- 679 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TOLSTOY:BÜYÜK PETRO
17.yüzyıl sonlarındayız..Karanlıklar Rusya’sı, o muazzam ve vahşi Rusya karşımızdadır..
Issız yollar, bacalar bile olmayan, yerle bir görünen ve dumanların pencerelerden sızdığı kulübeleriyle yoksul köyler...
Roman, işte böyle bir kulübede,soylu Volkov’un hizmetinde çalışan İvan Brovkin’in kulübesinde başlar. Önce Brovkin’in oğlu Alioşka’nın beyin hizmetine girdiğini, daha sonra da askere alınmak üzere Moskova’ya gittiğini görürüz. Romanın çerçevesi daha da genişler ve Kremlin Sarayı, Boyarlar, boyarların en güçlüsü, Prenses Sohya’nın gözdesi, şık giyimli ve Avrupalılar gibi kokular sürünmüş Vasili Vasileviç Golitsi gözlerimizin önüne Serilir. Petro henüz gencecik bir oğlandır. Tahtı kardeşi İvan’la bölüşmektedir. Ama asıl iktidar kız kardeşi Sofya’nın elindedir.
Tolstoy, okurunu bir kulübecikten, yabancı elçilerin kabul edildiği taht odasına, kadifeden ağır kaftanlar giymiş kurnaz boyarların boy ölçüştüğü Duma salonuna, Patrikhaneye, dadılar, rahipler, soytarılardan kurulu maiyetleriyle prenslerin saraylarına, yabancı kolonilerin yaşadığı Moskova’nın kenar mahallelerine götürür. Ve okur, yavaş yavaş tüm çelişkileri ve zalim iç mücadeleleriyle çarlık Rusya’sının gözleri önünde canlandığını görür.
Çarın emriyle ’adabı muaşeret’ ve Avrupa’da moda olan dansları öğrenmeye çalışan tüccar kızları;pembe kadife kaftanı, ALTIN renkli perukasıyla, genç çarın arkadaşı neşeli ve şakacı general Lefort; toplantılar ve danslar, Hollandalı denizciler, Petersburg’u kuranlar, ressamlar, kaçak köleler, tersanelerde çalışan kürek mahkumları ve top döken fabrikalar...
Hikayenin merkezinde, işbirliği yapacağı kişileri, kendi yakın çevresini halk arasından seçen Petro’nun kişiliği vardır. Ve onun Batılılarla, tüccarlar, Rusya’dan geçip giden denizcilerle ilişkilerinden edindiği izlenimler...Onun eski Rusya’ya boyarlara olan nefreti ormanların kuytuluklarına gömülmüş, yarı çıplak insanların geleneksel, vahşi hayatları karşısındaki duyduğu acıları keskinleştirir. Ve Petro şöyle bağırır:
’Rusya, sefil, uyuşuk, ağır kanlıydı, hala da öyle. Utançtan söz eden kim ? Utanç zenginlerin, güçlülerin hakkıdır...Ama, bu noktada, bu insanları hangi gücün uyandıracağını
gözlerini hangi gücün açacağını sormak gerekir...Sizler insan mısınız?Yoksa yosun tutmuş topraklara eğilen ağaçlar gibi, ne gerçeğe ne de mutluluğa inanmaksızın binlerce yıldan beri dökülen kan ve gözyaşlarından yorgun çürümüş yaratıklar mısınız?’
Biraz ilerde şunları söyler: ’İçimde öylesine büyük bir pişmanlık ve ürküntü var ki, sanki vahşi bir hayvan yüreğimi pençeleri arasında sıkıştırıyor. Benimkilere, Ruslara bakarken özgür yelkenlerini rüzgara açıp o harikulade ülkelerine dönecek olan bu adamlara baktıkça kıskançlıktan kıvranıyorum...Ya sen? Senin kaderin Moskovanın sefaleti mi?..Ne yapmalı?..Ne yapmalı?..Korkunç bir emir vermek rahatlatır belki de...’
Ama yabancılardan biri Rusya hakkında küçümseyici sözler söylediğinde yurtseverlik gururu ve şerefiyle sarsılacak olan, yine bu Petro’dur.Tostoy’un üçlüsünün Büyük Petro romanı, tarihin verilerinden hareketle, modelinin tüm gerçek çizgilerini ve Rus orta çağının insanının vahşi ve sert yapısını tüm zenginliklerini koruyarak, Petro’nun yaratıcı dehasının derinliklerini, yurtseverliğini ve devlet adamı yeteneklerini ortaya koyar. Petro’nun çevresinde, o dönem Rusya’sında gerçekten ilerici unsurlar, tüccarlar ve halktan köylülükten çıkmış basit insanlar toplanır.
Aleksi Tolstoy’un kaleminden hayat dolu sahneler, son derece çeşitli ve titiz tasvirler anlatımlar dökülür. İster Petro’nun Moskova’nın Alman mahallesindeki aşk maceralarını, ister yabancı ülkelere yaptığı gezileri, saray eğlencelerini veya askeri seferleri anlatsın, Aleksi Tolstoy’un kaleminden, hayat dolu sahneler son derece çeşitli ve titiz anlatımlar dökülür. Ama, romanın en büyük başarısı, yaratan ve dua eden, hıçkıran ve ağlayan, silah döken ve gemileri kızaklara çeken, şarkı söyleyen ve küfreden o muazzam Rusya’yı gözlerimizin önüne sermesidir;insancıl olmayan güç koşullarda yaratılmaya çalışılan Bizans durgunluğunun mengenesinden gerçek üstü bir gerilim içinde kurtulmaya çabalayan sefalet Rusya’sının, gemileri en ileri ülkelerin gemileriyle boy ölçüşen ve dünyanın tüm büyük denizlerine yelken açan, enerji dolu yeni Rusya’ya dönüşmesini anlatabilmesidir.
Bu romanın okunması çok geniş bir düşünce malzemesi sağlar ve Rus insanının yapısı konusunda düşünmemize yol açar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.