Baba Bayramınız Mübarek Ola
Eşkiya torunuyum ben.Dağlarda yaşayan,ara sıra köye inen;hikayesini merakla ve gururla hep başkalarından dinlediğim,tanımak şerefine erişemediğim,kendi devrindeki zalim bir ağayı öldürmek suçundan hapis yatmış,cesaretiyle ve ama dürüstlüğüyle bilinen Kara Mustafa’nın torunuyum.
Babam,kendi halinde, sakin tabiatlı bir delikanlı.Ve annem, babasının kızı.Biri güzel,biri yakışıklı.
Dedemi karşısına almaktan çekinmeyecek kadar büyük sevmiş olmalı ki ,annem başkasına nişanlıyken kaçırmış onu babam.Her zaman söylerim:Cesaret, korkunun karşısında sınanmadığı müddetçe; cesaret değildir.
Köyden şehre yerleşmişler doğal olarak.Çeşitli yerlerde işçi olarak çalışmış.Ben doğduğumda at arabacısıydı. İnşaatlara kum ve su taşırdı babam.
Çocukluğum döneminde, benim memleketimde taşıma aracı olarak,bir kaç taksinin dışında fayton ve at arabaları vardı.Babam,daha yüksek hedeflere varmak istemiş ki,kara yollarındaki işinden istifa edip at arabacılığına başlamış.
Hırslı,çalışkan bir adamdı .sıfırdan başlayıp,kendi işini kurdu zamanla ama orada da işçi gibi çalıştı.O zamanki en büyük sorunum buydu benim.’Keşke okumuş,devlet işinde çalışan bir babanın kızı olsaydım’ derdim;içimden.Bunu yüksek sesle söylemedim hiç.O yaşta bile böyle fedakar bir adama,söylenecek söz değildi,bilirdim.Daha sonra bununla gurur duysam da o ezikliği, içimde yer eden bir alışkanlık gibi belki, çaresizce taşıdım yıllarca.
Çözülse de izi kaldı...
İlk okuldayken benden bir kaç yaş büyük olan iki sınıf arkadaşım,annemin o kadar diretmeme rağmen ısrarla at kuyruğu yaptığı uzun saçlarımı çekip,’deh arabacının kızı ...deh’ diyerek beni ağlattıklarını hala içim acıyarak hatırlarım.Babama şikayet edersem,beni daha çok döverler diye hiç sesimi çıkarmadım; taa ki beşinci sınıfa kadar.Tahminimde yanılmadım.Arkadaşımın ailesiyle konuşmuş annem.Ertesi gün ’abi ’dediğim iki erkek arkadaşım tarafından hem dayak yedim,hem de aşağılandım.Üstelik yalnızca sınıfta,teneffüslerde değil,yol boyunca,eve varıncaya kadar...
Nihayet mezun oldum,kurtuldum derken,orta okul birinci sınıfta beni tanıyan bir erkek arkadaşım Habip ile aynı sınıfa tesadüf ettik. Gördüğü ilk andan itibaren pis pis sırıtışından biliyordum başıma neler geleceğini.O da biliyordu kanatacağı yarayı.Hayat,o yaşlarda bile bana tatlı bir şeymiş gibi gelmiyordu .Bu korkularla yaşamak o yaşta bir çocuğa fazlaydı.Çok fazlaydı.
Babam odun-kömür alım satımına başladı.Sanırım iyi de kazanıyordu.Mahallede durumu iyi denilecek iki aileden biriydik ama adeta inadıma,patron gibi değil,bir işçi gibi yaşıyordu.Hoş,fark eden bir şey yoktu. Babam başbakan da olsa benim adım ’arabacının kızı’ydı yine.
Habip,çelimsiz bir çocuktu.Çok çirkindi.İçimdeki korku, bekleye bekleye öfkeye ve nefrete dönüşmüştü artık.Bir an önce söylesin istiyordum.Söylesin o cümleyi:’Deh arabacının kızı deh..’.Kim öğrenecekse öğrensin...
Dövecektim onu,dayak yeme pahasına.Kafama koymuştum.
Habip aynı zamanda mahalle komşumuzun oğluydu.O ara,ablası ile ilgili bazı dedikodular çıktı.Bunu duyduğumun ertesi sabahı kulağına eğilip ’Nasılsın O...u’nun kardeşi?’deyiverdim.Bir anda alt üst oldu. Sınıftan çıkarken,gözlerindeki yakarışı gördüm; sustum.Çok üzülmüştüm.
O günden sonra bana göz ucuyla bile bakmadı arkadaşım .Ben de ablasıyla ilgili kimseye tek laf etmedim.Çirkindi yaptığım biliyordum ama,bana doğru olmayana,doğru davranmamın gerekli olmadığına karar vermiştim.Hala aynı şeye inanıyorum.
Bir işçi,bir emekçi,bir at arabacısının kızı olarak bu düzen içinde,bu toplum içinde payıma düşen ağırlığın altında,babam kadar olmasa da ezildim ben de ama canım babamın onuruyla,çalışkanlığıyla,okumadığı halde aldığı doğru kararlarla,hayat basamaklarından yukarı tırmanışının farkında oldum. Başkasının hizmetinde çalışmanın ağırlığını taşıyamayıp,ailesini de sırtına alıp kendi yolunu tırnaklarıyla açmayı başaran adama, her zaman saygı duydum.Babama benzeyen bütün emekçileri de,hayatı ’tüketmek ’olarak algılayan,aradaki uçurumdan zerre kadar rahatsız olmayan marka ve etiket manyaklarından,asıl zavallılardan üstün tuttum...Anladım ki aşağılık kompleksinin büyük olanı onlardaydı.Anladım ki,yaralarını saklamak için yapıyorlardı bunu.Korktukları şeyi bana yaşatıyorlardı.
Babama bir gün ağlayarak’ Neden hala işçi gibi yaşıyorsun?..Neden patron gibi değilsin? ’dedim...Yalnızca gülerek sarıldı bana.Anladım o gülüşün, onun göz ucunda bekleyen koca bir damla yaşın maskesi olduğunu.
’ Herkesin bir derdu var
Durur içerisunde’
Kendim için başaramamıştım ama babam için daha güçlü durdum o günden sonra.Anladım ki, hırlayanı çoktu bu düzenin.Ama bende verecek kemik yoktu artık.
Herkesin en iyi şartlarda,insanca,eşit,utanmadan,utandırılmadan...yaşayabildiği bir dünya dileğiyle;
1 mayıs işçi bayramınız kutlu olsun.
rejeton
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.