Kemalce Mektuplar (09) Behlüldane ve ben
Kemalce 03.05.2015 13:40:01
Selamın Aleyküm hocam
Uzun zamandır size yazamıyordum. Aslında hiç bir mazeretim yok. Tembellikten başka bir şey değil. Yine yurtdışındayım. İletişim çok kolay olmasına rağmen dünya işleri beni alıp götürdü.
Sizinle yazıştığım dönemlerde aklımdaki tek düşünce ailemin geçimini temin etmekti. İki kızım vardı ellerinizden öper üçüncü kızım oldu. Hayatım tamamen dünyalığa endekslenmişti. Rabbime hamdolsun tüm maddi sıkıntılarımı aştım. Çok zor olan geçimim kolaylaştı. Artık iyi kazanıyorum. Önceleri sizin yazılarınızı okur geçim için lazım olan zikirleri aksatmadan yapardım. İmtihan dünyası ya işte kazandıkça zikirlerim azalmaya başladı. Geçinmek ve kazanmak tüm zamanımı almaya başladı. Şükürler olsun namazımı ve sağ devrini hiç aksatmadım ama zikirleri de bir o kadar ihmal etmeye başladım. Şimdi o günlerime özlem duyuyorum, hep bir gün tekrar zikirlerime başlayacağım günü bekliyordum. Artık namazlardan sonra Ya Latifun ya latif... Zikrini yapmaya başladım.
Çocuklarımın ihtiyaçlarını karşılamak benim için çok önemliydi şimdi anlamaya başladım ki onların ahiretlerini de düşünmek zorundayım. Çocuklarımı düşünmekten çoğu zaman kendimi bile unutuyorum. Mahşer günü onların azıksız kalmaları beni korkutuyor. Tüm dualarımı zatım ve sıfatım olarak yapıyorum.
Hocam sizden dua ve tavsiye istiyorum. İlk başladığımda bir hayli yol aldığımı sanıyorum fakat yine başa döndüm. Bir ilkokul talebesi gibi her şeye ilk adımdan başlamak istiyorum. İhtilaçlarım bazen azalmasına rağmen hiç kesilmedi. Sizin tavsiyelerinizi sığınılacak bir liman gibi görüyorum.
Rabbim sizden razı olsun.
Hacı âli 05.05.2015 00:53:09
(’Hayatı sade zevk sanma yaşanacak,
o bir yüktür aynı zamanda taşınacak.’h.a.b.)
Aleyküm selam Kemalce; Maşallah barekallah. Durumunun dilediğin seviyeye gelmesine sevindim... Bu günlerde seninle yaptığımız yazışmaları yayınlıyordum. Nerede bizim kemalce kardeşimiz, acaba ne durumdadır, dünyası ev ahireti diye meraklanıyordum. İyi ki bu kadarcık haberini aldık. Çok sevindik...
Güzel bir örneksin, celalin elinde debelenenlere. Ah vah edip durmaktan, çevresini de kendisini de sorunlarıyla boğuşturmaktan bıkanlara çok güzel, yaşanmış hikâyesin maşallah...
Oturup ihtiyaçlarını belirleyecek, rablerine yönelerek uygun ayet ve esmaları okuyacak, işlerini yoluna koyacak, dönüp dünyam yoluna girdi hocam, şimdi ahiretle dünyayı barıştırmak için ne yapabilirim demek isteyenler için güzel bir numunesin barikallah...
Doğru başladın.
Ya latıfün esmesiyle kirlenen yanlarını bir arındır inşaallah...
Gusül alır gibi...
Arkası gelir inşaallah...
Biz de aynı yollardan geçtik. Kendimiz manen yetiştirmek isterken, çor çocuk neredeyse çağın gerisine düşecek kadar fakirleştik. Maaşa yetmiyordu, arka arkaya rabbim çocuk veriyordu... Biz doğum kontrolü yapıyorduk, Allah yenisini veriyordu... Aman doktor dediğimizde kırkta bir olur, yüzde bir olduğu görülmüş, kayıtlara geçmiş diyorlardı...
Sonunda ek işler yapmak üzere zikirlerimizi aksatmıştık...
Dünya bu...
Rahmetli hocam, uzun yollar kastederek ulaştığım fakirhanesinde bana her zamanki yaptığı gibi zikir vermek yerine bir hikâye anlattı.
Zamanın birinde diye başlardı.
Behlüldane diye birisi varmış.
Halife Harunurreşid’in kardeşiymiş, dervişmiş, hatta meczup görüntüsü verirmiş...
Olmadık kerametleri tarihe geçmiş.
Bir gün payitahtın merkez camiinde zamanın laf bilen eşrafı namaz vaktini beklerken sıkı bir tartışmaya girişmişler. İnsan için dünyalık mı önceliklidir, yoksa ahiret mi.
Kim demiş ahiret önemlidir,
bu dünya geçici bir söğüt gölgesidir, dünya için çaba sarf ederken ölürsek halimiz nice olur, ebedi cehenneme düşmek de var...
Kimi demiş madde önceliklidir...
Bu âlem madde âlemi, dokuz günlük ömre on günlük azık gerek. Hem mümin başkasına yük olmayan, başkasının yükünü hafifletendir. İnsan dünyalığını düzeltmeden ahiretini düzeltemez. Hem ibadetin bir kısmı mal iledir. Han yapamaz hamam yapamaz vergi vermez zekât sadaka vermez dünyalıksız yoksul kalan.
Hararet hat safhada, kıran kırana münazaraya dönüşmüşken bir gurup durun hele demişler.
Siz de halısınız siz de...
Aslında ikisini bir arada götürmek gerekir.
Hiç ölmeyecek gibi dünyaya, bu gece gidecekmiş gibi ahirete çalışmalı... Dinimiz akıl dinidir kardeşim,birini diğerine tercih edemezsiniz.
Bu sırada üçbeş sokak ötede başka hikmetli davranışlar sergileyen Behlüldane hz, oradaki cemiyetten izin istemiş...
Kamıştan atına binmiş, vurmuş kamçıyı, bizim münazara meydanına gelmiş.
Dikkat çekmek için atını durdururken yüksek sesle bağırmış atına, dur, çüşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş demiş
yahut bir başka ses vermiş.
Hemen oradan bir arif durun demiş, durun.
Behlül geldi. Şimdi sizin problemi çözer. Hele bir durun izleyin...
Ses kesilmiş. Herkes behlül’ü izlemeye başlamış.
Behlül karşı duvarın dibinde oturak olarak duran boş kavak kirişin ince ucuna omuz vermiş.
Boyu kadar kaldırmış...
Sonra kalın uca gitmiş, göbeğine kadar kaldırıp bırakmış.
Herkes olup biteni pürdikkat izliyormuş...
Behlül yavaş yavaş kirişin orta yerine gelip kucaklamış, el vermiş, olmamış bel vermiş olmamış,
kiriş bana mısın dememiş, yerinden kıpırdamamış.
Behlül biraz soluklanmış, yeniden tutmuş tam orta yerden... Dengelemiş aklınca kirişin iki yakasını göz kararı ölçüp biçerek. Yeniden ıkınmış, ıkınmış.
Yok.
Kirişte insaf yok, merhamet yok, kalmaya niyette yok imkân da yok.
Behlül’de de derman kalmamış, çaresiz elerini çırpıştırmış Behlül, kamıştan atını bağladığı köşeye gitmiş tek kelime etmeden binmiş atına, sürmüş geldiği yöne doğru, dehhhhhhhhhhhhh demiş dehhhhhhhhhhhh.
İki kamçı salmamayı da ihmal etmemiş.
Güya demek istemiş ki,
bende ne avrat var ne evlat bakacak, ne akıl var sakınacak,
öyleyken ben bile ortadan tutarak kaldırmadıysam siz nasıl kaldıracaksınız.
Aklınız varsa bir o tarafı kaldırın bir bu tarafı...
Selam es selame