- 650 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
PUZZLE 6
PUZZLE 6
Yolum belli,
Sonum belli,
Yoldaşım?
Yok.
Bahtıma düşmüş bu köhne taka.
Taka, taka, taka, taka,
Tak………………
Uzun zamandır benim şu meşhur sandığı açmadım. İçimde, eskilerle yüzleşme isteği azaldı. Daha önce de bazı parçaları çıkarıp attım. Zira bana hiç çağrışım yapmadıkları için alıp pazılıma ilave etme gereği duymadım. Yakında yaş günüm geliyor. Yetmiş beş olacağım. Zaman aktı geçti. ’’Nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım’’ şarkısını bugün daha da hissederek dinliyorum. Bir bilgenin de dediği gibi hayatı amatörce, yaşadım, profesyonel olmak için zaten ömür çok kısa. Bu gün yine, eskiye hasretle, sandığımı açayım dedim. İçindeki eşyalar azalmış, dibinde tek tük kalmış. Kapakta da yer sınırlı, bu defa bilinçli olarak bir anı seçmeye karar verdim ve ufak bir ‘’Dua’’ kitabını çıkarıp, sandığı kapattım.
Depresyon nedir bilir misiniz? Eminim herkes ağır veya hafif bir şekilde bu değişik ruh halini yaşamıştır. Yaşamadıysa bile namzettir. Karanlık bir dönemdir. İşte bu karanlık kuyulara, eşimin öldüğü sene ben de düştüm. Bütün planlamaları yaptığınızı ve her şeyin rayına oturduğunu düşündüğünüz bir anda, kaderin yolunuza döşediği ağır taşları kaldırmaya artık gücünüz kalmamıştır. Aynen çalışan bir aletin aniden elektrikle temasının kesilmesi gibi.
Ağır geçen bir kış yaşıyorduk. Gökyüzü de aynı içim gibi, aylarca kara bulutlarla üstüme abanmıştı. Güneş küçücük bir delik bulup azıcık ışığını gösterse belki de umuda kapılabilirdim. Yaşıyor ama sanki yaşamıyor gibiydim. Duygularım yok olmuştu. Ortalarda sevinmeye ve mutlu olamaya değer bir şey yoktu. Mutlaka vardı da ancak benim gözlerim onları göremeyecek kadar yaşlarla doluydu. Neden böyle duygular içinde çaresizce yuvarlandığımın da cevabını bulamıyordum. Kendime yaptığım bütün telkinler ise anında geri tepiyordu. Gündüzlerim bir şekilde geçiyor, ama gecelerim adeta çekilmez oluyordu. İnsan uyuyacağım diye korkar mı hiç? ‘’Allahım, beni uyutma’’ diye yalvardığım çok gece vardır. Azıcık içim geçse, karabasanlarla uyanıyordum. Eziyetler içinde geçen geceden sonra sabah olunca ise felç olduğumu düşünüp, yataktan kalkamayacağımdan korkuyor, zar zor elimi ayağımı oynatarak korkular ve evhamlarla dolu olarak yeni güne başlıyordum. Çevrem ise beni hiç anlamıyordu. Depresyonda olan bir kişiye asla söylenmemesi gereken şeyler söylüyorlardı.
—Senin hiçbir şeyin yok.
—Bunları hep kafanda üretiyorsun.
—Öyle düşünme.
—Derdin yok, kendine dert yaratıyorsun.
—Paran çok aklın kıtsa doktora git.
Bu duygularla boğuşurken benim için en iyi olan taraf ise çalışıyor olmamdı. Çalışmanın ne kadar sağlıklı bir şey olduğunu o zamanlar daha iyi anladım. İşim gereği bir seminere katılmam için İstanbul’a gitmem gerekmişti. Neden beni seçmişlerdi ki. Ben şimdi ne yapardım İstanbul’da. Kendimi başarısız ve beceriksiz hissediyordum. Ancak gitmekten başka çarem yoktu. Elimi tut, yanımda ol diyeceğim kimsemde.
Aslında bu yolculuğun yüzüme tamamıyla kapanmış karanlık kapıyı aralamak için bir fırsat olduğunu henüz bilmiyordum.
Aylarca kara bulutlarla kaplanmış Ankara semalarında içinde bulunduğum uçak yükseklere çıktığında, bulutların aşağıda kaldığını ve güneşin bütün haşmetiyle halen parlamakta olduğunu şaşkınlıkla gördüm. Sanki içim ısınmıştı. Neden benim içimdeki kara bulutların da bir tarafında aydınlıklar olmasındı? Evrenin, sürekli kendini yenileme gücü olduğunu biliyordum. Ben de evrenin bir parçası olduğuma göre, bu güç bende de muhakkak vardı. Böyle zavallı bir duruma düştüğüm için kendimden utandım.
’’Allah kendini sevmeyenleri sevmez, değer vermeyenlere değer vermez, içindeki o iyileştirici gücü kullanmayanı ise iyileştirmez.’’
Umutsuz anlarınızda güneşten, sudan ve yürümekten mutlaka yardım alın. Ilık su ile bütün negatif elektriğinizi boşalttıktan sonra güneşli bir günde yürürken üstesinden gelemeyeceğiniz sorun yoktur
.
Derhal kendime yardım etmeye karar verdim. Bu kararı verirken de ‘’tebdili mekânda ferahlık vardır’’ Atasözünün de faydası olmadı değil.
Önce maneviyata sarılmaya karar verdim. İlk işim bir ‘’dua’’ kitabı almak oldu. Seminerde olduğum ay boyunca aşkla, ağlayarak dualar okudum. Güneş doğarken, güneş batarken, uykudan evvel, uykudan sonra, yürürken, yemek yerken bulduğum her anda dua ettim, dua ettim, dua ettim. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar inançlı olmamıştım..Dualarıma cevap bekledim, huzur bekledim. Yaşama sevinci bekledim. Bekledim, bekledim, bekledim. Gelmedi. Dua etmekten vazgeçtim ve dua kitabını bir kenara bıraktım. Bu kadar yalvarmama rağmen Allah bana elini uzatmadığı için; hayatımın hiçbir döneminde de bu kadar inançsız olmadım. Daha o zamanlar, Allahın cevabının; ‘’bana sığın ama içindeki gücü kullan, ben, kendine yardım etmeyene yardım etmem’’ olduğunu bilmiyordum.
Semineri en iyi derece ile bitirmem başımı azıcıkta olsa dik tutmama yardımcı oldu ama yine de kendime acıyor, yaşamımı değersiz ve lüzumsuz buluyor, olmasam daha iyi olurdu diye düşünüyordum. Beni hayata bağlayan tek şey; olmamam halinde hem annemin hem de oğlumun yalnız kalacağı ve çok üzülecekleri idi. Çünkü biliyordum ki onlar, ben varım diye hem mutlu oluyor, hem de kendilerini güvende hissediyorlardı. Elimden kimsenin tutmamasına rağmen benim elinden tuttuğum kimselerim vardı.
Ankara’ya döner dönmez, ‘’Paran çoksa, aklın kıtsa doktora git’’ tavsiyelerini dinlemeyip, Tıp’tan faydalanmaya karar verdim. Yaptığım en iyi şey ve verdiğim en iyi karardı. Bana bu ruh hallerinin beyinde kimyasal bir dengesizlikten kaynaklandığı anlatıldı. Olumsuz düşündükçe bu madde azalıyor, azaldıkça da daha çok olumsuzluklar içine düşüyordum. Tam bir kısır döngüydü yani. Bu tedavilerde Psiko-Analizler bana pek faydalı gibi gelmedi. İnsanın geçmişte, özellikle çocuklukta yaşadıkları olumlu veya olumsuz olaylar, felaketler, acılar, mutsuzluklar, uğradığı haksızlıklar, kötülükler, trağmatik olayla, ruh dünyasına bir şekilde mutlaka olumlu bir şeyler katar. Omuzlarınızda taşımamanız gereken tek duygu ’’SUÇLULUK’’ duygusudur. Vicdanınız rahat değilse, suçluluk duygusu taşıyorsanız ve bu duygularla hesaplaşma gücünüz yoksa ruhunuzun onarılması imkânsızdır.
Doktorum bana Allahın doğa’dan sunduğu bir ilacı almamı ve değersiz insanları hayatımdan çıkarmamı tavsiye etti. Bir bilgenin de dediği gibi;
‘’hayatımızın kalitesini, hayatımızdaki insanların kalitesi belirler’’
İyileşmem önce rüyalarımda başladı, sonra her şeyde. Hayatı, insanları, özellikle doğa’yı, doğadaki her canlıyı yeniden sevmeye başladım. Yaşam sevincim geri geldi. Özellikle şimdilerde hayat bana daha güzel görünüyor. Edindiğim deneyimlerden sonra, hayata başka gözle bakar oldum. Bana sağlıkla verilen her yeni gün Allahın bir hediyesidir. Kıymetini biliyorum tadını alarak yaşıyorum.. Ve Buda’nın da dediği gibi,
‘’hayatımızı düşüncelerimiz şekillendirir’’ görüşünden feyiz alarak, bardağın dolu tarafını görmeğe çalışıyorum.
Bilimsiz inanç, İnançsız Bilim olmaz. Her ikisi de at başı gitmeli.
Artık bu hastalığı tanıyorum, Düşmanınızı iyi tanımadan onunla mücadele edemezsiniz. Benim gayretim ve Allahın da yardımıyla yenemeyeceğim olumsuzluk yoktur.
BEN BİR YABAN OTUYUM. KESİLDİKÇE GÜÇLENİRİM.
Eskiden İnsanların ne düşüneceği endişeleri ile bu anımdan bahsetmeye cesaret edemezdim. Ama şimdilerde bunları çoktan aştım. Özgürleştim. Artık, yaşadığım bu ruh durumumu yazmakta ve dostlarımla paylaşmakta bir mahsur görmüyorum. Bu yazım belkide kendilerine yardım etmekte onlara da ilham verir.
ZAMAN EN İYİ YAZARDIR.
Seminer günlerinden aklımda kalan tek dua ise ‘’Nas’’ ve ‘’Felak’’ süreleridir. Kısacık meali şöyledir;
‘’HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜN ŞERRİNDEN, GECE BASTIĞI ZAMAN KARANLIĞIN ŞERRİNDEN, İNSANIN KALBİNE VESVESE VEREN ŞEYTANIN ŞERRİNDEN, TAN YERİNİ AYDINLATAN, SABAHIN RABBINA SIĞINIRIM’’
Dua kitabımdan ‘’NAS’’ süresini kesip, Kapaktaki diğer anılarımın arasına inançla yerleştirdim.
AYTEN TEKİN
YORUMLAR
Beraber çıkılan bir yolda, hiç beklenmedik bir anda yapayalnız kalıvermek... Ben yaşamadım, Allah'ta yaşatmasın, hayat arkadaşımın yeri o kadar büyük ki, bırakacağı boşluğu tahmin dahi edemiyorum.
annem sizin kaderinizi yaşadı maalesef. Kendisi 25, ben 3 yaşımdayken yapayalnız kalıverdi ömrünün baharında. Üstelik bir işi ve düzenli bir geliri de yoktu. Babamın ölüm haberini aldığında, ki bu beklenen bir haber olmasına rağmen, yaşadığı duyguları şöyle anlatmıştı bana; "Bir anda dünyadaki bütün insanlar çekildi ve ben tek başıma yapayalnız kaldım bu dünyanın ortasında!"
Sonrası mücadele, sonrası hayata tutunma, babamla mutlu günlerinin anısı olan beni yetiştirme çabası, güçlüklere göğüs germe, heves ve isteklerine gem vurup geleceği düşünme...
Zor, çok zor iki kişilik bir yaşamı tek başına sürdürebilmek. Siz de yaşamışsınız, çok ta etkileyici bir üslupla anlatmışsınız. Olmasa, bu hikaye yazılmasa iyiydi ama maalesef yaşam döngümüzde bu da var.
Nice yaşlara sağlık ve mutlulukla inşallah...