- 880 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BU GÜNDEN BİR ANI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu gün 23 Nisan, hep neşeyle doluyor insan
Evet bu gün 23 Nisan 2015 Çok fazla acı ve savaş yaşamış bir milletin ulusal bayramı. Şu anda Televizyonda Anıtkabire çelenk konuluyor, tüm protokol da Anıtkabir’de saygı duruşunda, büyük önder Atatürk’e saygı ve minnetlerini sunuyorlar. 23 Nisan 1920 yılında açılan Millet Meclisinin açılışının 95. yılı. Meclis Başkanı Cemil Çiçek onur defterini imzalarken Ata’nın manevi huzurunda bulunmaktan onur duyduğunu yazacak. Televizyonun sağ üst köşesinde Atatürk ve bayrak amblemi.
Öbür taraftan bu gün üç ayların ilk kandili regaip kandili. Sabah erkenden kandil ve bayram mesajları telefonuma düşmeye başladı bile. “Kandiliniz ve 23 nisan ulusal egemenlik bayramınız kutlu olsun.”
Ben ise bilgisayarımda 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) soykırım sözleşmesi’nin 2. Ve 3. Maddelerinde ulusal, etnik, ırksal yada dinsel bir grubu, grup niteliğiyle kısmen yada tamamen ortadan kaldırmak kastı ile yapılan eylemin suç olduğunu, Ayrıca Bu durumun hukuki bir kavram olmasına rağmen ve sözleşmenin 6. Maddesinde soykırım kararını sadece yetkili mahkemelerin verebileceğini ve 4. Maddede bu suçun tüzel kişilere değil, gerçek kişilere yöneltilebileceğini okuyorum.
Önümde kocaman bir haber
Avrupa Parlamentosu (AP) 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti. Türkiye AP’ye tepki gösterdi.
Tasarıda “1915-1917 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gerçekleşen trajik olayların ‘soykırım’ olduğu” belirtilerek Türkiye’ye 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıma ve arşivlerini açma çağrısı yapılıyor.
Sorgulamaya devam ediyorum.
Büyüklerimizden ermeni çetelerinin rus orduları ile birleşip türk ve müslümanlara yönelik yapılan katliamları ile ilgili dinlediğimiz anılarım canlanıyor ve 1915 olaylarında ermenileri ortadan kaldırmaya yönelik özel bir kast varmıydı, yaşanılan iki milletin karşılıklı acıları savaş koşullarının sonucu olarak yaşanıIan (zorunlu göç) esnasında savaşın ortaya çıkardığı yokluk, korku, ve güven problemlerinden mi kaynaklanıyordu?
Araştırmaya devam ediyorum. Türk Tarih Kurum’unda Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Kemal Çiçek’in, ermeni meselesinde Türkiye’nin resmi bir tezinin olmadığını, Türkiye’de yaygın olan tezlerde, tehcir sırasında ve sonrasında bir çok ermeninin öldüğü kabul edilmekle birlikte, ölümlerin sebebinin sistemli bir devlet politikası olmadığını, savaş koşulları, hastalıklar, İklim, bölgedeki çete ve aşiretlerin saldırıları ve ermenilerin zorunlu göçünü kolaylaştıracak olanakların bulunmaması ve ermenilerin isyan başlatarak bir çok müslüman osmanlı tebaasını öldürdüğünü savunduğunu görüyorum.
Ayrıca Uluç Gürkan’ın yazısında Osmanlı Devletinin, ermenilerin sevk ve iskânı sırasında bazı görevlilerin suiistimalleri ile halktan yasadışı eylemleri olanları tehcir kararları uyarınca Harp Divanı’na sevk ettiğini ve 1973 kişiyi tutuklu olarak yargıladığını, sonuçlanan yargılamalarda, “adam öldürme, yaralama, ermenilerin mallarına zarar verme, çalma, zorla para ve eşya alma, rüşvet, yağma ve yankesicilik, ermeni kızlarıyla izinsiz evlilik ve görevi süiistimal” suçlamalarıyla 67 ölüm cezası; 524 hapis cezası, 68 kürek, para, kale hapsi, pranga ve sürgün cezasının verildiğini okuyorum.
Az sonra televizyon haberlerinde 800 kişinin ölümüyle sonuçlanan mültecilerin bindiği tekne faciasında kaptanın sarhoş olduğu ve tekne batarken güldüğü görüntüleri ile midem bulanıyor.
Akdeniz’de sık sık yaşanan ve aralarında çoğunlukla çocukların bulunduğu bu facialar karşısında türklere sık, sık geçmişleri ile yüzleşmesini tavsiye eden Avrupa Parlemantosu ve Birleşmiş Milletlerin nerede olduğunu, bu mültecilerin kimin sömürüsü nedeni ile yollara düştüğünü ve üzülerek Dünya’da acıların hâla tüm hızı ile devam ettiğini düşünmeden edemiyorum Şu dizeler geliyor aklıma
Ne sevdik, ne sevildik
Kimimiz yendik, kimimiz yenildik
Tükenmeliydi senlik benlik
İnsan olmayı öğrenseydik
Bıraksalardı bizi bize
Bir sen, bir ben
Biz olacaktık.
YORUMLAR
Sayın yazarım, gönlünüze, yüreğinize ve kaleminize sağlık efendim.
Can-ı gönülden kutlarım.
Sevgiler, saygılar değerli şahsınıza...
Fatma Oral
Saygı ve sevgilerimle.
Fatma Hanım, kısaca diyorum ki yazinın altina imzamı atabilirim.
Kendi çöpunü görmeyen Avrupa bizi neden kınayıp durur anlaşılır degil.
Duyarli kalemi tebrik ederim
Sevgimle
Fatma Oral
dünyadaki tüm yaşanan acılarımıza bakıldığında bunun altında yatan Moğol ve haçlı seferleri ve yenilgileri...Selçukludan tutun Fatihe ve Kanuniye kadar..bu kuyruk acıları onlarda oldukça Çini, Rusyası, İngilizi ,Almanı..İsraillisi hepsinin ortak değerlerinde İslam düşmanlığı vardır..dört bir kanattan her daim saldıracaklardır...ve dünyaya tekrar baktığında bu mesele çok daha orta doğu da gözler önüne seriliyor..Bu nedenle ülkemizde de İslam düşmanlarının etnik köküne baktığınızda elbette ki Osmanlıyı karalıyacaktır..uluç gürkan gibilerin ..unutmamak gerek ki köpekler cins cinstir..bu ülkeye en büyük zararı verenler; tarihin kusmuğu olarak gün be gün gün yüzüne çıkacaktır...Azerbaycan da yapılan ermeni katliamına sessiz kalanlar halkın nabzına göre şerbet verdiler..sürgün ediyoruz dedikleri Ermenileri çetelerini ve ailesini Kürt kimlikle nufusa kaydettirilerek Kürtlerle de evlendirerek bu ülkeye yanlışı yapmışlardır... bunları açığa çıkaran bu konunun uzmanı Yusuf Hallaçoğlu dur... Şu andaki siyasi kimliği beni ilgilendirmez..tarihçi gözüyle bakıyorum şu an ...şimdi o Ermeni tohumlarından da DHKP türedi ki yanında yer alanlara baktıkça içim kan ağlıyor ...içimiz vatan haini ile doldu,taştı ..Parti içinde liderler türedi....
Arşivlerin açılması gerekli korkmadan ve haykırmalıyız Ermenilere ve dünyaya ...Ne verdiyseniz elinizle o geldi sizinle diyerek...
kalemin daim olsun ..kutluyorum
Gül ESEN tarafından 4/24/2015 2:10:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
CaNMaYBuLL
''Azerbaycan da yapılan ermeni katliamına sessiz kalanlar halkın nabzına göre şerbet verdiler..sürgün ediyoruz dedikleri Ermenileri çetelerini ve ailesini Kürt kimlikle nufusa kaydettirilerek Kürtlerle de evlendirerek bu ülkeye yanlışı yapmışlardır''
İlginç...Bence bu cümleleri yazmadan küçük bir araştırma yapmanız gerekirdi.
Gül ESEN
Gül ESEN
Fatma Oral
Halkların bir suçunun olduğunu düşünmüyorum. Asıl onları bu duruma getirenler ve yanlış politikalar.
Ayrıca benim tek derdim, insan olan hiç kimsenin artık acı çekmemesi, yoksa savaş ve vahşet nerede olursa olsun kötüdür.
Gül ESEN
Fatma Oral
( Ve Çocuklar …)
Dünyanın bütün Çiçekleridir Çocuklar …
Gözlerimin Gördüğü son ayrılıkta , bütün çocuklar, güzel yüzlü çocuklardır Aslında…
Çocukluğum, sihirli bir küre içine girmeye çalışan hayallerimin, yaramaz ama bir o kadarda uslu duran yanımız. Mevsimlerin giyip çıkarttığı doğa, gökyüzünün ısrarla ıslattığı günümüz. Şiirler şarkılar ve ardından koşan şair yürekli kimi cesaretli kimi utangaç güzel yüzlü çocuklar. Bizler hep beraber sizler’iz. Uz diyarın suskun çocukları ,şarkıların bestelerine düşürdüğümüz göz yaşları. Ayrılık zamanı geldiğinde ilk gün gibi ,son günüde bizden sayın. Her güzel günün hikayesinde varsınız, güzel yüzlü çocuklarsınız.
Soluk soluğa yitip giderken küçük hayallerimiz ,ellerimizde büyüdükçe küçülür mü masumiyetimiz? Asosun hayalleri yer-gök kavgası veren toprak askerleri ! Beethoven’ın parmak uçları bir çocuğun mutluluk gözyaşları . Masmavi gökyüzünde hamak kuran bulutlar ,sizden ayrı düşen kaç çocuğun göz yaşlarıdır bunlar ? Oysa mızıka çalıyordu çocuklar şiirlerde Atilla İlhan ,masallarda oynarken Kafka’dan oyuncaklar.
Cümlesinde gülücükler, bir diyarın büyümeyen çocuklarıyız bizler. Nesin'den kafiyeler, Nazim dan dır bu sözler,'' Kapıları çalan benim, Kapıları birer birer. Gözünüze görünemem, Göze görünmez ölüler. Hiroşima 'da öleli, Oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım .Büyümez ölü çocuklar.'' Ve ölüyoruz her birimiz, yasarken birer birer, kaç çocuk daha mahrum kalacak gülüşmelerden !
“Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” muş… Dünya bize mi yabancı diyormuş, ceplerinde misketler, ellerinde çocuklardan kalan çamurlu eldivenler… Çocuklar diyordum çocuklar, her köşe başında bir mendil ellerinde, ısınmak için Andersen’in “Kibritçi Kız” masalından mı çıkıyorlar ?
Yine turnalar geçer şehirden, gözlerine bakarım ve yine çocuklar düşer resimlere duvarlara dağlara. Rüzgar düşer güzel yüzlü çocuklara, sözlerin yankılanır rutubetli odada. Üşürüm, korkulara sığınırım... Yüzüme çarpar hüzünler ,hüzünleri bulutlara saklarım, kara bulutlara Ve çocukları alır ,kaçarım savaşsız dünyalara …
Bir zamanlar asker değil ; çocuktuk...
Tebrikler....
saygılar,sevgiler...