- 644 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Yumurta Soyma Makinası
Parkın çapraz köşesinde zulaya yatmış müşteri bekliyorum. Simaen tanıdığım birkaç çocuk geldi, mallarını alıp gittiler. Beni bilip de hariçten gelenler de oluyor tek tük.
Harppadak iki sivil kollarımdan yapıştı. Yüreğim ağzıma geldi birden.
“Sesini çıkarma da bizimle gel” dedi iri yarı olanı. Herifte iki metre boy var.
Zaten çelimsiz biriyim, gelmesem ne yapacağım. İki kişiyle baş etmem mümkün değil. Bu çam yarması bile beni tek başına çiğ çiğ yer alimallah. Kaçmaya maçmaya fırsat olmadı.
Tin tin birlikte yürümeye başladık. ‘Sokağın köşesini döner dönmez ben bir hamle yapıp kaçayım’ diye düşünürken ekip otosuyla burun buruna geldik. Apar topar soktular arabanın içine.
15 dakika sonra 3 yıldız komserin karşısına diktiler süklüm püklüm.
“Ulan gene mi sen” diye kükredi üç yıldız.
Kem küm ettim. “Bakın başkomserim ben aslında bir şey yapmıyordum. Ben girişimci biriyim. Bir makina yapma peşindeyim, onunla ilgili pazar araştırması ve piyasa gözlemi yapıyordum.”
Girişimcilik dedim de. Hey gidi günler hey.
Bu girişimcilik ruhu bende eskiden beri var. Rahmetli Kör Salih’le birlikte pazarlarda az pire ilacı satmadık. Tuğla tozundan pire ilacı, halis koka koladan öksürük şurubu yapar satardık. Ben o pire ilaçlarını yaparken “Ulan şunun içine azıcık DDT falan katalım hiç değilse” derdim de, Kör Salih dürzüsü direkt tuğla tozunu doldururdu küçük kese kâğıtlarına.
“Ne makinasıymış bu?” dedi başkomser.
“Valla komserim şimdilik ismini vermek istemem. Malum telif hakkı, patent meselesi falan… Ama şu kadarını söyleyeyim her evin mutfağına girecek bir şey. Düşünsene Türkiye’de 15 milyon hane varsa, tanesi 50 Liradan 15 milyon çarpı 50 Lira, ohoo. Paraya bak paraya. Bir de bunun yurt dışı…….”
Küçümser gibi gülümsedi. Sonra ciddileşti.
Sözümü yarım bıraktırarak,
“Ulan sen ne makinasından bahsediyorsun, senin sattıklarınla makinanın ne alakası var?”
“Ne satıyormuşum başkomserim?”
“Ne sattığını bilmiyor musun sen?”
“Yoo..!” dedim.
“Ulan sen benimle dalgamı geçiyorsun?”
“Haşa başkomserim ne haddime” dedim boynumu büküp alttan masumane bir bakışla.
“Ot satıyormuşsun ot” dedi.
Bir düğmeye bastı. Kapıyı açıp hazırolda emir bekleyene “İki arkadaş gönder” dedi.
Beni getirenlerden başka iki görevli geldi. “Sevk işlemini yapın, bu arkadaşı nöbetçi savcılığa götürün” dedi.
Bana döndü “Gitmeden söyle bakalım şu makina ne makinası olacak?” dedi. Baktım artık iş işten geçiyor “Yumurta soyma makinası başkomserim” dedim.
Güldü. “Peki, bu ot satma işiyle makina ne alaka?” Ben de gülümsedim.
“Makina fabrikası için sermaye lazım başkomserim sermaye..! Onun için çalışıyordum, fena yakalandık. Sana söz veriyorum üretince senin eve de bu makinadan 1 tane göndereceğim, hem de ücretsiz” dedim.
“Tamam, bekliyorum” dedi gülerek. Garip bir işaretiyle karga tulumba çıkardılar beni odadan.
“Kesin göndereceğim başkomserim kesiiinn” diyebildim kapının ağzında.
Duydu mu, duymadı mı emin değilim. Ama o makinanın deneme üretiminden ilk ona göndereceğim ki bozulursa da onda bozulsun. Saçını başını yolsun bakalım. Öyle olmaz böyle olur.
Suat Zobu
ANKARAyirmi6Nisan2015
YORUMLAR
Sayğı değer abim.
Öyle bir muhteşem ve ustaca konuyu kaleme alıp giriş yapmışsınızki! İnanız bende, Ahmet abinin düştüğü duruma yani bir yanlış anlamaya doğru varmak üzereydim.
Sonra yazınızı en az beş altı kez okudum, üzerinde düşündükçe, konunun üzerindeki sis perdesi aralanmaya başladı. Ve bu harikulade, heyecan ve aksiyon dolu bir romanın giriş kısmı olduğunu anlayabildim.
Lütfen yorumumun bu şekilde gecikmesinden dolayı özrümü kabul ediniz.
Ve yine lütfen bu harika eserin devamını getiriniz, heyecanla beklediğimi biliniz.
Kaleminiz kelamınız daim olsun abim.
Usta kaleminizi kutluyorum.
Selam ve sayğılarımla.
Derebey tarafından 4/29/2015 11:36:51 PM zamanında düzenlenmiştir.