etisenin kemiği beni sayın bakanım
eğitimde gelinen acı nokta:burada sözkonusu edeceğim,akdemik bir başarı yada performans değerlendirmesi değil çünkü bunu ölçmeye veya yeniden değerlendirmeye gerek kalmayacak kadar açık,adı sık sık değiştirilen ortak sınavlarda Türkiye ortalaması,matematikte %3-4,fen ve teknolojide 3-5,sosyalde 6-8,yabancı dilde daha beter,esas çarpıcı olanda anadilimiz Türkçede 10-12 bandında olduğu istatistiklerde yer alıyor,daha vahimi işin eğitim boyutunda;hiç sevmediğim ancak bir kıyaslama yapmak yerine tespit yapa bilmek için kullanmak zorunda kaldığım eskidenkelime ile başlarsam,60-70 li yıllarda(80 li yılları ayrı değerlendirmek lazım)öğrencileri okula kaydettirmeye götüren veli okulu bir kutsal mekan olarak görür,öğretmeni ve bilgili babacan ne yaparsa doğru yapar ve çocuğunun yararına yapan kişi,yöneticileri de işin özüne bakarsak korkulacak kişiolarak görürlerdi.Okul önüne gelindiğinde kendisine bir çeki düzen verir,koridorda öğretmen gördüğünde saygı ile bir kenara çekilir,yönetici odasının önüne gelindiğinde şapka çıkarılır ceket iliklenir ve kapıyı çalıp esas duruşta içeri girilirdi.Kısa bir bekleyiş ve hal hatır sorduktan sonra varsa söyleyeceklerini söyler sonunda da o meşhur "eti sizin kemiği benim artık sahabı sizsiniz baş öğretmenim der yöneticiye sırtını dönmeden dışarı çıklır ve evin yolu tutulurdu .Bu davranış çocuklarda korkuya dayalı birazda büyükler ne derse doğru der anlayışını çocuğun kafasına yerleştirirdi .Çocuğun dersini yapmaması veya verilen görevleri yerine getirmediği durumlarda aslında (hiç tasvip etmediğim ancak )çocuğa ceza verilmişse çocuk bunu kendisine hakaret olarak algılamaz yaptığı yanlışın bir karşılığı olarak görür bir daha bu yanlışları yapmamaya çalışırdı.Bu yaptırımları asla velisine taşımazdı çünkü taşırsa öğretmenden gördüğü uyarının daha sertini velisinden görürdü.Veli öğretmenin bir çocuğa art niyetli onu aşağılamak kırmak üzmek gibi bir davranışta bulunmasını beklemez ,öğretmeni ikinci bir baba ve ana okulu da ikinci eve olarak görürdü.Şimdi durum tam tersine döndü,öğretmen sınıfa girerken Allahım kazasız belasız bu dersi de atlatabilsem diye dua ediyor.İçerde kendi haklarını bildiğini sanan ama sorumluluklarını asla kabul etmeyen,başarılı olursa kendi becerisine,kötü yaparsa başarısı düşük olursa öğretmene ve okula bağlayan ağzında sakız elinde akıllı telefonlar sürekli mesajlaşıp...."Slm,nbr,ben sana dönecem vb)öğretmen ve akranları ile dalga geçen,uyarıldığında seni babama veya anneme söylerim veya dışarda görüşeceğiz hocam diyen bir öğrenci tipi.Veliye bakıldığında durum daha da vahim,Evdeki yaşadığı olumsuzlukların sebebini bile okula ve öğretmen yükleyen,öğretmeni şamar oğlanı gibi düşünen,aile içi düzeni sağlayamayıp eşi ile kavga edip çocuğunu bir güzel benzettikten sonra sabah ilk iş okula koşup çocuğumun psikolojini bozmuşsunuz diyen,ardından siyasi parti temsilcisini arayıp bu öğretmenin işini bittirin yoksa elimden bir kaza çıkacak telefonunu edebilen vs.veli.Milli Eğitime bakıldığında sözde velini ve öğrencinin yanında gibi gözükerek "velileri ve öğrencileri üzeneni.......diyen,öğretmenler yangelip yatıyorlar diye beyanatlar veren,bir hale dönüşmüştür.Yani demem oki"Eskiden öğrenci için "eti senin kemiği benim denirdi,şimdi öğretmen için geçerli anne babalar; öğretmen olabilen çocukları için Milli Eğitime veliye ve öğrenciye işte size öğretmen yetiştirdim artık eti sizin kemiği benim.Çocuğunuzdan ders çalışmasını,sınıf içinde arkadaşlarına kaba davranmamasını,küçük kardeşlerine şidet uygulamamasını,büyüklere insani bir saygı göstermesini,okula zamanında gelip gitmesi gibi kötü şeyler isterse şimdiden özür dilerim cahilliğine verin.diyor.Gerisini varın siz düşünün.Bundan daha acı bir tablo olamaz.Hiç bir şeyin orta yolunu bulamadık.Ya kahraman,ulaşılmaz,kutsal kişiler olarak görüyoruz,yada vatan haini.canavar.Ne dersiniz oturup ortak akılla bir yol bulamaz mıyız acaba?
bir tabak daha alabilir miyim?
Yine yıl 1980 Banazda Pirsultanı anma şenlikleri yapılıyor, Bizde bir değişiklik olsun dedik çünkü çok sıkılmıştık .Kulüple okul arasında gidip gelmekten. Hatırladığım kadarı ile otobüs ve minübüsler insanları çeşitli yerlerden Banaz köyüne getirdi. Pirsultanın heykelinin bulunduğu tepeye tırmandık. Azda olsa çam ağaçları serpilmiş sağa sola. Bu ağaçların dibinde köylülerin getirdiği mis gibi tereyağlı katmerleri yedik marşlar şarkılar söyledi söylendi. Derken akşam güneş batım zamanı geldi. Herkesi birden geldikleri yere götürmek de mümkün olmadı bu duruma kayıtsız kalmayan köylüler herkes kendi durumuna göre misafir etmek için teklifte bulundular tabi reddedecek durumda değildik.Biz hatırımda kaldığı kadarı ile 4 öğretmen arkadaş bir eve konuk olmak istedik. Öylede oldu. Bir bey bizi alıp içinde yeni dikilmiş selvi ve kavak ağaçları ile çevrili bahçesi olan kerpiç iki katlı bir eve gittik.Sanırım alt katta hayvanlar var üskata dışardan bir tahta merdivenle çıktık.Sade güzel bir odaya girdik, Odanın cam tarafında yöresel olarak makat (Sedir)yerler oturduk. Dışardaki ağaçların yaprakları esen rüzgarla birlikte su sesini andıran bir ses çıkarıyordu bu da bize ninni gibi geliyordu. Evin hanımının omuzunda bir peşkir(Havlu)elinde leğen ve ibrik vardı. Evde çeşme olmadığından Anadolu insanının insana olan saygısı gereği elimizi bu su ile yıkadık su dökme işinide evin hanımı yapıyordu. Orta boylu 30 yaş civarında başında bürüğünü çecik çalmış oldukça güzel bir hanımdı. Evin genel durumundan oldukça yoksul bir aile olduğu anlaşılıyordu. El yüz yıkama işi bittikten sonra hanım bir süre ortalarda görünmedi. Bizde orada ev sahibi beyle biraz havadan sudan konuştuk. Ortaya bir ahşap sehpa geldi onun üstüne alüminuyum bir sini eve yufka ekmek ve kaşık geldi.
Zaman hayli ilerlemiş olduğundan karnımızda fena acıkmıştık. Biraz sonra evin hanımı elinde bir tencere ile içeri girerken odayı mis gibi sarımsak kokusu sardı buda bizim iştahımız daha çok kabarttı.Tencereden bir çomca(Kepçe)yardımı ile tabaklara kareşeklinde kesilerek yoğurtlanmış hamur ve sarmısaklı sos konuldu gerçekten de çok güzel gözüküyordu. Bizler birer tabak yerken evin hanımı bizi ayakta odanın bir tarafında bekliyordu .Bir arkadaş hariç tabaktaki yemeği yiyip biraz geri çeklirken resim öğretmeni olan arkadaş yüksek bir sesle elinize sağlık çok güzel olmuş birtabak daha alabilirmiyim dedi.Kadın hemen elindeki tencereden birtabak daha koydu arkadaş onu da çok kısa sürede biridikten sonra herkes kalkacağını düşünürken atık olmasın kalanı da alabilirim dedi.kadın sanırım bunu beklemiyordu yüzünde acı bir gülümseme ile tabi dedi ve kalan yemeğide tabağa boşaltı.Yüz ifadesinden evde başka yemek olmadığı anlaşılıyordu.Sanırım o gece aç yattı ev halkı.Yaşıyorlarsa Allah uzun sağlıklı uzun ömürler versin.Ölmüşlerse Allah rahmet ensin bu güzel insanlara.
toprak damlı ev ve bir odada 11 kişi
yıl 1980 Yıldızelinin doğusunda kalan bir sokakta toprak damlı kerpiç bir ev şimdi belki kimse inanmaz ama bir odada kaç döşek vardı hatırlamıyorum ancak 11 yetişkin adam orda kalıyorduk.erken gelenler yemek yapmaya geç gelenlerde bulaşık yıkamaya başlıyorduk.Hertürlü bulaşığı bir sünger ve en ucuz deterjan hangisi ise onunla yıkıyor soğuk su ile duruluyorduk.Ulu önder cumhuriyeti gençlere,gençliğide öğretmenlere emanet etmiş,öğretmenin sınıfına geldiğinde dersi ayakta izlemiş olduğunu ve maaşını öğretmen maaşına göre ayarladığını düşünürsek durumun vehametini sanırım daha iyi anlarız..Bir evde bu kadar çok kişi kalmamızın nedeni sade maddiyat değildi,asıl can korkusuydu.Bu 11 kişinin içinde emniyet mensubu olan arkadaşlarda vardı.Çoğu zaman okula bu arkadaşlar bizi götürür sonrada görevlerine dönerlerdi.Buna rağmen ev taşlandı ve camları kırıldı.Bir öğretmenimiz okulun önündeki köprü üzerinde darp edilmiş ve can güvenliği nedeni ile başka yere tayin istemek zorunda kalmıştı.Durum bu kadar kötü olunca yalnız dışarı çıkamıyor,istediğiniz yere gidemiyorsunuz.Genel olarak bir kulübe gidiliyor dışardan görülmesin diye de perdeler çekiliyordu.O kadarki bu perdeler çekili ve camlar sürekli kapalı olduğundan kulübün içi sanki zift sürülmüş gibi oluyordu sigara içildiği için.Kimbilir içimiz ciğerlerimiz nasıl olmuştur Allah bilir.Daha sonraları 12 Eylül darbesinden sonra öğretmen evleri açıldı zoraki üye yapıldık ve artık kulübün yanında öğretmen evine de gider olduk.Bazı arkadaşlar iskambil oyunlarında ustalaşmaya başladılar bu evlerde.
1980
1980 yılı Hem Türkiye için çok acı olayların yaşandığı bir yıl hem de benim hayatımda yaşanan ve çok derin izler bıraka bir yıl,Yıldızelinde göreve başladıktan kısa bir süre sonra yaz tatiline girdik.Aslına bakarsanı süre olarak çok kısa ama benim için bitmeyen aylar yıllar gibi azap içinde geçen bir süre.Yaz tatiline Telinde ana baba ocağına gittim.burası her nekadar sorunları olsa da en emin limandı. Her sabah erkenden kalkıp bağa bahçeye gidiyor bedenen yoruluyoruz ama akşam evde başımızı yastığa koyduğumuzda rahat uyuya biliyorduk.Bir yaz günü Gübünderesi mevkiinde bulunan bahçemizde işleri bitirip eve dönüş yapacağız.Eşeği hazırlamış kolanı sırtına koymuşuz,inek yedekte kafile yola çıkmaya hazırlanırken,Annem gözünü Ağcalı tepesine dikmiş korkulu gözlerle bakıyor.Malum terör olaylarının yoğun yaşandığı zaman.Başımı kaldırıp baktığımda tepede bir kişinin bizden yana baktığını gördüm.Annem hiç bozuntuya vermeden bu saatte kimmiş orda oturmaya cesaret eden,bak şimdi ben ona neler yapacağım dedi.Bizde merak ediyorduk ne yapacağını,eşeğin semerine bindi o topraktan parçalanmış,nasır tutmuş elinin işaret parmağını avurdunu hava ile doldurduğu ağzına götürdü ve yanağının bir tarafına doğru bastırarak hızlıca çekti sanki tek kırma av tüfeği gibi bir ses çıkarda.Biz gülmeye başladık,Eşek birkaç çifte savurdu,inek bir adım geri attı.O sırada birde baktıkki adam ordan kaybolmuş.Tabi kesinlikle annemin çıkardığı bu sesi duyması mümkün değildi.Ama büyük bir cesaret örneğiydi annemin yaptığı.Sonra köyün yolunu tuttuk akşam bu olanı konuşup biraz gülüştük,değişik senaryolar ürettik.ALLAH NE VERDİ İSE YİYİP YATTIK.Sabah annemin feryadı ile uyandık annem"çabuk kalkın evren gelmiş evren gelmiş diyordu.Ne demek istediğini anlayamadık.Evde bulunan radyoyu açmış bak duydunuzmu bak haberlerde Asker yönetime elkoymuş,evren paşa gelmiş diyordu.Annem tabiki bu olayın siyasi boyutunu düşünmüyor sadece güvenliğini düşünüyordu.Kalktım giyindim dışarı çıktığımda mescit önünde asker gelmiş,anarşinin kökünü kazımak için diye konuşuluyordu.Bu durum köy halkı tarafından genelde güzel olmuş iyice azmışlardı,rahat rahat gezemiyorduk,şimdi günlerini görür onlar şimdi de yapsınlar bakalım diyorlardı.Gerçektende kısa bir süre ortalık sakinleşti,insanlar sokaklarda rahat gezer olmuşlardı ancak bu kezde insanlar sokaklardan uydurma suçlarla toplanır olmuştu.İlçelerdeki karakol komutanları kaymakamların yerine bakıyordu.Bütün vatandaşlara potansiye suçlu gibi muamele edilir olmuştu.Bir keresinde sınıfta teşbih çekip sınavda alenen kopyaya teşebbüs eden bir öğrenciyi azarladım diye şahısların şikayeti üzerine karakol komutanı ve aynı zamanda kaymakamın yerine bakan görevlinin talimatı ile beni okulun önünden alıp karakola götürdüler ve bu komutan yüzüme bile bakmadan ulan.........yinemi sen ..............vb.diye küfür ve tehditler savurduktan sonra şanslı imişimki serbest bıraktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.