bu yoculuk çok zor olacak
O zamanlar kır gazinoları ve yazlık sinemalar revaçta.İnşaatın yakınlarındaki gazinolarda şarkı türkü eksik olmuyordu. Balkona çıktık tuğlaları üst üste koyduk üzerine de gazete parçalarını minder yapıp oturduk. Gazinoların renkli ışıkları oturduğumuz yerden rahat gözüküyordu. Sanatçıyı göremiyorduk ama kısa dalga radyodan yurttan sesler topluluğunun konseri gibi sesleri işitebiliyorduk. Önce bir uzun hava çalındı. Kışlalar doldu bugün,doldu boşaldı bugün,gel gerdaş görüşelim. Ayrılık oldu bugün. Uzun havanın hüznünü yaşarken birden, Adana yollarında. Pamuklar dallarında, Allah canımı alsın o yârin kollarında.Ağam adanalı kız ,paşam adanalı kız,yeme işveden düştüm sana dadanalıkız. Ve ardından daha birçok türkü, Anonslarda sanırım Nuri Sesi güzelinde adı geçiyordu. Hava çok sıcak olduğundan geceleri uyumak da çok zor oluyordu. Sırtımızdaki gömlek sürekli ıslak olduğu için gece saat kaç bilmiyorum hafiften üşümeye başlamıştım. O gece birbirimizle fazla konuşmadık sanırım gizliden bir pişmanlık var ikimizde de,hadi yatalım sabah bunlar yatacak biz iş yapacağız dedim.O ışıkların geldiği yandan hiç gözünü ayırmadan sen yat ben biraz daha oturacağım dedi.Ayağa kalktım kalıp gibi olmuşum .Dışardaki serinlik içeri girer girmez yerini yine o boğucu nem ve ısıya bıraktı. Odaya geçip şilteye uzandım. Köydeki hayatla buradaki geçen yaklaşık iki aylık süreyi karşılaştırmaya çalışıyordum. Dünkü pilav olayı kafamda soru işaretleri doğurdu. Bu böyle ne kadar devam edebilirdi ki.Burda da insanların bir kısmı güzel yaşarken bir kısmı karın tokluğuna bizim gibi inşaatlarda,o yakıcı güneşin altında pamuk tarlalarında ça-lışıyorlardı.Bunu arada bir Küçük saat denilen yere gezmeye gittiğimizde daha iyi görmüştüm. Kimi paytonla şehir turu atıyor kimi çay bahçelerinde kahvenin yanında nargile fokurdatıyor. Kalktım tekrar Mustafanın yanına gittim o hala aynı yerde oturuyordu. Ben işi bırakacağım dedim. Hiç tepki vermedi. Paramı alıp İstanbula gideceğim. Bu iş hem çok yorucu hemde bir geleceği yok dedim. Ondan yine tepki yok. Ne yalan söyleyim biraz canım sıkılmıştı.Beni duymuyorsun herhalde diye elimi omuzunda dokundum yine sesyok.Meğer oturduğu yerde uyuya kalmış. Onu sarsarak kalk burda üşüyeceksin dedim.Gözlerini iki eliyle ovuşturdu balkonun yan duvarına tutunarak ayağa kalktı. İçeri doğru giderken; Ben işi bırakıyorum dedim. Birden durdu ulan bir pilav yüzünden iş bırakılır mı sen deli misin söz yarın ben sana daha güzel pilav yaparım dedi.Ben de ona yok be oğlum benim derdim pilav değil.Ama bu işin bir sonu yok .Bize kazandırdığı bir şeyde yok on sene kalıp söksen usta olamazsın.Yine işçi yine işçi.Onun için ben kararımı verdim. Burdan İstanbula gideceğim.Donup kalmıştı. Çünkü ikimiz bir arada sanki inşaatta çalışmıyor köyde mezarlığın yanındaki okulun bahçesinde yumak yaptığımız çaputla top oynuyorduk. Tamam sen bilirsin ama aysonuna az kaldı paranı alda öyle gidersin dedi. Ben yok yarın gidip çalıştığım kadarını alırım ordan da giderim dedim.Sabah ola hayrola dedi. Şilteye uzanıp yattık.Beni uyku tutmadı kalktım.Güneşten rengi ağarmış,betona sürtünmektek omuzları yer yer delinmiş gömleği,tekinin arkası yırılmış lastik ayakkabıyı dışardaki çemede yıkadım .Gömleği as-tım.Pantolonun giyilecek hali kalmamıştı. Onun için yıkamadım.Kendime bir pantolon almam lazım dedim.
Nerde ise sabah olmak üzereydi. Gazinoların sesleri kesilmişti.Gelip şiltenin üstüne uzandım. Hemencecik uykuya dalmışım. O sabah arkadaşım benden önce kalkmış kahvaltı hazırlamış. Beni uyandırdı. Gülerek hadilan işe geç kalıyoruz dedi.Ben yok oğlum artık bu iş bur da bitti dedim. Yumurta,peynir ve birkaç siyah zeytinin yanında karpuzda kesmişti. Kahvaltımızı yaptık.Eline sağlık çok güzel olmuştu,sende ne marifetler varmış diye takıldım.Gömleği astığım yerden alıp giydim.Pantolonu elime alıp Mustafaya benim pantolon almam lazım dedim.Alırız dedi.Sen çalışmıyacakmısın,bu gün izin isterim dedi.Ben olmaz benim yüzümden yevmiyenden olma dedim.Şöyle yüzüme baktı..Oda üstünü giydi bekçi kulübesinin arkasındaki formen odasına gittik durumu anlattık.İş zor geldi değilmi dedi?Ben yoo hayır dedim. Gözümün içine bakarak biraz sinirlice para öyle kolay kazanılmıyor goçum dedi.Bir defter çıkardı masanın çekmecesinden çalıştığım günleri hesapladı paramı verdi.Dikkat et düşürme dedi.Bende sağol dedim.Şimdi ne yapacaksın dedi.Önce bir pantolon almam lazım çünkü istanbula gideceğim dedim. İstanbulda kimsen varmı yalnız başına orda ne yapacaksın diye sordu.Bende ohoo orda akraba çok ağbim bile var dedim.Hayırlı yolculuklar dedi.Tokalaştık ve ordan ayrıldık. İnşaattan ayrılırken çok ilginç biraz hüzünledim. Sonra Arkadaşımada ben işimi kendi başıma halletmem lazım sen git işine bak dedim.İtiraz ettiysede ben olmaz dedim.Sarılıp helalleştik. Ondan ayrılmak evden ayrılışımdan daha zor olmuştu.Biraz uzaklaştıktan sonra dönüp şöyle bir kez daha baktım.Elinde küsküsü çalıştığı bloğa doğru gidiyordu.İçimden hoşcakal dostum dedim ve yoluma devam ettim. Yolumun üstünde işbortacılar vardı ordan kendime bir pantolon birde gömlek aldım. Eskileri çıkarıp bir kenara attım. Paramı idareli kullanmam gerektiğini biliyordum. O nedenle en ucuza İstanbula trenle gidecektim.Tren garının yerini sorup öğrendim. Bir minibüse binip garın önünde indim.İçeri girdim gişeden İstanbula bir bilet aldım. Hareket saat onda imiş. Saat daha yeni dokuz olmuştu bir banka oturup beklemeye başladım. İnsanlar ordan ora koşturuyor,kimi sırtında pamuk çuvalı taşıyor,kimi bir elinde valiz kucağında küçük bir çocuk kanatlı kapıdan çıkmaya çalışıyor.Kimide çok erken gelmiş olmalık bankların üstünde eli başının altında büzülmüş yatıyor. Bir taraftanda demli çay hadi yok mu çay isteyen çaycııııı diye bağırıyor.Garın yantaraftaki kapıdan giren şalgamcı buz gibi şalgam hadi yokmu isteyen diyor arada birde güyümüm tepesine astığı çana vurarak insanları dikkatini çekmeye çalışıyordu.Garın önündeki direkte asılı kocaman saat trenin kalkmasına az bir zaman kaldığını gösteriyordu.Yolcular bu kalan zamanı iyi değerlendirip son gerdide kalanlara ,yada yolcu yakınları yolcularına son sözlerini,tembihlerini yapıyorlardı.Kimisi varır varmaz bana mektup yaz tamammı,bazıları ağlıyor çabuk dön beni unutma,kimiside kardeşlerin annen sana emanet gözünü dört aç gibi.İnsanlar her nedense bu tür tembihleri,emirleri hatta seni seviyorum demeyi bile böyle sınırlı zamana bırakıyorlar.O kadarki vedalaşma öpücüğü için trenin ilk düdüğü ve hareketini bekliyorlar.Tabi benim böyle bir derdim yok.Ben simitçiden bir simit alıp gazete kağıdına sardırdıktan sonra üçüncü mevkideki yerime gidip oturdum.Ne vedalaşacağım nede konuşacağım nede bana el sallayacak kimse olmadığından.Kuledeki büyük saat onu gösterirken tren büyük bir gürültü ve sren sesinden sonra hareket etti.Dışardan hala son cümlelerini bağıran,elsallayan insan hatta trenin peşinden koşan insanlar vardı.Bir süre sonra ne sallanan bir el nede konuşmalar kalmıştı.Herkes yerine yerleşmeye ve yol arkadaşlarıyla tanışma telaşı içindeydiler.Kimi adını soruyor kimi yolcuğun nereye diyor.Kimiside hiç oralı değil.Hemen gözlerini kapatmış uyuma pozisyonunda.Trene ilkez bindiğim için ben olup biteni anlamaya çalışıyorum.Çünkü oldukca pis hatta köy sokağı gibi.Trenin vagonları envai çeşit eşyalarla dolu,bir köşede çeşitli meyveler,bir tarafta,ayakları bağlı sürekli gıdaklayan arada bir çırpınıp içeriyi tozduman içinde bırakan tavuklar var.Anlaşılan bu zor bir yolculuk olacak.
Ekrem MADENLİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.