- 1282 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
......... ,
..........,
Ayrılık günleri içerisinden –pek de farkı olmasa da geçmişimizden- yürek dolusu sevgiler. Sakın zannetme ki bu kış günlerinde soğuktan üşüyorum. Sakındığımız bir çift gözümüz var ya, işte onun gibi dayanıklı olmaktı isteğim, başardım. Sulu gözlerim ama kör değilim. Görüyorum. Senden de isteğim bu olacak, ne olursun gör, kör değilsin sen. Aklım sende kaldı diyeceğim, ama ne kadar inanırsın buna?
Biliyorum telefonum kapalı, bana ulaşmak istediğini de, bana ulaşamadığını da biliyorum. Bu demek değil ki seni yalnız bıraktım.
Sana doğum günün kutlu olsun dedikten sonra yola çıktım ve bu benim seninle görüşmeden önceki kararımdı, gidecektim. Nereye, ne zaman ve nasıl olacağını bilmediğim bir yolda gitmeye başladım. Yollar hiç de bilindiği kadar belirsiz ve gizemli değilmiş, gitmek derken herkes bu yola başvurur ya, işte bu gitmek sadece bir oyunmuş, hayat oyunu. Geri dönüşü olmayan yollarda mıdır gitmek? Geri dönüşü baştan belli olan yollarda mıdır gitmek? Ama bunun sırası değil şimdi, sadece bunu bulmak istiyorum o kadar.
Hayat uzun bir serüven olsa bile sonu olmayan bir boşlukta ne kadar tutunabilir insan. Bu serüven yaşayana son macerasını sunuyor ve bir kez olsun şansı olmayan bir bedende parçalanmak yalan. Tutunabileceğin ne var ki, gerçeklerin yalanı olmaktan başka? Sana soru sormuyorum, sana kasten bir özgeçmiş anımsatmasında bulunmuyorum, sana duygularımın çarmıhında bocaladığımı anlatıyorum. Bilmem ne kadar başarıyorum, ne kadar benimle birlikte olmanı sağlamış oluyorum. Bu yalnızca elime aldığım kaleme parmaklarımın gücünün yetmesidir, duygularıma hâkim olduğumun ya da bir şeyler bildiğimin kanıtı değil.
İçinden çıkamadığın her düşüncenin içinde ayrı ayrı kaybolmaktansa, düşüncelerin içinde yerini belirle. Ne yandasın? Bunu unuttuğun oluyor, unutma! Ben de yaşıyorum, ama niye? Bana böyle bir soru sorulmaz, felsefeyi bilirsin, sorularına kesin bir cevap vermiyorsa o felsefedir, ayrıca eğlenceli, öğreticidir. Peki nasıl oluyor da, cevap alamadığın bir bilim dalı öğretici oluyor? Yaşamakla! Sen de yaşayacaksın, sonun olduğunu bildiğin bir hayatı sonuna kadar yaşamak zorundasın. Bu “son” kelimesi ürkütücüdür ve ben senin beni, benim de seni bu kelimeyle ürkütmüş olmaktan, ya da ürkütecek olmaktan yana değilim.
Ben, sana göre gittim. Beni sorarsan bana, buradayım. Hangimiz haklıyız? Hakkımız yoksa haksız sayılmayız. Bu bir ağaçtır, kabuğu yere dökülmeye başlamış, yaprakları sararmaya, sararan yaprakları dökülmeye, dökülen yaprakları dağılmaya, dağılan yaprakları savrulmaya, savrulan yaprakları kaybolmaya başlamış bir ağaçtır. Fark ettin mi? Artık ağaçtan uzaklaştı savrulan yapraklar, ama hâlâ o ağacın yaprakları diye bitirdim az önceki cümleyi.
Sana yazıyorum, aklıma ne gelirse onu yazıyorum. Oturduğum sandalyeden kalkmak istemeyen bir istekle sana mektup yazıyorum. Sen de okuyorsun…
Zalim olmak bir samimiyette en yapıcı ve en kalıcı savunmadır. Senin ölmediğin yıllara duyduğun pişmanlık varken, benim seni yaşaman yönünde ettiğim telkinlerle donatmam, senin beni dinlemiş olman amacıma ulaşmamdır. Bu zalimlik değil de nedir? Düşün, sen yaşamak istemiyorsun, ben yaşamalısın diyerek başladığım sözcüklerle seni ikna etmeye çalışıyorum. Sen bu sözcükleri okuyorsun, okuduğunun farkında değilmiş gibi okuduğun sözcüklerden çok o sözcükleri yazanı düşünüyorsun, okuduğun yazı bittiği zaman yine kendi bildiklerine esir oluyorsun, seni düşünen biri var biliyorsun, ama sen sadece kendin için seni düşünen biri olduğuna seviniyorsun. Mektup okumaktan bir kastım yok. Ama mektup yazmak ayrılıktadır.
Bir ayrıcalık istemeyecek kadar aklım olduğunu biliyorum yalnızca. Ama senin için endişelerim var. Kendini ayrı tutmak istediğin yerden ayrıl, ayrılırken ayrılmak istediklerini yanında götüremezsin.
Ölümle gelen ayrılıklar acı olmuş neyleyim? Biçare ellerim yüzüme değmiş hâl meşum, hayal mevsuk hangi yöne sapsam çare arar gözlerim. Sancılarım tutmuş, gölgem tıknaz, ayna yok kimden bir çift göz isteyim?
Beni bağışla, uzun uzadıya yazıyorum. Ama senin benimle olmanı sağlamış oluyorum bu şekilde. Kızmıyorsun değil mi, telefonumu açık tutmadığıma?
Yola çıktığım ilk gün geçmişti; artık geleceğimi bilmediğim yere gelmiştim. Nereye gittiğimi bilmeden çıktığım yolda her yer aynıdır ve her şey sürprizdir. İşte hayatta da bu vardır. Doğduğun gün itibariyle yaşamaya başlamışsındır, yaşadıkça ne olacağını bilemezsin, her şey sürpriz gelir insana, ne yaşarsan yaşa, yaşanılmışları geri dönüp de değiştiremezsin. Değiştirmek iste istediğin kadar, ama istediğin andan sonrası için yine bir değişiklik yapmaya gücünü yetiremezsin. Gücünü yitirmek zaten istemezsin, yaşamalısın, bunu çok iyi bilirsin. Yaşamak dedim de, beni duyma, ben Allah’ın bir kuluyum. Ben ne sağırım, ne körüm, ne yollara son ayak izini bırakanım, ne de oturduğu yerden ahkâm kesmeye çalışan bir ukalayım. Sadece yaslanmaya çalıştığım bir oksijen, tutunmaya çalıştığım rengim var. Bir renkten diğerine geçerken solgunlaşırım, rengim değişmez yıpranır, ben sadece bunu anlarım. İlerisi benim bileceğim kadar belli, sağduyulu olabileceğim kadar erdemli olmadığımı bilir. Ama ben bilemem. Ben sana yazılmış bir dost, ya da düşman olabilirdim, dedim ya ben bilemem diye, işte ben bu olabilirim. Olduğum kadarını anlamış olsaydım başarırdım. Ben bunu bile anlayamadım. Sen de öyle.
Sen de öyle takındığın saate baktıkça beni görmekle beni üzme. Kelimesi az gelmiş bir cümle gibi anlamsız olduğunu düşünme bu yazdıklarımın. Düşün bu yazıları. Yazının yazıldığı tarihi yazmadım. Sen bunu her okuduğunda yeni yazılmış gibi düşünerek oku.
Şu an senden ayrılalı kaç gün olduğunu yazmıyorum. Bunu yazarsam mektubu yazdığım tarihi de yazmış olurum. İşte o günden beri her şey yolunda gitmedi. Yolunda gitmeyen o kadar çok şey var ki, bu aksilikler yüzünden şimdi bunlardan da bahsedemiyorum. Sana demek istediğim asıl konu da bu yazdıklarım değildir belki de, sen nasıl istersen.
Sen ile ben, bir şeyler yapılacaksa biz yapacağız. Ben yazacağım, sen okuyacaksın. Ne sen beni bir daha göreceksin, ne de ben seni. Ne sen hatalarınla hayatı aynı yöne sürükleyeceksin, ne de ben. Başarmanın sırrı anlaşmaktır; anlaştık mı?
Şimdi gelelim sana? …alışacaksın, benim sana verdiğim süre dolmadan, cevabını vermiş ol ki, anlaşmamız ve bu anlaşma ile başarmamız geleceğimiz olsun! Gelelim sana. Eğer derin bir yalnızlık hissine kapılmış olarak devam edeceğim diyorsan, beni yok sayıyorsun demektir, bu beni iyi etmez. Eğer acılarınla ders almak için kendini yıpratıyorsan, benim acılarımı paylaşmıyorsun demektir, bu benim yalnızlığımı körükler. Eğer devam etmeden önce okuduklarını anlamadığını düşünerek tekrar okuyorsan, beni ciddiye almıyorsun demektir, bu beni deli eder. Eğer benim bu söylediklerimi kabul etmiyorsan, benim yalancı olduğuma inanıyorsun demektir, bu beni kör eder.
İlk safhayı başarıyla geçtiğini düşünmek istiyorum, hayır düşünmüyorum, düşünmek istediğim için kısa bir ara veriyorum… Tabii sen benim ara verdiğimi görmedin, devamlı olarak okuduğun için, yazılar ardı ardına ulanmış olarak görüyorsun. Az önce yarım saat kadar kalemi elimden bıraktım. Şu an yazıyorum. Kalemi bıraktığım yere üç nokta koydum. Bu detayları dahi geçmek istemeyen bir düşüncem var, bir de detaylara hiç girmek istemeyen düşüncem var, karar sana kaldı; ben bocalıyorum.
Şimdi benim sana söyleyeceğim her şeyi dinlemekten başka yapacak bir işin varsa mektubu elinden bırak ve bir daha eline alma. Eğer yok diyorsan okumaya devam et ve bir daha elinden bırakma. Emrivaki yapmış olmuyorumdur umarım, seni tanıyorum, sen de beni tanıdığını düşünüyorsan anlaşmamıza ufakta olsa bir katkıda bulunmuşuz demektir. İki kişi arasında bir anlaşma var. Tamam, hemfikiriz, fakat bunun ne anlaşması olduğu hakkında senin hiçbir fikrin yok. Yok, ben olmadığına kefilim. Anlaşma şu: seninle bir yönde ağır basan duygularımız, hayatımızın gerçeği var. Sen beni kazandın, ben seni. Kaybettiklerimizle kazandıklarımız eşit değil, katılıyorsun biliyorum. Kazanacaklarımız da eşit olamaz, doğru söylediğimi düşünüyorsun. Peki biz ne yapabiliriz?
Elimizde kullanabileceğimiz bir malzeme, bir tarife yok, bende olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun. Sana yazdığım nottaki gibi, her gün aynı şeyleri yaşamaktan bıktım. Senin de aynı bıkkınlık içerisinde olduğunu fakat bunu izah etme cesareti göstermediğini biliyorum. Bunun başka çaresi yok mu? Var elbette. Anlaşmamız birbirimize destek olmak için, birbirimize olumlu telkinlerde bulunmak için ve de yaşamak için yaşantımızda en doruk noktada durabilmemiz için. Ya yere yüksekten düşer ölürüz, ya da en doruk noktadan bakar her şeyi görürüz.
Şimdilik sana nerede olduğumu yazmıyorum. Bulunduğum adresi yazmadan önce sana çok şey anlatmak istiyorum. Senin fikirlerini düşünecek zamanım yok, şimdilik sadece ben yazacağım, sen okuyacaksın. Bencillik yaptığımı da düşünmüyorum, sen de düşünmesen iyi edersin. Yazdıkça dilim sivrileşiyor, bilmem farkında mısın? Bana sormak istediğin, söylemek istediğin her şeyi şimdiden yazmaya başla, ben adresimi yazdığım zaman tökezleme, üstelik unutursun, sen yazmaya başla. Ne istiyorsan onu yaz, ama kaybetme, mutlaka bir gün okuyacağım. Anlaşmamız gereği burada mektubu bitiriyorum; çünkü yine yazacağım.
Mutlu ASİLDÜŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.