- 809 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SEYİT ALİ ÇABUK
Seyit Ali Çabuk’u tanır mısınz? Bir türlü bulamadınız değil mi
Hadi sizi üzmeyeyim, ben söyleyeyim.Seyit Ali Çabuk, Koca Seyit namıyla da tanınan Seyit Onbaşı’dır. Hani şu 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman. Her Çanakkale kutlamasında onu anlatır, yere göğe koyamayız. Fakat bu güzel insanın savaş sonrası çileli hayatını ve yaşadığı vefasızlıkları kimse bilmez.O halde tarihe olan görevimizi yapalım ve biz anlatalım:
1889’da Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur.Mavi gözlü ve ufak tefektir.Gariban Anadolu köylüsü.Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.
Seyit Ali 1909’da askere gider, 1912’de Balkan Savaşı’na katılır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulunur.18 Mart1915’te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçer. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevlidir.
Mecidiye Tabyası’nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak için oradadır. İngiliz gemisinden açılan ateş sonucu bir çok asker şehit olur. Tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk’tur. Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirir ve İlk atışta düşman gemisini vurmayı başarır.
Seyit Ali, bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilir ve bir de ödül olarak çift tayın verilir.Fakat arkadaşları tek tayın yerken onun kursağından iki tayın geçmez. Çift tayın almayı reddeder
Seyit Ali, 1909’da gittiği askerden, 1918’de onbaşı olarak döner. 1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder ve 1918’de terhis olur.
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürüyerek evine ulaşır. Köyünde Seyit Ali’yi herkes öldü bilmektedir.Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” der “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi gelir kapıya bakar ki,adamı. “Korkma kızım o senin baban.”
der. Ve Seyit Ali 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışır.
Küçük kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” diye anlatır o günleri.
Kocaseyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır. 1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran’a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.”
Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere “suçum ne ki” diye sorar. “Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.”Seyit, sevinir. Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa ‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’der. Maaş bağlatılmasını teklif eder. Seyit Ali, “Hayır paşam" , "biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten,“Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem”
Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye. Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez. Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.
Zorlu yaşam koşulları Seyit Ali’yi çok hırpalar. Ve bu güzel insan 1939 yılında henüz 50 yaşındayken, zatürreye yakalanıp yaşamını yitirir. Köyündeki mezara gömülür.
Kocaseyit’in köyü, hala yoksul...
Yüze yakın torununun yaşadığı Kocaseyit köyü büyük oranda elektiriksiz susuz.
Köylü topraksız, koyun keçi güdüyor, ovaya yevmiyeye gidiyor.
Aynı dedeleri Kocaseyit gibi.
YORUMLAR
Yazınız harika..elinize, emeğinize,yüreğinize sağlık..Sağlıkla ve sevgiyle kalın..!!
Yorumların en güzeli yazılacak bir sayfayla karşılaştım...İnanmadığım hiç bir şeye yorum yapmam.. İnsanlık ve vatan sevgisi gibi hasletleri yüreğinde kutlu bir ışık gibi taşıyan bu şerefli insanlar artık nadide bir elmas gibi azalmakta yazıkki ..Değerli vatan evladı Seyit Onbaşıma Allahtan rahmet diliyorum..Bu güzel yazıyı yazan kalemi kutluyorum..Böyle vatan evlatlarını her zaman saygı ve rahmetle anıyoruz.