- 1003 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
‘’ATATÜRKÇÜLÜK YA DA SİSTEMSİZLİK İŞTE BÜTÜN MESELE BU! (yedinci bölüm)
’PKK terör örgütü dünyanın en büyük silahlı örgütü olarak uluslar arası çapta bir üne sahip olmuştu. Ama Abdullah Öcalan’ın farkında olmadığı yâda unuttuğu bir şey vardı.
‘’Oda tasmasının halen Siyonist yapıların ve ABD’nin elinde olduğuydu.
SSCB nin resmen dağılmasından sonra bölgede şartlar ve dengeler hızla değişiyordu. ABD’nin ve birlikte hareket ettikleri Siyonist yapıların bölgedeki planları yenden revize edilmişti. Yeni planlarında, ne ‘’Öcalan’a nede birlikte hareket ettikleri ülkemizde ki Siyonist yapılarla işbirliği içinde olan, çakma‘’ulusalcılara yer yoktu. Başka bir ifadeyle artık onlarla bir işleri kalmamıştı.(en azından bir süreliğine )
Öcalan’ın kendi kontrollerinden çıkmasına sebep olduğu için zaten Amerika’ya gönül kırgınlığı olan ülkemizde ki çakma ulusalcı kesimler için, birde her zaman emir erliğini yaptıkları Tanrıya tapar gibi taptıkları bir dediğini iki etmedikleri ABD’nin bunlara yüz çevirmesi çok zorlarına gitmişti.Cumhuriyet tarihi boyunca bu Amerika dan yedikleri ilk kazıktı.Canlarının acısını belli etmeyip hıımm küstüm sana deyip cilveli naz yapsalar da asıl kazığın büyüğü ilerleyen zamanda gelecekti..
………
1989 yılında Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın yerine boşalan başbakanlık makamına ve görevine getirilen yıldırım Akbulut’un 1991 yılında istifa etmesi üzerine,
15-16 Haziran 1991’de yapılan ANAP genel kongresinde genel başkanlığa seçilen Mesut Yılmaz, ANAP’ın iktidar partisi olması nedeniyle, istifa etmiş olan Yıldırım Akbulut’un yerine başbakanlık görevine getirilmişti.
Normalinde 1992 yılında yapılacak genel seçimler 24 Ağustos 1991 tarihinde TBMM Genel Kurulu tarafından onaylanan seçim yasasındaki değişiklikle genel seçimin tarihi 20 Ekim 1991 olarak belirlenip bir nevi erken seçime gidilmişti.
1991 yılında yapılan genel seçimler de beklenenin tersine iktidarda olan, Mesut Yılmaz’ın başbakanlığındaki ANAP’ın yerine, Süleyman Demirel’in lideri olduğu, Doğru Yol Partisi (DYP) Seçimleri kazanmıştı.
Yeni hükümet’in Başbakanı Süleyman Demirel, idi. Bu seçimler ayın zamanda son dönem koalisyon hükümetlerinin kurulduğu sürecinde başlangıcı olmuştu.
1991 yılında yapılan genel seçimlerin bir başka özelliği de 12 Eylül Darbe sonrasında siyasi yasaklı olan siyasetçilerin meclis dışındaki küçük partilerle birleşip seçimlere girdiği ve seçim barajını aşarak 11 yıl aradan sonra TBMM’ye döndüğü seçim olarak tarihe geçmişti.
Bülent Ecevit(DSP), Necmettin Erbakan(RP) ve Alparslan Türkeş (MÇP)adı altında kurdukları yeni partileri ile mecliste var olmuşlardı.
1993 yıllına gelindiğinde 8.cumhurbaşkanı Turgut Özal 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkî Cumhuriyetler gezisinden sonra Cumhurbaşkanlığı sarayında geçirdiği kalp kriziyle hastaneye kaldırıldığında yolda hayati fonksiyonları son bulmuş ve hastaneye getirildiğinde hakkın rahmetine kavuşmuştu. Cumhuriyet tarihi’nin ilk sivil Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü ülkede büyük üzüntüye karşılanmıştı. Cenazesine Türkiye’nin dört bir yanından yüz binlerce kişi akın etmiş, cenaze töreni televizyonlardan canlı yayımlanmış, ülkede bayraklar yarıya indirilmiştir.
Dönemin ABD Başkanı, George H.W.Bush körfez savaşıyla başlayan bir süreçle Turgut Özal’la yakın dost olmuştu.(!) Beklentilerin aksine ( baba Bush) cenaze törenine katılmamıştı.
Özal hayattayken "Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed’in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum" şeklindeki vasiyetine uyularak kendisi tarafından yaptırılan eski başbakan Adnan Menderes’in anıtmezarının bulunduğu Topkapı’da, Vatan Caddesi üzerinde kendisi adına hazırlanan anıtmezara defnedildi.
Ara not; (8.cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ani ölümü ‘’suikast iddialarını da içeren çeşitli söylentileri de beraberinde getirmişti. Geçmişten günümüze iddia edilen şaibeli ölümünün üzerindeki sır perdesi tam manasıyla halen kaldırılmış değil.)
........
Özal’ın vefatından hemen sonra 17 Nisan 1993 de Hüsamettin Cindoruk (vekâleten)Cumhurbaşkanı makamına getirilmişti. Vekâleten bulunduğu Cumhurbaşkanlığı makamını 16 Mayıs 1993 de mecliste yapılan üç turlu seçim sonrasında çoğunluğun oyunu alan Süleyman Demirel’e devretmişti. Artık ülkenin 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmuştu.
Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasıyla boşalan başbakanlığa talip olan ve 13 Haziran 1993 tarihinde Ankara’da yapılan DYP genel kongresinde parti liderliği ve başbakanlık için üç ayrı aday yarışmıştı. Eski Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan. İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ve Amerikan ekolünden gelen genel başkan yardımcısı Tansu Çiller. Üç turlu seçimin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Demirel’in talebiyle diğer iki aday seçimden çekildiği için düşük oy almasına rağmen Tansu çiller parti lideri seçilmişti.
Cumhurbaşkanı Demirel’in hükümeti kurması için görevlendirmesiyle mecliste gurubu bulunan Erdal İnönü’nün liderliğinde ki Sosyal Halkçı Parti (SHP) ile koalisyon hükümeti kuran Tansu Çiller, Türkiye’nin ilk ‘’kadın başbakanı olmuştur.
1994 yılına gelindiğinde meclisin aldığı bir kararla partiler 80 darbe öncesi parti isimlerine ve parti logolarına yeniden döne bileceklerdi. MÇP’nin adı (MHP) SHP’nin fes edilip deniz Baykal’ın liderliğindeki CHP ye katılmasıyla SHP’nin adı da (CHP)ye dönüşmüştü. Eski MSP ve AP isimlerine dönmeden siyasi hareketini (RP) ve (DYP) olarak sürdüren iki parti, merhum Necmettin Erbakan ve Tansu çillerin liderliğini yaptığı Süleyman Demirel’in partisi olmuştu. Böylece DYP –SHP koalisyonu DYP –CHP koalisyonu olarak devam etmişti.
Aynı yıl CHP de yapılan genel kurulda Deniz Baykal genel başkan seçilmişti. koalisyon hükümeti Deniz Baykal’ın liderliğinde devam etmişti. Ancak 1995 yılının ekim ayında ‘’Erdal İnönü’nün siyasetten çekilme kararıyla istifa etmesinin ardından DYP-CHP Koalisyon hükümeti ilk anda bundan etkilenmeden yoluna devam etmişse de, Tansu Çillerin yanlış ekonomik programları yüzünden Cumhuriyet tarihi’nin en büyük devalüasyonu yaşanmış meşhur 5 Nisan karalarıyla dolar bir gecede tavan yapmış dolar sahibi milyarderler servetlerine servet katarken ülke ve millet bir gecede % 34 oranında fakirleşmişti. Bu fakirleşmenin toplumsal yansımaları da çok ağır olmuştu. İrili ufaklı emek yoğun üretim yapan işletme sahiplerinin ve ihtiyaç kredisi kullanan vatandaşın borçları bir gecede birkaç misline çıkmış ekonomik nedenlere bağlı olarak dağılan ailelerin trajik öykülerine ve maalesef o dönem gazetelerin birici sayfalarına haber olan intiharlara da neden olmuştu.
İflasın eşiğine gelen ülkeye mali destek sağlamak amacıyla IMF ile stand-by anlaşması imzalanarak IMF’den maddi destek alınmıştı. Başka bir deyişle ’Osmanlıdan başlayan bir süreçle ülke siyasetinde etkili olan ve faizden nemalanan Siyonist kesimlerin istediği gibi ‘’ülke,yeni bir borçlanmanın altına girmişti. Bu olayların akabinde de DYP-CHP koalisyonu fazla uzun sürmemiş ve dağılma sürecine girip dağılmıştı.
1995 yılında yapılan genel seçimlerinden birinci parti olarak sandıktan Refah Partisi (RP) çıkmıştı. Sonrasında, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini ilk olarak seçimden birinci olarak çıkan Refah Partisi’nin genel başkanı ‘’Necmettin Erbakan’a verdi. Ama Refah Partisi’nin mecliste güvenoyu almak için yeterli milletvekiline sahip olmaması ve mecliste üyesi bulunan diğer partilerinde destekte bulunmaması nedeniyle Erbakan hükümeti kuramadı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Demirel seçimde ikinci gelen Anavatan Partisi genel başkanı ‘’Mesut Yılmaz’a hükümet kurma görevini verdi ve Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi ortaklaşa ANAP- DYP-koalisyon hükümetini kurmuşlardı. Fakat koalisyon ortaklarının bir birini ‘’rüşvet ve yolsuzlukla ‘’suçlamaları yüzünden ‘’ANAYOL hükümeti yalnızca üç ay sürmüştü. Bu süreç ülkeyi yeni bir kaos ortamına taşımış ve o yıllarda siyaset arenasında çok ilginç şeylerin de yaşanmasına neden olmuştu.
Çiller’in ‘’Başbakanlığı döneminde iş dünyasından Demirel’e yakın isimlerle ihtilafa düşmesiyle Demirel’le ilişkisi soğumaya başlamıştı. Birde Demirel’i zor duruma düşüren meşhur gafları olumsuzluk anlamında Demirel’le ilişkilerine tuz biber ekmişti. Örneğin; kamuoyunun büyük tepkisini çeken ve terörü kışkırtan açıklamalarının ardından doğu ve güneydoğuda insan hakları ihlallerinin yaşanmasına sebep olmuştu. Birde terör örgütüyle illegal ilişki içinde olan yapıları kahraman olarak ilan etmesi gibi onlarca gafı Demirel’i çileden çıkarmıştı. Bu sürecin hemen ardından Çillerin oğlunun Amerikan vatandaşlığına geçmesi basına yansıyınca ‘’bir Anne olarak oğlumun istikbalini düşünmek zorundayım şeklinde kamuoyuna açıklama yapması yani Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olarak oğlunun istikbalini Amerikan vatandaşlığında görmesi, ayyuka çıkan gafları olmuştu. Son olarak da, devlet arazilerini kocasının üzerine geçirdiğinin haberlerinin basına yansıması ve bu haberleri basın yoluyla kamuoyuna servis eden medya patronuyla televizyonda canlı yayında halkın gözü önünde tartışması, kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanmıştı.
Üstelikte tartışma programına telefonla bağlanan medya patronuyla Türk halkının hiç alışık olmadığı diplomatik üsluba yakışmayacak ve ahlaki kriterlere sığmayacak, seviyesiz sözlerin söylendiği, o televizyon programı rüşvet iddiaları da dâhil karşılıklı yolsuzluk ithamlarının yapıldığı bir tartışma programına dönüşmüştü.
Çillerin Başbakanlığı döneminde ülkenin kronik sorunlarından biride 80 darbe sonrasında palazlanan ve cuntacılarla ekonomik işbirliği içerisinde olan mafya yapılanmalarıydı. Başta kumarhane işletmeciliği, haraç alma ve uyuşturucu ticareti vs gibi yasadışı işlerle uğraşan mafyalar o yıllarda oldukça gündemde idi.Öyle ki,devlet yetkililerinden çok meşhur mafya babaları televizyonlarda boy gösteriyor ve pervasızca birbirlerini veya bürokratları tehdit etikleri açıklamalar yapıyorlardı.
PKK’ya ait uyuşturucudan paylarına düşen miktarın koordinasyonunu yapamayan mafya üyelerinin arasında ki anlaşmasızlıklar kamuoyunun gözü önünde yaşanıyordu. Adeta devlet otoritesini hiççe sayıp sokak ortasında mafya hesaplaşması denilen irili ufaklı mafyaların, kendi aralarında silahlı çıkar çatışmalarının yaşandığı günlerden geçiliyordu.
3 Kasım 1996’da Balıkesir in Susurluk ilçesi yakınlarında yaşanan trafik kazasında, bir kamyonun çarptığı otomobilin içindekiler normal bir hukuk devletinde bir arada olmaması gereken kişilerdi. o kazada Emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ, üzerinde Mehmet Özbay kimliği bulunan Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us ölmüş, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtulmuştu. Kazanın oluş şekli, otomobildeki kişilerin ilişkileri ve bulunan silah ve dokümanlar devlet-mafya-siyaset üçgeninden yoğunlaşan tartışmaları da beraberinde başlatmıştı. Çiller 26 Kasım 1996 tarihinde yapılan DYP Meclis Grubu konuşmasında kazayla ilgili olarak "Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler..." şeklinde ki yorumu kamuoyundan tepki almıştı. Bu açıklama ülkenin nasıl bir mafya yapılanmasının içinden geçtiğini açık bir şekilde gösteriyordu.
Ara not;( o yıllarda devlet otoritesi o kadar hiççe sayılıyordu ki. Sıradan vatandaş bile gündelik yaşantısında bunu gözlemliye biliyordu. Beş yıldızlı otel işletmeciliği yapan ve silahlı bir mafya hesaplaşmasında öldürülen meşhur babalarda birinin eski ortağı olan ve pek medyatik olmayan bir başka mafya babasının ofisinde bir gerekçeyle bulunduğum ‘anda. Tesadüfen tanık olduğum olay şuydu; ofisten içeriye giren ve saygı ile ceketinin önünü ilikleyen, esasduruşa geçmiş bir emniyet müdür yardımcısının mafya babasından, Devlet içerisindeki gücünü ve bürokrasideki nüfuzunu kullanarak kendisinin tayin işlerini haletmesi için rica da bulunduğuna bizzat tanık olmuştum.)
…………
12 Eylül askeri darbesinin sonrasında Türkiye’de bir türlü saygın bir devlet otoritesi kurulamazken, devletin içerisinde kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmadığı dönemde, devletin saygınlığı mafyaların ve çetelerin insafına bırakılmıştı. O zamanlarda ülkede bu rezillikler yaşanırken bunu kendine dert ve sorun etmeyen sözde vatan koruyucuları. İleride kurulacak DYP-RP koalisyonunun da Başbakan olan merhum Necmettin Erbakan’ın başbakan sıfatıyla Başbakanlık konutunda verdiği bir iftar yemeğini sorun etmişlerdi. Kamuoyunda İslami kimlikleriyle tanınan gazeteci, yazar ve akademisyenlerinde katıldığı dini kesimlerin önde gelen isimlerinin de davetli olduğu başbakanlık konutunda verilen iftar yemeği İslam dinine ve Müslümanlara alerjisi olan Siyonist yapılar ve onların işbirlikçilerinin büyük tepkisine neden olmuştu.
Bu yazı dizisine sığmayacak ölçüde yaşanan rezilliklere ve ülkenin itibarının yerlerde olmasına rağmen Başbakanlık konutunda verilen iftar yemeğinin bahane eden çakma ulusalcı kesimler ülkenin itibarının sarsıldığını iddia ederek hükümet’e rest çekmiş ve kızılca kıyameti koparmışlardı.
‘’O yıllarda siyaset arenasında çok ilginç şeylerde oluyordu. Erbakan ve beraberindeki İslami kesimlerle, Siyonist kesimlerin işbirlikçileri arasında geçen bu olaylar ve restleşmeler yaşandığında mecliste partileri olan MHP ve CHP sesiz kalırken meclis dışında ki eski ‘’ülkücüler ve ‘’solcular İslami kesimlere tam destek vererek karşılıklı restleşmelerde İslami kesimlerin yanında yer almışlardı. Örneğin; üniversitelerde başörtüsü eylemi yapan kız öğrenciler destek vermek amacıyla üniversite içinden ve dışından katılan eski solcularda polisin orantısız şiddet kullandığı müdahalesinde kız öğrencilerin yanında olmuşlardı.
Ülkücülerin desteğine bir örnekte; İslami kesimlerin yanında oldukları için ülkü ocaklarının önüne siyah çelenk bırakarak protesto gösterileri yapan Siyonistlerin işbirlikçisi olan sözde ulusalcıları önlerine katıp kovalamaları ve siz bu çelenk’i PKK ya götürün diyerek bırakılan çelenk’i fırlatıp atmaları Türkiye’nin siyasi tarihin değiştirecek ilginç olaylardan biri olmuştu.
(Bu gerilimli durum, İslami kesimlere destek veren ülkedeki her siyasi görüşten insanın birlikte hareket ettiği ve doğaçlama gelişen ilk toplumsal refleks olmuştu.)
Bu olaylar yani toplumsal tepki Siyonistlerin emri altında olan kesimlerin Amerika’nın kendilerinden yüz çevirmesinden sonra kendi aralarında şaşkınlığa yol açan ve tanımlayamadıkları ikinci olay olmuştu.
Toplumun bu siyasi tavrı aynı zamanda ileride yaşanacak karşılıklı restleştiklerin de başlangıcını oluşturuyordu.
Ülkedeki her siyasi görüşten insanın İslami kesimlere verdiği bu eylemsel destekler 2002 yılındaki genel seçimlerde sandığa da yansımıştı.
(Devam edecek)
Serhat BİNGÖL 24.NİSAN,2015
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı.
Gerçek tespitlere yer verilmiş.
Güzel örneklerle süslenmiş olay.
Yakın tarihin bir resmi geçidi gibiydi cümleler.
İlgi ile okudum.
O günleri, o sevimsizlikleri yeniden yaşadım adeta.
Siyasi konulara çok değinmeden,
bir ilginç anımı aktararak bitireyim yorumu.
1994 yılının son günleri idi.
Aralık 24 idi sanırım.
Dört yıldır çalıştığım Bodrum'daki görevimi tamamlamış,
şirketimce S.Arabistan'a gönderilmiştim.
O zamanki para ile 3 000 dolar idi maaşım ve Türkiye şartlarına göre iyi bir para idi.
Yeni şantiye kurmak, yeni bir düzen oluşturmak zor iş. Araplar ile daha da zorlaşıyor aslında çalışma.
Şubat ayına geldik,
ülkemde kriz patladı, %40 lara varan devalüasyon gerçekleşti.
Bizlerin maaşları, Ankara'daki genel müdürümüzün aldığı ücrete dayandı nerede ise.
Bu nedenle sonraki günlerde az kırptılar maaşımızı ama,
yine de bir ev alacak kadar ödemek zorunda kalmışlardı.
İşte,
o büyük krizin böyle bir faydası olmuştur bana.
Şu anda oturduğum evin yarı parası,
o krizden dolayı aldığım yüksek ücretten gelmektedir.
Sonuçta,
bir ferdi olarak ben az buçuk fayda sağladım ama,
ülkem gerçekten çok zor günlere sürüklenmişti.
Bu yazıyı,
keşke seçimlere yakın yazsaydınız.
İnsanlarımız, çektikleri o çileleri çabuk unutuyorlar.
Sahip olduklarının değerini bilmiyorlar.
Bu günkü siyasi düzen gibi.
Elinize sağlık diyorum.
Serhat BİNGÖL
Siz çok özel ve çok kıymetli bir sayfa dostumsunuz. Sizin gibi açık yürekli insanlar günümüzde maalesef çok yok bu yüzdendir ki sayfa dostlarımızın müşterek saygı ve sempati duyduğu değerli bir şahsiyetsiniz.
Kıymetli dostum o dönem sizin kazandığınız paranın miktarı her neyse o günlerin siyasi uygulamalarına denk gelmişse de o paralar sizin emeğinizin çalışmanızın iş bilginizin kısacası alın terinizin karşılığı yani eli öpülesi mübarek Annenizin ak sütü kadar helal bir paradır.
Yazıda o yıllarda yaşanan ekonomik çalkantıların öncesi ve sonrasında nasıl siyasi oyunlar oynandığını sizinde dediğiniz gibi ülkenin kaybettiği ama para spekülatörlerinin faiz lobilerinin nasıl kazandığını ve siyasete nasıl yön verdiklerini anlatmaya çalıştım.
Bir önceki yorumunuza cevabımda söylediğim gibi aslında halkımız neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Yani öyle sanıldığı kadar koyun sürüsü bir halk değil. Bu yazı dizisini kaleme alırken hafızamda yer etmiş televizyon ekranlarından izleyip gazetelerden okuyup öğrendiğimiz birçok olayı seçim arifesinde olduğumuz için ‘’etik olmayacağı düşüncesiyle kaleme almadım. Yoksa bu gün vatan millet edebiyatı yapan, siyasetçisinden askerine, bürokratından holding sahiplerine kadar birçok ahlaksızın geçmişte terörden nasıl beslendiklerini aklıselim her vatandaş gayet iyi biliyor.
Muhtemelen hatırlarsınız PKK’nın para trafiğini yöneten koordinasyon’unu sağlayan organize eden mafya babasının açıklamaları olmuştu. Atatürk’ü dilinden düşürmeyen vatan millet edebiyatı yapan insanların yurt dışındaki bankalarda olan gizli hesaplarına para yatırıldığını itiraf etmişti. Bize iftira atılıyor diye bu şahsı yalanlamışlardı. Kaldı ki o döneme ait karanlık ilişkilerin içinde olan başka itirafçılarında açıklamaları olmuştu.
Atatürkçülüğü tartışılmaz birçok yürekli aydın PKK’ ile bu kesimlerin işbirliklerini belgeleriyle ortaya koymuş ve bunun bedelini çeşitli şekillerde suikasta uğrayarak canlarıyla ödemişlerdi.
Bu demokrasi şehitlerinin iddialarının hepsi gerçekti.
Onun için dir’ki birileri barış sürecini baltalamaya çalışıyor ve yeniden bu ülkede kan aksın istiyorlar. Bu işi de vatan millet edebiyatının arkasına saklanarak yapıyorlar. Umarım ve dilerim ki bu tehlikeli yapıların elline bir daha fırsat geçmez ve ülkemizde istikrar bozulmaz.
Köken olarak orta doğu Yahudilerinden olan sonradan balkanlara yerleşmiş oradan da Türkiye’ye göç etmiş şimdi de Fransa’da yaşayan ‘’Uzan’lar bile bu yapıların yanında çırak kalır.
Neyse sonuçta millet her şeyin farkında.
İlginize ve yorumunuza çok teşekkür ederim sağ olun
Saygı sevgilerimle.