- 589 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gözlerime her sabah aynadan gözlerinle bakardım…
Ellerim titriyor mavinin ışığı gözlerimde sanki asırdı geçen…
Her saat çalışı yokluğunu ihbar etti gün sonu artelemelerine…
Gözlerime her sabah gözlerinle bakardım aynadan… Masumluğu, hasreti, kutsallığı ve de kirpik uçlarından akan yaşları anlattı bana…
Ve seni ve çaresizliğini ve de gurbeti sorgulayıp durdu gözlerimden, öyle yakın, öyle uzak, öyle puslu, öylesine kaygan ki, yılları geçişlerini anladım tutunmakla…
Her sabah kulak çınlamalarıma yapıştı günaydın sesinin titreyişi…
Ve gece düşler zamanı, geçmeyen saatlere uzandı göz diplerime ve sabah gün ışımasındaki kuş seslerine karıştı sesin ve sordu nerelerdesin hayat bu yalnızlıkla, sen bana uzak
ve sen bitmeyen saatlerin güne, sonra aya ve sonra yıla en sonunda yıllara uzandı sorgucu bakışlarım…
Öğretmişlerdi bana yıllar süren acılarla, en çok sevdiğindir yürğine mıhlanan diye.
Ençok özlediğindir çoğulda düşündüğündür diye.
Ve bir gün ençok sevdiğine yapıştırırsın şimdi nasıldır, gözlerini yummuş mudur, düşüncesindeki bir ışığa, ben bakışını.
Azıcının bana ait ben gülüşü eklenmiştir diye, ayları saymayı unutmuşken yıllar oldu…
Unutkanlığım ve tek bir sese duyum hasteri yapıştı yıllar ardında kalan asiliğine...
Ve eğilmez yüreğim bu asilikle tutsak kaldı yaşamın son seslerine...
Ve yüreğimdeki bakışlar, çaresizliklerle uğraş verirken düşüncede sörf yapıyordu mavi gök, ile beyaz karlarla sımsıkı örtünmüş dağlara haykırarak…
Nerelerdeydin can paresi…
Hasret basıyor beyin diplerinden, kalem uçlarına.
Aslında titreyen bedenlerdik ismimiz aklımızda dolaştıkça.
İşaret parmağının ucundaydı gözlerin bakarken gözlerime.
Yarınsız, yuvasız düşüncelerdi aslında tüm istekleri bastıran…
Feda edilmiş zamanların arkasına sığınırdı, adınla başlayan düşünceler...
Ve hayat vaz geçilemez sebeplerle düştü avuçlarımızdan.
Oysa, yaşamın, tek sebepti nefes almalarıma. Göz yummalardan bahsetmek düşürdü kirpiklerimi aşağıya… Ve artık ölümle ağlamak istemeyen bir bakışa muhtaçtık.
Özlem, hasret ve de sevinçlerle, doğacak güneşe avuç açtık...
Aslında yarınlardı, geçmişin üstüne boya çekecek…
Ve de başedilmez yaşam istekleriydi nefes alma şartımız…
Ve vazgeç selâ sesi özletmekten, gülme sesine muhtaçkan bu yaşam...
Yarınlara umut bağlanmış bir çift gözdü arkasında gülmeleri görecek...
Hadi gül sesin aşsın bayırları da ulaşsın nefes aldığımız yerlere...
Sustuklarım vardı sana ulaşmayan. Hep ertesi günler, aylar ve de yıllara kaldı bu susuşlar.
Oysa yarın yoktu bu yaşamda bana. Gün gün ulaştığım hüzünler vardı belki de yarınlara saklanan.
Oysa dünlerin sancıları olurdu yüreğimin ıssızında, sonu hep beklentilere açılan bir yaşamdı bu...
Sadece sahipsizlik duygusuna eğilen.
Oysa tüm düşlerin arasındaki tek kelme vardı eklenti yapan, "ben sende gerçekten huzurluydum" demek isteyen...
Cümledeki huzurluyum kelimesinin belki de tutsağı olmuştum...
Bu bir savaştı, acılanmalarımla, acımasızlar arasında geçen, insaf duygularından uzak, sadece gülümseyebilme, savaşımdı…
Sadece senden yana olan tarafım acılanmalardan uzak, gülmelere doğru yaslanışımdı…
Oysa vaad edilen mutluluklar vardı. Hınç ve öfkeden uzak, sadece bir benlik duruşuydu bu sevginin özüne…
Ve hiç düşünmeden içinde buldum kendimi. Sen ve ben düşelerinden uzak, sadece biz düşlerinden arınmadan, doluştuk yaşamın bu çok yoğun kısmında bize sadece sen ve ben gülüşlerimizi içimizde saklarken…
Yalandan ve riyadan uzak, dar bir düşünce bandının içinde sadece ikimiz vardık. Sadece ikimiz düşünüp, özlem duygusundan uzaklaşamadan…
Ben ve sen yani biz, sadece özlemin içinde huzurla barındık…
Ve biz, karşılıklı nefes seslerini duyamadığımız zamanlarda, düşüncede, özlem duygusu fırladı karşılıklı durduğumuz mesafelerin uzaklığına, veya yalnızımsı seslerimizin arasından, birbirimize kadar uzar giderdi bu özlem şiddetlenerek…
Kaç gün ve de kaç yıl sonu bu, sessizliğime ses salan sese, ne denir bilmiyorum ama sadece ben yalnızımsı sesler diyorum...
Özlemekse, özlemek, düşünmekse, düşünmek, sevmekse, sevmekti bunun adı, bilinirdi oysa yaşamda yarın çok azdır sevilmek için...
Uykusuzluğundayım artık gecenin son saatleri olmasına rağmen… Bitimsiz istek düşleri bunlar, yalnızımsı zaman sonraları… Kahredici gece düşünceleri karışmış tüm çoğulu ile yalnızımsı bakışlarımın arkasına… Oysa sanki düş yorgunu, düşünce çıkmazlarında yaşanmış tüm zamanların birikimi bunlar ve içine hesapsızca özlem karmaşası doluşmuş bir düş yorgunluğu sonrasında adımlayış bu zift kokulu yolları…
Aslında korkularımın korkususzluk korkusuna dönüşmesi bu özleyişlerimin beden titremelerine varan sıkıntılı salınımları…
Zamana meydan okuyarak bedenim ayakta tutma cabasıydı aslında bu düşünce yorgunluğu ile volta atmak yollarda… Belkisiz de bir kaçıştı bu tüm düşünceleri kucaklayıp kaybolma sevdası olmalıydı, ki sen düşüncelerinin ağırlığı altında dolanmalar…
Bitmiyorsun düşüncelerimden, düşlerimden de… Bir ertesi zamanalara saklamak belki de seni yıllara esir etmek istemek bu düşüncelerimi…
Bir günü diğer bir güne ve de ondan sonraki günlere ekledim seni sen ve de biz derken, baktım ki ömrüm senle tamlanıyor, güldüm bu sefer sesli sesli ve kendi kendime delirmek bu olsa dedim ve bastım son sese sesimi…
Artık umrumda değildi yaşam, deliydim işte delirmek üzereyim demek de neymiş, ki anladım sevilmek, sevmekten de üstte dururmuş ve işte gülmek buna denir diye haykırdım…
Huzur ve keder, bir kader gibi alnımıza yazılmış, sanki…
Sebepsiz, düşüncedeki kasvetti bunlar. Yarınsızlık umudu verirken, can alıcı acılarla bedenimde raks ediyordu sahipsiz düşünceler…
Ve bu sebepsiz düşünceler gibi duran bu iç sıkıntılarımın tek sebebi vardı, belki de, aşırı sevginin ağır baskısı idi, bu çaresizliğim…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.