- 1311 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Efkar ve Dua
Ezanlar okunuyor; şu gözlerimden senin için damlayan yaşlar var ya, her bir damlası mahşerde yakana yapışsın, ateşine ateş katsın inşallah! Azap olup vicdanına düşeceğim, bana zehir ettiğin geceleri sana yâr etmeyeceğim, huzur bulamayacaksın!
Her şeyimi çaldın, yalandan kurduğum hayallerimi bile...
Günlerdir her sabah istisnasız aynı dua dilimde, kalbimde ve avuçlarımda..
’Allah’ım! Ya bizi birbirimize kavuştur, ya da bizi birbirimize unuttur’
Ya ömür boyu birbirimizin olacağız, ya da birbirimizin ömür sayfasından, sonsuza kadar silinip yok olacağız. Belki de vazgeçememenin çığlığıdır, boğazımda yumruk gibi takılı kalan, acılarımı yutmayı öğreneceğim, vazgeçmeyi başardığım an!
Farkındayım, biliyorum ki senden ve aşkından daha önemli değerler var bu hayatta. Mesela; gözlerinin önünde acı çeken yavrusunu, teselli edemeyen bir annenin, şefkat pınarı yüreği gibi, mesela; avutmak için önüne dünyaları serse de, gözlerinde tek bir gülümseme ışığı göremeyecek olan kardeşin, merhamet eli gibi.. mesela; sadece teselli olsun diye tüm öfkemi yıldırım gibi üzerlerinde toplamaya razı gelecek ,senin tahammül edemediğin nazımı, kaprisimi, tribimi, yani kısaca tüm kahrımı çekecek bazı dostlarım gibi..
Sen tüm bunlara değer misin? Gerçekten bu kadar eder misin ?
Birazdan gözlerimi kapatacağım, aklımda ve kalbimde olduğun halde, seni düşüneceğim, belki iki hayal arası uyku molası, ya da bir sayıklama olabilir, sesim kalbine ulaşır mı bilmiyorum.
Seni seviyorum!
Şimdi uzun ve derin susuşların vakti!
Gecenin müebbet yemiş zindanlarında
Kanırtmalı vicdanları bir paslı ayna.
Şu sabahın seherinde, esen yelim olsaydın.
Yüreğim serinleseydi, ruhuma dolsaydın.
Ne olurdu; öten kuşlar sen haber verseydi
Gönlümü aydınlatan, güneş gibi doğsaydın.
Saat seni haftalar geçiyor ama sensizlik geçmiyor!
Bazen sayfalar dolusu saçmalamak, anlamsız bir sürü cümle öbeği kurmak istiyorum.
Deliler ince ruhlu insanlardır, hassastırlar, hayatlarında ki insanların zorbalığına katlanamadıkları için ruhları hastalanır. Boşuna sevdik, özledik, yanyana bile yürüyemedik, bir bulutun gölgesine sığınamadık, neye yaradı bunca acı? Birlikte ölmeyi denesek, aynı mezara gömülemeyeceğiz.
Yıkıldı içimde bir şeyler. Mevsim bahar, ben uykularda öldürüyorum zamanı. Göçtüler hepsi birer birer, Kanatlanamadan gönlümün kuşları. Daha sonra ölmeyi öğreniyorsun, sessiz sedasız. Gömülüyorsun kendi içine, kimseler Fatiha okumuyor öldüğünde. Daha ne kadar içime kaçabilirim ki, bu kadar içimsiz kalmışken içim.
Bazen alıp başımı gitsem diyorum, hiç kimsenin olmadığı diyarlara..
Çıksam bir dağın en karlı zirvesine, üşüsem..üşüsem..üşüsem… kanım donana kadar. Sonra buz kesilse her yerim, bakışlarım donsa mesela, unutsa gidişini, hissetmese yüreğim sıcaklığını ve kaskatı kesilse, dursa bir anda kalbim. Sesim çıkmasa, dilim damağıma yapışsa mesela ve geri dönemesem kalsam orada, unutulsa adım, yaşadığım unutulsa..
İnsanı yoran çekip gidenler değil, "biri gider biri gelir" mesele o değil. Mesele yeni birisine alışabilmek, sevebilmek, inanabilmek ve yeniden güvenebilmek! İşte bunları başarabilene kadar geçecek sürede muhteşem bir enerji kaybı yaşanıyor ve insanı bu kayıplar yoruyor. Çünkü her gidenle birlikte inancınızı, sevginizi ve güveninizle birlikte tüm alışkanlıklarınızı da kaybediyorsunuz. Bunlar manevi olarak büyük kayıplar öyle kolay kolay edinilmiyor, bilmem anlatabildim mi?
Belki de hepsi bu kadardı, yani buraya kadardı.. bitti bitecek gibisin, yine, senin için açıldı ellerim, yaşattıkların mükafatın, niyetlerin akıbetin olsun inşallah!
Haydi yum gözlerini ve uyut uyutabiliyorsan içinde ki o sesi..
Hayat biraz şiir, biraz çay, biraz efkardan ibaret değil mi?
Çayımızı içer, şiirimizi yazar, efkarımızı yaşarız!
Dil-ruba Emine Genç 22 Nisan 2015 Çarşamba 13:10
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.