- 1191 Okunma
- 13 Yorum
- 3 Beğeni
BU EVİN REİSİ KİM?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Araya giren uzun bir hastalık dönemi sebebiyle uzun süre siz değerli dostlarımdan ayrı kaldım.
Efendim malum yaş altmışı aşınca suratımıza üfürseniz hemen nezle, grip ne varsa kapıyoruz. Gerçi bu sene maşallah havalar öyle pek de suratımıza üfürür cinsten değildi. 30 Nisan akşamına kadar soba yaktık yahu.
Neyse…Bir taraftan işte bu nezle illeti, öte taraftan baba tarafından tek akrabam olan halamın vefat etmesi derken artık yazma isteğim neredeyse sona ermişti. Hoş istesem de benim torun Elif Nur sağ olsun bilgisayarı bana bırakmıyor ki. Ya bilgisayar ya da ev içinde çeşitli oyunlarla bir bakıyorum akşam olmuş. Haa arada parka da gidiyoruz tabii ki.
Bir günün neredeyse tamamını toruna harcadığım halde yine de günde en za bin beşyüz kez ‘’Dedeeee…’’ sesi duyuyorum. Hatta öyle ki ‘’ geçen hanım uyandırıyor ‘’ Hayatım artık kalk da kahvaltı yapalım’’ diye ben ise onun bu çağrısını aynen şöyle algılıyorum :’’ Dede kalk..Oyun oynuycaaz.’’
Artık bu işkenceye son vermem ve bu evde kimin patron olduğunu göstermem gerekiyordu.
Sabah sabah üzerimde dolaşan minik bir kütle ve yanağımda hissettiğim fare dişlerinin acısıyla uyandım.
-Dedeeee. Kalk oyun oynayacağız.
-Hay senin dedenin bıyıklarına e mi?
-Eeee sonra? Bıyıklayına yaapıcaaaz?
İçimden geçen elbette farklı bir şey ama minicik çocuğa denmez ki. Çaresiz kıvırdım:
-Dedenin bıyıklarına esans süreyim e mi?
-Dedeeee. Esans ne?
Efendim ilim adamları araştırmışlar. Dört yaşında bir çocuk bir günde ortalama dört yüz otuz yedi kez soru sorarmış. Halt etmişler. Elif Nur dört bin üç yüz otuz soru soruyor.
-Kızım esans bir çeşit kolonyadır.
Hayret...Bir şey demeden gitti. Ben de uykuya devam tabii ki. Uyuyabilirsen tabii ki…İki dakika sonra horultu ile birlikte sonuna kadar açık ağzımdan içeri yarım şişe kolonya boca edildi. Maksat dedenin bıyıklarına esans sürmek elbette…
Ben tam matiz bir vaziyette kalktım. Hayatımda gençlik yıllarımda bir iki defa bira içmişliğim vardır. O bir iki şişe birayı içtiğim zamanlar ( on altı-on yedi yaşlarım) ellilik madamla evleneceğim diye tutturduğuma göre varın Elif Nur’un bana alkol banyosu yaptırdığı zamanki halimi düşünün.
-Ulan senin anne anneni emi? Eşşoğlu eşekkkk…
-Anne annemi yaaapıcann?
- Söyliyeceğim bana su getirsin. Yandım ulan…
-Dedeee ne güzel koktun. Sen de bana kolonya döksene.
-Dökmesine dökeyim de hanginize.?
Ben alkolün etkisiyle öyle iki tane değil resmen beş- on tane Elif Nur görüyorum etrafımda.
Ağzımdan, burnumdan ateş fışkıyor lakin imdada gelen yok. Hatun girmiş mutfağa, açmış televizyonu türkü dinliyor. Hem de hangi türkü olsa iyi? ‘’ dede dede can dede, tesbihi mercan dede’’ ( Bir Kerkük türküsüdür )
Yüzümü gözümü bir güzel yıkayıp bir sürahi kadar suyu mideme indirdikten sonra Elif Nur’u karşıma aldım. Artık ona sağlam bir ders vermenin zamanı gelmişti.
-Bana bak ufak cadı.
-Dedeee..Gösleyin kıpkıymızı oldu.
O ana kadar yaşananların tamamına Fransız olan olan hatun uyandı nihayet.
-Aman Allah’ım. Gözlerine ne oldu öyle? Kan çanağına dönmüş. Hem sabah sabah niçin bu kadar kolonya dökündün ki. Müthiş kolonya kokuyorsun.
Durumu anlattım ve tekrar Elif Nur’a döndüm.
-Gel bakalım buraya minik şeytan.
-Y’aapacaan?
-Ne yapacaksını var mı. Kıçına iki şaplak atacağım. İnsan dedesinin ağzına gözüne kolonya döker mi?
-Ama ben çok küçük biy çocuğum.
Evet..Maalesef bir kusur işlediğinde kızdığımız zaman hep bu silahı kullanıyor: ‘’ Ama ben küçük bir çocuğum’’
Anne annesinin ‘’ Küçük çocuk ve dedesi haydi kahvaltıya’’ ünlemesiyle kahvaltı tepsisi etrafında konuşlandık her ikimiz de.
Kahvaltıdan sonra bilgisayarı açıp bir iki satır bir şeyler yazmak istedim ama ne mümkün. Hem efendim zaten memleketi bu kadar çok yabancı gavur bebeği sarmışken oturup face boklarda geyik yapmak yakışır mı bana?
Şaşırdınız değil mi? Suriye’li mülteciler sebebiyle ülkenin Arap bebeklerle dolu olduğunu sanıyordunuz sanırım ama değil efendim. Bu memleket maalesef gayrimüslim bebeklerle adeta istila olmuş vaziyette. İnanmazsanız internete girin de gözlerinizle görün. Bunlardan bir ikisini tanıtayım sizlere:
Mesela en başta Sindi ve Barbi geliyor. Aslında bu ikisi bebeklikten, hatta çocukluktan çıkmışlar. Bildiğin kazık kadar kızlar. Sosyetik takılıyorlar. Bir giydiklerini bir daha giymiyorlar. Sabahtan akşama kadar Elif Nur ile birlikte bu Şişli, Nişantaşı sosyetesi kızlara sutyenden çizmeye , ne kadar kıyafet varsa giydiriyoruz. türlü makyajları yine tarafımızdan yaptırılıyor. Manikür, pedikür,röfle, perma, kaynak, postiş aklınıza ne gelirse. Sadece epilasyon ve sir ağda hizmetimiz yok.
Sindi ve Barbi dışında diğer önemli bebeklerden biri Dora. Dora Elif Nur yaşlarında kumral bir bebek olup aynen Elif Nur gibi geveze mi geveze. Yahu alt tarafı basit bir oyun oynayacağız. İki saat oyunla ilgili İngilizce açıklama yapıyor sanki millet o açıklamadan bir mok anlıyormuş gibi. Vır vır da vır vır. Yok hani oyunları uzun olsa neyse. Üç dört saniyelik bir oyun için o kadar çene yapılmaz ki.
Hazel bebek var bir de. O tam bebek. Habire bir şeyler isteyip duruyor. Verirsen gülüyor. Vermezsen ya da biraz geciktirirsen başlıyor zırıltıya.
Veee Mia…
Efendim Mia 14-15 yaşlarında sırtında kanatlı karınca kanatları olan şirin bir kız. Lakin tesettüre riayet etmiyor. Onu hep mini etekli olarak görüyoruz. Diğer arkadaşları da öyle. Bu Mia’nın bir de atı var. Ona da sanırım Poni diyorlar. Poni zavallı bir bir at. Zavallı diyorum çünkü kafasında, tam alnının ortasında kocaman bir boynuzu var. Her ne kadar kanatları ile uçma özelliğine sahip olsa da onun böyle boynuzlanmış olması kalbimi pare pare ediyor.
İşte böylece ben sizlere bebekleri tanıtırken ( Sadece bir kısmı tabii ki) Elif Nur bizim evin tam karşısındaki at çiftliğinin atlarını göstererek sordu:
-Dedeeee bu bizim (!) atlayın niçin boynuzu yok?
Anne annesi atıldı:
-Atların boynuzu olmaz.
-Ama anne anne. Poni’nin vay.
Ben girdim devreye:
-Kızım anne annen bilmiyor. Ben açıklayayım sana.
Anne annesinin meraklı bakışları altında açıklamaya başladım.
-Bizim atlarımız ehl-i namuş atlar olduğu için onlarda boynuz bulunmaz.
-Dedeeee elli yamuz ne demek?
Hatuna baktım. ‘’ İmdada yetiş ‘’ gibilerden ama tam tersine’’ Yaptın bir kaka temizle bakalım’’ demesin mi. O öyle deyince Elif Nur da ‘’ Aaa dedem kaka mı yaptı? Altını alalım, sonya da bezleyelim’’ demesin mi?
Elif Nur tutturursa kesin altım bezlenebilirdi. Konuyu değiştirdim.
-Kızım oyun oynayalım mı biraz?
-Tamam oynayalım. Ben şimdi şu kapının akyasına saklanayım, sen önümden geç. Ben böö diye bağıyayım, sen de koyk.
-Kızım bu biraz saçma olmadı mı? Nereye saklandığını biliyorum. Hem ben senden korkmam ki.
-Olsun. Sen beni de saklandığım yeyi bildiğini de unut. Tamam mı?
-Ama yavrum bu resmen manyaklık.
-Uf yaaa ben daha küçük bir çocuğum…
Danışıklı döğüş olsa da sonunda sonunda onun dediği oldu tabii ki. O böö dedi, benim yüreğim ağzıma geldi. İyi hoş da bu böyle olmaz ki. Hadi bu oyunlar neyse de bilgisayarıma el konulmuş olması fena halde canımı sıkıyor. ‘’ Dedee falan oyunu aç, onu beğenmedim bunu aç’’ da cabası.
Artık evin reisi kim öğretecektim ona. Aldım karşıma.
-Gel bakalım Elif Nur. Şimdi söyle bakalım bana. Bu evin reisi kim?
-Dedeee..Evin yeisi ne demek?
-Yani kızım bu evde kimin sözü geçer.
-Ben.
-Yok..Sen daha küçük bir kızsın.
-O zaman anne annem.
-Yine bilemedin. Bu evde erkek kim?
-Yunus.
Hay Allahım ya…Ben nedense hiç aklına gelmiyorum.
Bak kızım bu evin erkeği benim. Dolayısıyla da evin reisi benim. Tamam mı?
Şöyle bir tepeden tırnağa süzdü beni. Bir şey demedi. Bundan cesaret alarak devam ettim.
-Bundan sonra artık bilgisayar benim. Ben her gün sana ne kadar izin verirsem sen bilgisayara ancak o kadar girebilirsin tamam mı?
Yine cevap vermedi.
-Anlaştık demek ki. O halde ben çarşıya gidiyorum. Bilgisayara elini sürme sen de.
Yine cevap yok…
Ben çarşıya gittim. Güzel bir saç tıraşı olup biraz da dolaştıktan sonra eve döndüm. İçeri girer girmez ne göreyim: Bizimki bilgisayarın başında yine. Beni görür görmez heyecanla bağırdı.
-Dedeee. Eykeğe benzemişsin.
Dondum kaldım. Cesaret edip soramıyorum da ‘’ Kızım bu vakte kadar neye benziyordum ki şimdi erkeğe benzedim’’ diye. Çocuk bu..Hem de minik bir çocuk. Olur olmaz bir şeye benzetir de neme lazım. Ama anladım ki ‘’Bu evin erkeği kim?’’ diye sorduğumda Yunus demesinin sebebi buymuş. Ben erkeğe benzemiyormuşum. Tıraş olunca erkeğe benzemişim.
Neyse bilgisayarı elinden alayım da beni neye benzetirse benzetsin önemli değil.
-Kızım ben sana ne demiştm? Bilgisayar benim.
Hayrettir ki öyle ağlayıp sızlamadı. İtiraz edip tartışmadı da. Meğer onun da kendine göre planları varmış.
Gece oldu. Tam yatağa girmiştim ki geldi.
-Kalk bakalım anne annemin yanından. Bilgisayay seninse anne anem de benim.
-Şeyy..Gel yeni bir anlaşma yapalım seninle ha?
-Bilgisayay benim. Bu evin yeisi de benim tamam mı?
Tamam demekten başka çarem var mıydı sizce? Mecburen tamam dedim elbette.
Yani diyorum ki artık öyle Sami Hoca’dan her gün bir yazı beklemeyin. Sakalı fena kaptırdık. Bu yazıyı bile o annesi ile parka gittiği bir sırada kaçamak yazdım. Bilgisayara girdiğimi bir öğrenirse canıma okur. Sakın söylemeyin tamam mı
YORUMLAR
İşin zor vallahi senin hocam.
Gerçekten yakayı fena kaptırmışsın.
Ama,
her gün bıkmadan usanmadan yazabileceğin bir konu yakaladın.
Sonu gelmeyecek bir membaa bu.
Her gün yeni cevherler yumurtlar artık o yaramaz.
Hem sen, şaşkınlıktan küçük dilini yutarsın,
hem de bizlere güzel kaleminden dökülmüş harika yazılar okuma imkanı doğar.
Hadi hayırlısı diyelim.
ben olsam hükümete oy moy vermem
neden mi?
reislik sistemi:))) gelirse sizin varlık ağırlığınız ortadan kalkar da ondan
ihtilal olursa yandınız kelle gider
seçim olsa sizin evde baraja takılmazmısınız söyleyin :))
sizin eve parlamenter sistem daha yakışacak gibi
ve baraj meselesinin kalkması sizce iyi olacak...
başkanlık sistemi sizi daha tez tahtalı köye yollamaz mı deyin...
muhteşemdi yine
hoşcakal üstadım
yok,sul tarafından 5/4/2015 9:39:44 AM zamanında düzenlenmiştir.
yok,sul
haydi allah kurtarsın kardeşim
elden ne gelir :(
Ağzım kulaklarımda okudum ve bitsin istemedim. Ben de şubatta babaanne oldum. Şu an iki buçuk aylık torunum. Bu yazdıklarınızdan sonra gözüm epey korktu bu zamane çocuklarından. Dizginleri şimdiden ele almalıyım yoksa belki benim de bilgisayarım elden gidebilir. Ama ben sizin kadar sabırlı değilim. Maşallah diyeyim. İstanbul siz gideli öksüz kaldı. Mutluluğunuz daim olsun yeter ki.
Güne yakışmış. Tebrik ederim. Selam ve saygılarımla. Elif Nur'u da öpüyorum.
Eh hocam!... Şu hayattaki en güzel şeyi, torun sevgisini bu kadar güzel anlatır da, "...her gün bir yazı beklemeyin..." derseniz, yeni bir yazınız eklendi mi diye her gün yolunuzu gözleyen bizler ne yapalım?!...
Bu kadar doğal bir durumu, bu kadar ustalıkla anlatırken, yazarlık adına çıkarılacak derslerinizi sürdürmüşsünüz yine...
Allah mutluluğunuzu artırsın, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.