah, ondan razı olsun.
Sigara önemli ve sevimsiz bir alışkanlık.
Ama, herkese de zarar verecek diye bir kural da yok hani.
babam, 88 yaşında ve ömrünün büyük bir kısmını, kaçak tütün içere geçirdi.
Zor bıraktırdık seksenin üzerine çıktığında sigarayı.
Şu anda önemli bir sorunu yok ciğerlerinden.
İnsanın bünyesine göre değişiyor işte durum.
Allah,
sağlık ve sıhhat versin efendim.
Siz, bilinçli bir insansınız.
Bu sevimsiz hastalığı da kontrol altında tutmayı başaracağınıza eminiz.
Çok teşekkür ediyorum yorumunuza.
Sağ olun.
Ne zordur yurdumun insanı'nın caresizliği.Yazınızı okurken derin bir hüzün kaplıyor ister istemez insanı.Gönül istiyor ki,ülkemizin her yöresinde ki insanın karnı tok, sırtı pek olsun, ama ne yazık ki,olmuyor.
Aslında olur Gökhan hocam olurda yeter ki ülkemizin kaynakları doğru değerlendirilsin,kalkınmaya dönük yatırımlara engel olunmasın ülke için hizmet edene hep birlikte destek olup teşfik edilsin işte o zaman neleri başarır ülkemin yetenekli insanı çünkü ülkemizde bu potansiyel var ve mevcut nüfusunun birkaç katını doyuracak mürefeh bir hayat yaşatacak imkanlara sahip ama olmuyor maalesef.Neyse konu başka alanlara kaymadan bitirelim yorumu.Ne diyelim umarız ve dileriz ki ülkemizin güzel insanları da gelişmiş medeni ülkelerin insanları gibi insan onuruna yakışır bir hayatı yaşasın ve yarınından kaygı duymayacağı yaşam standartına ulaşsın.
Çok etkiliyici ve duygulu bir yazıydı bazı satırlarında hüzünlensekte usta kaleminizden keyifle okuduk.
Elinize yüreginize kaleminize sağlık.
Saygı sevgilerimle dostum
Bir tutam hayat
Keşke çaresiz kalmasa hiç kimse.
Huzuru, mutluluğu yakalamak uzak olmasa hiç bir gönülden.
Uzun çalışma hayatımın nihayetine doğru,
ilk kez memleketimde iş imkanı yakaladım.
Gerçekten güzel bir durum.
uzun bir zaman almayacak ama,
yine de tadını çıkarmak güzel.
Yöre insanını iyi tanırım.
Sonuçta ben de onlardan biriyim.
Gurbete çıktıklarında gayretli olurlar, yaratıcı olurlar, çalışkan olurlar.
Ancak,
kendi memleketlerinde asla yanaşmayacaksın onlara.
Atalarından gelen bir tembellik alışkanlığı var.
Tüm işleri kadınlar hallediyor, erkler de gurbete çıkıyordu eskiden. Ya da balıkçılık yapıyorlardı.
Şimdi,
gurbetçilik çok yok, denizimiz de kurudu maalesef.
Ve,
bizim erkeklerimiz asla eşlerine, analarına, kız kardeşlerine yardım eli uzatmadılar.
Buralarda yapılması gereken her iş kadınlara aittir ve erkek asla el sürmez. gelenek öyle maalesef.
Yeğenim bir iş yeri açtı geçenlerde. Annem ve babamın evi de o semttedir.
orada bir cami var, inanın tam 13 adet kahve var civarında. hepsi de tıklım tıklım dolu.
yani toplasanız bir dönümlük bir alan değil ha bahsettiğim bölge.
El insaf diyorum.
Bu kadar mı olur tembellik?
Hiç bir iş bulamıyorsan, git tarlanda eşine yardım et b adam.
Bu nedenle işte, çok acımıyorum sefaletlerine.
Utanmadan eşlerinin sırtından geçiniyorlar.
Böyle olunca,
her türlü dedikodu, safsata, fesatlık, alıp başını gidiyor.
Sevimsiz bir durum.
Bu konuda da bir yazı yazma niyetim var aslında.
bakalım hangi güne denk gelir.
Güzel yorumuna teşekkür ediyorum.
Bu garibanlara acımak mı lazım, yoksa fırçalamak mı bilemiyorum doğrusu?
Serhat BİNGÖL
Naçizane bende bazı yazılarımda bu konuyu işlemişimdir.
Bu konu ile ilgili çok kafa yormuşluğum vardır.Neden? ülkemin insanında hep bir tembellik durumu vardır? Bu işin genetik bir boyutu var mı dır? Soya çekimle ne kadar ilgisi vardır ?diye çok düşünmüşümdür.Örneğin;neden kadınlarımız çalışkan iken ?Erkeklerimiz,tembeldir? Öyle ya soya çekimle ilgisi olsa kadınlarımızında tembel olması gerekirdi.Geçmişte okuduğum bireyin ve toplumun depresyondan kaynaklanan tembeliğinin psikolojik nedenlerin anlatan kitapta hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle bir satırlar vardı;
''Bireyin çocuk yaşta elde etmek istediği şeyi çalışarak değilde, şiddeti överek savaşarak (kan akıtarak) elde etmesini başarı olarak gösterilmesi çocuğun yetişkin olduğunda ise elde etmek istediği şeyi elde etmek için gerekli şartları bulamaması durumunda bir tür deprasyon geçirdiğinden bahsediyordu.
Dolayısıyla bireyin ve paralelinde toplumun tembelliğe yatkın kişilik tavırları sergileyebileceğinden bahseden o satırlar dikkatimi çekmişti. Doğrusu bölgenizin insanını bilemem ama o satırların ülkemiz insanın yüz yıllardır süre gelen psikolojik durumunu anlatan önemli bir tanı olduğunu düşünüyorum.
Saygı sevgilerimle
Anlamlı tasvirlerle süslenmiş acı bir gerçeğin öyküsü...
teşekkürler üstat...
Bir tutam hayat
Sizin güzel hikayelerinizden ilham aldığımızı itiraf etmeliyiz.
Güzellikleri sergilemeye devam edin lütfen.
Çok teşekkür ediyorum.
Bedri Tokul
Her çiçeğin rengi, kokusu bir başka olur.
İltifatınız için teşekkürler...
Öncelikle memlekete hos geldin Bth, gündelik hayatımızdan satır aralarina sıkıştırdiklarina baktım da en çok haylaz oğlana takıldı aklım. O ve onun gibiler giderlerini hesaplarken en çok parayı kendilerini zehirlemek için harcadiklarini düşünmeden yaşayıp gidiyorlar sanırım.
Tebrik ederim, saygılar
Bir tutam hayat
güzel yorumunuzla her zaman olduğu gibi değer kattınız, zenginleştirdiniz.
Hayatı seyrettiğimiz bu gerçek pencere de,
güzel cümlelerinizle yarenlik ettiniz bizlere.
Çok sağ olun, var olun.
Allah, sağlık-sıhhat versin efendim.
Bir tutam hayat
hayatın akışına ses olmaya çalışan gönlümüze kulak verdiğiniz için.
Çok sağ olun.
Bazen bir çözüm arar elindekini vermekle,
Oysa kıymetini bilse canının bir pula vermese.
Tebrik ederim saygılarımla.
Bir tutam hayat
gerçekten zor zanaat.
Sadece zamanı doldurmak olmamalı gaye.
Dolu dolu yaşamak, hissederek yaşamak,
sindire sindire yaşamak gerek.
Ve,
değerlerin kıymetini bilmek bir de tabi ki.
Bize bağışlanan cevherlerin...
Bir de,
çevremizde gelişen tüm olaylardan,
gerçek manada dersler çıkarmasını becerebilmeli insan.
Sadece bakmakla yetinmemeli. Görebilmeli de.
Güzel yorumunuza,
hiç eksik etmediğiniz desteğinize teşekkür ediyorum.
Bir tutam hayat
Her saniyemiz, dakikamız, saatimiz, günümüz...
Ömrümüzün sessiz detayları işte.
Milyonların arasında bir garip insan portresi...
Hüzün veriyor bu durumlar insana ama,
maalesef hayatımızın da gerçeği işte bu durumlar.
Güzel yorumunuza teşekkür ediyorum.