vay vay kaçağa bak
Biz oniki kişiden oluşan kalabalık bir aileyiz.Geçimimizi tarım ve hayvancılıkla sağlıyoruz.Evin eli iş tutan bütün fertleri sabahın köründe kalkar kimi,koyun otlatmaya kimi kuzu yaymaya kimi dur toplamaya kimide uyuz pıarında ceviz beklemey giderken annem de sabah yufkasını yapar yayığını yayar ve sora da ya cenderede dut sıkar ya damda kabuk yarar ,bunlarda bitmişse komşulara üzüm bağı bellemeye gider.İmece usulü.Öyle bir çalışma düzeni kurulmuşki kesinlikle boş zaman yok dahada kötüüsü Allah vermesin ölün olsa hayvanları bırakamaz onlarla gitmek onları doyurmak zorundasın,Bayramlarda şimdiki gibi ne tatil ne akraba ziyaret hak getire.Bu işler günlük yapılması gerekiyor sonra yaparım aman canım bu günde ac dursunlar diyemezsin.Tabi sade biz dedğil bu işle uğraşan hiç kimse diyemez.Benim Adanaya gidişim bir kaçış değil karın tokluğuna koşuşturmanın dışındada bir dünya olduğunu bu karmaşaya mahkum olmadığımızı kanıtlamak içindi.Rahmetli annem bu kadar yoğun çalışma temposunun yanında ne olursa olsun mutlaka okumamızı isterdi.Kendisi sekseninden sonra okuma yazma öğrenmişti ama okumanın ne yapılacaksa bilerek yapılmanın önemine inanırdı.Ancak Okumamızı isterken evdeki işlerinde kesinlikle aksamasını istemezdi.Güz gelir cevizler dökülecek toplanır bahçeye gideriz elimizde uzun sırıklar.yirmi otuz metre yüksekliğindeki cevize hiçbir önlem olmaksızın çıkarız,En ince dalların ucunda birtek ceviz kalmaması için uğraşırız.Annem aşağıdan bağırır ulan oğlum düşeceksin lan aboo itiniz olan el neder bize bir çeviz için daldan düşmüş demezlermi diye kendi kendine konuşur.Bir taraftanda aha odalın ucu olduğu gibi duyur el bize güler.Yani buralara çıkmanın zorluğunu biliyor bizim hayatımızdan endişe ediyor,birtaraftanda bir tane cevizin bile zay edilmesini istemiyordu.Bu çalışma temposu bize erken kalkma alışkanlığı kazandırmıştı.O nedenlede ben sabah erkenden kalktım.Üzerime giyecek başka giysim olmadığı için evden giyerek çıktığım dırıl gömlek okula giderken giydiğim bir pantolon ve soğukkuyu astarsız siyah ayakkabıyı giydim.Veresiye aldığımız bakkala gittim.Ordan biraz peynir,bir ekmek bir pakette tuz ve iki tanede yumurta alıp geldim.Akşam menemen yediğimiz tabaklar kirli duruyordu koşarak dışarda ki çeşmede tabakları soğuk suyla yuyup odaya döndüğümde arkadaşımda kalkmıştı.Hemen tabaklara peyniri koydum.Ekmeği kırdım yarısını arkadaşıma yarısını kendim aldım.Akşam aldığımız zeytinide sofraya koyduğumda ohoo böyle olursa kazanacağımız parayı bakkala yatırırız dedi Mustafa.Bak işten artmaz dişten artar derler hiç duymadınmı lan.Dedi.Bende can boğazdan gelir yemeden çalışılırmı diye karşılık verdim.Yumurtalar o zamanlar pişmiş olarak satıldığı için pişirme sorunu olmadı.Kahvaltıyı yaptıktan sonra hemen çalışma alanına yani diğer bloğun banyo ve tuvaletlerini üzerindeki kalıpları sökmek için daracık alana ikimiz birlikte girdik.Birimiz söküle tahta başımıza düşmesin diye tutaken diğerimizde manivela ile tahtaları sökmeye çalışıyorduk.Sökme işi biraz zordu.O nedenlede değişerek yapıyorduk.Arkadaşım belli bir tempoda çivileri çekerken bir an önce çekip bitimek istiyordum.Mustafa dediki oğlum böyle giderse yarın hiç çalışamazsın bir.Çalışacak gücün olsa bile çalışacak iş bulamayacaksın dedi.Hadi biraz nefeslenelim dedi.Sırt üstü sürünerek o delikten dışarı çıktık.Yüzüme şöyle bir baktı ulan bende seni akıllı biri sanırdım.Bu inşaatlarda böyle kaç tane yer vardır biliyinmi dedi.Bende nerden biyim dedim.Bak burda on bilok var her blokta dört kat her katta dört daire var.Yani bir blokta on iki adet banyo ve tuvalet var demek.Şimdi bir düşün hergün bir tanesini söksek bir bloğu on iki günde sökeriz.on bloğu yüzyirmi günde yani dört ay işimiz garanti dedmek.Eğer günde ikitane yaparsak iki ay işimiz eğer günde dört tane sökersek tamam tamam anladım bir ay işimiz olur.Ha şunu bileydin dedi.İşi öğrenmek yetmiyor birde işin inceliklerini öğrenmek gerekiyormuş.Günler böyle normal bir tempoda gelip geçiyordu.Yemek yapmak için bir iki kap kacak daha aldık eski tahtalardan bir raf yaptık.Odanın bir tarafını mutfak gibi düzenledik.Yemekleri ben yapıyordum.Arkadaşımda bulaşıkları yıkıyordu.Birgün bulgur plavı yaptım.Üstüne margarini tava olmadığı için sahanda eritip dök-tüm.Bakkaldanda soğan aldık.Tabaklara dökmeden tencerede yiyeceğiz ne oldu aramızda ne geçti şu an ahtılamıyorum.Kaşık mustafanın elinde pilav tenceresi benim elimde o yemek istiyor benvermek istemiyorum.Odaddan dışarı çıktım merdivenlerden yukarı doğru koşmaya başladım.Üçüncü katıl balkonuna çıktım oda balkona çıkınca tencereyi balkondan aşağı fırlattım.Hiçbir şey söyleden dönüp gitti.Ben bir süre öylece durdum.sonra aşağı odaya indim.Şiltenin üstüne uzanmış gözlerini henüz daha sıvası yapılmamış tavana dikmiş öylece bakıyordu.Özür dilerim dedim ikimizde açkaldık.Dedim.Hiç bir tepki vermedi.Bende şiltenin üstüne uzandım.Ama gözümü tavana dikmek yerine kapattım.Olanları düşünüyordum.Uyuya kalmışım.Rüyamda Annem Ekrem canım kalk okula geç kalıyorsun diyordu.Ben de duymazlıktan gelip kafamı yün yorganın altına soku-yordum.Bu kez annem bak öğlen oldu güneş tepemize dikildi kuzular içerde acından ölecek dedi.Ben kuzuları götürmemek için hemen balık kokan bez çantayı alıp arabaya yetişmek için dışarı fırladım.Yokuşun başına vardığımda daha araba gelmemişti.Araba bekleyen birkaç kişi daha vardı.on onbeş dakika sonra araba hanyerinin yarın ordan gözüktü.Rampayı ağır ağır çıkıp seki tarlanın oraya geldi ordan yolcu aldı.Sonra bizi bulunduğumzuz yere geldi ama araba tıklık tıklı dolu.Yanımda duarnalrı bir kısmı birdahaki seferi beklemeyi tercih etti.Bir kısmı bindi.Yer kalmamıştı.Bende arkada tamponun üstüne ayaklarımın ucuyla bastım ve bir elimlede tentenin demirine tutundum.Araba yokuş yukarı kalkmakta baya bir zorlandıktan sonra hareket edebildi.İçerde bulunanlar nefes alamıyor bense arabanın rüzgarından üşüyordum.Ne ise ohalde sandık kayayı paçalı dereyi,hatçapınarını,ve ucuzluk çeşmesini geride bırakıp asma köprüyü geç-tik,gübün mağaralrın önünde yarısı çatılı yarısı toprak damlı evleri ile gözük-tü.Teçirlerin binasını geçince Hapishane ve önünde nöbet tutan asker-ler,ardından bağırsak dere derken son durağa varıp indim.Hızlı adımlarla okul yoluna saptım.Okulun giriş kapısına vardığımda öğrencilerin içeri girdi-ği.Dışarda kimsenin kalmamış ancak Müdüryardımcısı B.İncegöz vardı.Çok iyi bir öğretmendi.Öte yandan çok katı disiplin anlayışı vardı.Geç kalmayı,şapka takmamyı asla affetmezdi.(O zamanlarda orta okul öğrencileri bu günkü zabıtaların şapkasına benzer şapka takmak zorundalardı.Bunu bildiğim için kapıdan okula giremezdim.Dışarda görünmeden bir dersin bitmesini bekledimki ikinci derse öğrencilerle birlikte gireyim.Ama hocamız kapının yanından hiç ayrılmıyordu.Okulun hertarafında duvar yoktu.Bazı yerler dikenli tellerle çevrilmişti.Bu tellere doru gittim teller oldukça yüksekti.Üstünden geçme şansım yoktu.Tam dönüp geri gidecektimki birkaç metre uzağımda telin altında küçük bir açıklık var.Hemen oraya doğru yürüdüm elimdeki çantayı öbür tarafa koydum.Teli biraz araladım kafamı uzatacaktım ki aklıma şapka geldi.Şapkam zarar görmesin diye onuda çıkarıp çantanın yanına koyacaktım.Elimi kafama götürdümki şapka yok.Evden acele ile çıktığımdan şapkayı giymeyi unutmuşum.Geri dönme şansımda kalmamıştı.Kafamı teldeki açıklıtan içeri uzattım,bir bacağım ve kafam içerde bia bacağım ve belim dışarda.Tam o sıra inceden bir ses “vay vay vay,kaçağa bak gel gel gel bakalım Madenli dedi.Huzurlarınızda diğer müdür yadımcısı .Kulağımdan tuttu dişlerini gıcırdatarak okulun kapısından içeri adım attık bir tokat yüzümde pataldı.Yapma hocam diye bağırarak uyanmışım.Mustafa noluyurlan ne bağırıyırsın dedi.Ben bir derin nefes alıp yarabbin sana şükür hepsi bir rüya imiş sana daha sonra anlatırım dedim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.