- 530 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ELİF
Televizyonun ışığının aydınlattığı odada, üzerine giysilerin yığıldığı kırmızı bir koltuk, artık rengi kirden seçilmeyen bir kanepe ve ortadaki sehpadan başka mobilya yoktu. Bir köşeye dokunulmamış koliler, ağzı açık bir valiz, sehpanın üzerine ise bir fotoğraf makinesi terk edilmişti. Yüzü solgun, saçı sakalı birbirine karışmıştı. Yattığı yerden doğrulduğunda, ayaklarının dibindeki, ne zaman oraya koyduğunu hatırlayamadığı bir bardak devriliverdi. Dirseklerini dizine dayayıp, başı ellerinin arasında, parmaklarıyla sertçe alnını sıvazlarken telefonun sesi ile irkildi. İsteksizce uzanıp aldı telefonu, açtı,
"Efendim?...." Arayan arkadaşı, uzak anılarıyla arasındaki tarafsız tek köprüsüydü. Nasıl olduğunu soruyordu. Oysa hatırını sormak için aramayalı yıllar olmuştu,
"Bir sorun mu var? " diye sordu. Kelimeler, sessizliğine geri dönmek isteyen bir aceleyle çıkmıştı ağzından. Karşısındaki tedirgin bir şekilde, "Sakin olacağına söz ver...." dediğinde, cümleyi tamamlamasını beklemeden,
"Ne oldu?" dedi duyacaklarından korkarak.
"Elif.... " İsmi duyduğu an göğsüne telaşlı bir yumruk oturdu, elleri titremeye başladı.
"Birkaç aydır çok hastaydı.... Hastaneye kaldırıldı..." diye devam etti kulağındaki anlamsız bir sürü kelime. Yıllardır görmediği bakışlar beliriverdi gözünün önünde, burnunda saçlarının kokusu tütmeye başladı. Telefonu kapattığında havasız kalmış gibi kısa ama derin bir nefes aldı. Ayağa kalktı, sendeleyince, tutunacak bir yer aradı, kanepeye çöktü. Etrafa bakınıp, giysilerin arasından eski bir paltoyu yakaladı ve kendini yalnızlığının sığınağından telaşla dışarı attı.
Yoğun beyaz bir karanlık şehrin üstüne çökmüştü. Yokuş aşağıya elleri ceplerinde hızla yürümeye başladı. Karın dingin istilasında, evlerinin sıcağına kavuşma telaşındaki yayalar, yorgun ve kırmızı yüzleri ile koşuşturuyorlardı. Caddeye indiğinde bir vasıta bulabilmek için sağa sola bakındı. Ama hiç umut yoktu. Kar taneleri saç diplerine kadar sinmiş, soğuk arsızca yüzünü yalıyordu. Hızlandı. Beyazın içinde bata çıka yol almaya çalışırken konuşmalarını düşündü." Gelme.... O da burada ...Zaten artık çok geç yetişemezsin... Üstelik bu havada" demişti telefondaki umutsuz ses.
" Gitmeliyim" diye mırıldandı kendi kendine. Bir zamanlar bir masal yazmak istemiş ama kahramanı, hayallerini öksüz bırakıp, rolünü reddetmişti. Masalın tüm oyuncularına kırgın yüreği, anıları ile birlikte daha hızlı çarpmaya, kar ise, ona nispet artmaya başladı.Yağış şiddetini arttırdıkça soğuk göğsünü deliyor, üzerine bir kaya oturuyor, bacakları ağırlaşıyordu. Ama gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Yıllardır aramasını beklemişti.Suçu büyüktü, arkadaşına ait olanı almaya kalkmış, sürgünü hak etmişti. Şehri terk ettiğinde, onu ve tüm eski dostluklarını, onun için kaybetmişti. Düşünceleri, bir korna sesi ile dağıldı. Yolun iki tarafında yığılı kara saplanmış arabalardan birine bir başkası çarpmıştı. Birbirlerine giren sürücülerin yanından geçerek yürümeye devam etti. Varmak üzere olduğunu fark edince, kapıya doğru hızını arttırdı. İçeri girmesiyle sıcak, yüzünü tokatlayıp, salonunun aydınlığı gözlerini ısırdı. Ne tarafa gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Şaşkın bakışları, etrafı dolaşırken beyaz önlüklü birini yakaladı. Ona nerede olabileceğini sordu. Gösterilen tarafa doğru ilerlemeye başladı. Uzun zamandır görmediği herkes oradaydı sanki, tanıdığı ilk yüze usulca selam verip, kurtarıcısına bakınırken aşina bir ses adını haykırdı. Sesin geldiği yöne döndü, kalabalık yüzüne çarptığından hala sesi göremiyordu. Bir el omuzundan tutup onu kendine çevirdi, tedirgin ve titrek bir nida ile,
" Sana gelme demiştim. Her şey karışacak şimdi.. " dedi.
" Bana nerede olduğunu söyle..." diye fısıldadı emreder gibi. Şaşırmıştı. Emreden O muydu, masalı mıydı? Bilmiyordu.
" İkinci katta. Ama çıkma. Bir şey değişmeyecek. Sadece sorun çık..." Devamını dinlemeden masaldan arta kalanların bacaklarına verdiği güçle merdivenden tırmanmaya başladı.
" Saçmalama, değmez. Her şey için çok geç." diye bağırıyordu ardından. İkinci kata çıktığında gözleri tüm kapıları dolaştı. Koridorun sonundaki pencerenin önünde bir grup, bakışları ile konuşuyorlardı. Yaklaştığında bütün geveze bakışlar ona döndü, varlığının yarattığı telaşla hepsi sustu ve duello alanını, taraflara boşaltır gibi, her biri bir adım geri gitti. Meydanda sadece ikisi kalmıştı. Yıllar süren dostlukları, paylaşamadıkları bir masal yüzünden bozulan iki adam. Ne kadar yaşlanmıştı. Başı önünde, üzgün, alyansı ile oynuyordu. Alışılmamış sessizliğin nedenini anlamak için başını kaldırdığında göz göze geldiler. Gördüklerine inanamamış gibi gözlerini kapatıp açtı ve tekrar baktı. Bağırmaya başladı.
" Senin ne işin var burada?" Öfkeyle ayağa kalkarak tekrar haykırdı,
" Sana diyorum ne işin var burada? " Ona doğru geliyordu. Kalbi durmuş gibi göğsünün ortasında bir ağırlık ile,
" Gelmeliydim." diyebildi. Suçluluk yüklü bir hatıra, kelimelerini yakaladı. Sustu.
" Kim haber verdi bu orospu çocuğuna?" Bağırıyordu. Bakışlar ayaklanan nefreti sakinleştirmeye çalışıyorlardı.
" Onu Sevmiştim" dedi sesi titreyerek. Bir yumruk, gerçek gibi düştü yüzüne. Sonra bir diğeri. Anıları, zihninin derinliklerindeki çekmeceden etrafa dökülüverdi. Sevmişti onu, çalıntı bir bisiklete binen çocuğun heyecanı ile sevmişti. Başkasına ait olduğunu bile bile sevmişti. "Seninim" dese dünyalar onun olurdu. Etrafı karardı bir anda, yüzünü bir sıcaklık kapladı.
" Abi sakin ol." diyerek yumruğu uzaklaştırmaya çalışıyordu tanıdık sesler.
Sendeliyordu. Biri omuzunu tuttu, bir kapıdan içeri doğru hızla çekti. Sandalye uzattı.
"Otur şuraya. Burnun kanıyor. Sana gelme demiştim." diye söylenmeye başladı. Yüzünü silmeye çalışan eli, bir sadakayı reddeder gibi itip,
" Onu görmeliyim" diye fısıldadı.
" Akıllanmıyorsun! Her şey için çok geç." dedi onları duyan var mı diye etrafa bakarak.
" İçeri nasıl gireceksin? Görmüyor musun? Bıraksalar öldürecek seni. O izin vermeden giremezsin ki"
" Lütfen. Görmeliyim." Bakışları yalvarıyordu.
" Tamam. Bekle burada. Bir yolunu bulmaya çalışacağım. " dedi ve çıktı.
Karanlık hastane odasında beklerken yaşadıklarını düşündü; arkadaşlıklarını, ihanetini, kaybettiklerini ve en çok da Elif’i. Saatlerdir bekliyor gibiydi. Arkadaşı döndüğünde elinde beyaz bir önlük vardı.
" Giy şunu." deyip üstüne fırlattı. Alelacele giydi. Yaramaz bir çocuğu uyarır gibi parmağını sallıyordu,
" Bak. Sadece birkaç dakika. Olay çıksın istemiyorum." dedi ayağa kalkmasına yardım ederken. Kapıdan eğilip dışarıda biri olup olmadığını kontrol etti. Birlikte çıktılar. Az ötedeki odanın kapısından kalabalığa gözükmemeye ve tanınmamaya çalışarak usulca süzüldüler. Oda gerçekte ulaşmak istedikleri yere bir kapı ile bağlıydı. Cebinden çıkardığı anahtar ile açtı, onu hafifçe içeri itti." Ben kapıya göz kulak olurum." dedi.
İşte karşısındaydı. "Elif..." Yıllardır ilk defa çıkıyordu bu isim ağzından. Özlemişti. Tekrar etti. " Elif.." Hala ne kadar güzeldi, bütün bu kablolara rağmen çok güzeldi. Yatağa yanaştı, dizlerinin üzerine çöktü, gözlerini kapayıp masalını öpmeye, anılarını tek tek çekmecesine yerleştirmeye başladı; tanıştıkları günü koydu önce, ardından ilk yasak dokunuşunu ve en son aşkın ta kendisi olan, ondan vazgeçişini. Hasreti, yüzüne yerleşen çizgilerini dolaştı. Su kadar sevmişti onu ve su olmak istemişti onun için. Birbirlerine ait olduklarını ele veren bakışları yakalandığında, Elif, inkar etmişti her şeyi, onu terk edip,bir eş, bir anne olmayı tercih etmişti.
Elif, yaşanamayan anıların ziyaretini hissetmiş gibi açtı gözlerini. Yorgun bedeni gücünü toplayıp gülümsedi. Kısa bir süre sonra başı yastığa yaralı bir kuş gibi düştü.
" Doktor... " diye bağırdı arkadaşı can havliyle, ardından onu yok sayan bir telaş başladı odada. Kalabalığın içinden uzanan bir el odadan dışarı çıkmasına yardım etti. Koridorun sonuna kadar hızla yürüdüler. İki tarafa yerleştirilmiş sandalyelere oturduklarında," Sana söylemiştim. Çok geç, değmez demiştim." dedi suç ortağı, kafasını kaldırıp, yüzüne baktı, gözleri yağarken,"Değdi" dedi. "İçeri girdiğimde hala yaşıyordu. Son sözleri her şeye değdi." şaşkınlıkla baktı arkadaşı,
" Ne dedi ki ?" diye sordu.
" Seni bekliyordum dedi."
Mayıs 2013
tutkunundefteri.blogspot.com
Tutku Taşkınoğlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.