5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
632
Okunma

“Zaman ve su” demişti hocam alternatifi olmayan iki sırlı mucizedir. Anlamak zordur mahiyetini, yerine ne başka bir şey koyabilir, nede çözdüm diyebilirsin. Zamana doğdun ya bir kere, itiraz etmekte ne haddine, yaşayacaksın kanaya kanaya da olsa, ağlayana yâren olmaya, götürdüğü yere kadar eşlik edeceksin seçilmiş olmanın verdiği Aşk’la…
Zaman çok hassas bir terazi. Oruç namaz, hacc ve zekâtta olduğu gibi ölçüler matematikle doğru orantılı gider. Gecenin üçte birinde kalk, şunları yap iftarını şu saatte aç, kurbanı böyle kes ve…
Denilenin yapılmasından ziyade derinlerin görülmesiyle yakalanır incelikler.
Olduğu gibi bire bir almak, rutinde boğar insanı, anlamsızlaştırır hayatı…
Eylemlerini belgelendirmezsen neye sahip olacağını da bilemezsin, ne bir dakika erken ne bir gün geç hepsi birbirine bağlı denklemlerdir. Bunlar ki on dakika geç kalma paniğiyle kan ter içinde kaçırılan uçak, beş dakika ile yıla belki de hayatına mâl olan sınav, adrenalin kriziyle uçan fırsatlar, ölüme gün sayan hastalar…
Şu günlerde misyonlarımızı idrak edebileceğimiz üç ayları yaşıyoruz. Hemen bu ilanın içeriğine bakıyor acaba bize yine hangi mesaj indi ne verilmek istendi diye. Hepimize kutlu olsun duası ile amenna diyoruz.
Dini ölçüler, bizlerin intizam adına kendimize belirlediğimiz takvim gibi yaratıcının da yazılımımızın sorunsuz çalışması için bize verdiği reçetelerdir. Bu tavsiyeler sayesinde içsel dönüşüm ile kendimizi tanzim ederken biz ve dışımızdakiler arası intizamı da dolayısıyla ister istemez yapmış oluruz. Zamanı doğru kullanmak insanı, insanında hayatını düzenlemesi dünyevi başarılarını organize eder.
Disipline olunsun diyedir. Zam/an/lama doğru zamanda doğru yerde durmayı belirler. Çünkü başıboşluğun verdiği serkeşlik akla itirazdır. Akla itirazı olanın kendi varlığına da saygısı yoktur.
Haram aylarda yasaklara gösterilen hassasiyetler, ramazanın kendini gözden geçirme, olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu terbiye olunma aynı zamanda tüm sınırlamalar dini vecibeler ‘miş’ gibi dursa da insanın sağlıklı, huzurlu, mutlu kendisi ve çevresiyle barışık yaşamayı öğreten eğitimlerdir. Ömür boyu süregelen hiç bitmeyen yükseliş için.
O nedenle sınırsız bir dünyaya çalışmakta limit tanımıyor.
Hep bir dönüşüm halindeyiz dünkü hali bu gün yakalamak mümkün değil. Bir çiçeğin an be an evrelerden geçerken, onun çektiği sancılarını duymadan çiçeği koklamak tıpkı bizim tekâmülümüzde de olduğu gibi.
Hiç bir şey tesadüf olmadığı için tevafukların mucizesini görmeden gitmek kayıp olur. Yazık olur verilen emeğe. Asırda yer alan yıllar, yılların içinde aylar, aylarda seçilmiş günler, günlere gizlenmiş saatler ve geceler… Hepsi de kendi dilinden anlaşılmayı bekler, tıpkı bizim istediğimiz gibi…
-her an tetikte ve kendinde ol, duruşunu bozma, şuursuz yaşamak sana göre değil iletisiyle varlığını tescille, demektedir.
Beratta kurtuluşunu bildirdi, miraçta zaman üstü mekânların bilincinde olmayı, Kadir’de yaratılış amacını hatırla gibi…
Öldürme, sev, paylaş, barış, kardeş ol ve hep iyi ol!
-oldun mu?
İşte o zaman ödülün de bu…
Eğer sınırlanıp vaatler almasaydı insan, sınırsızda alelade bir mekân için gayrette bulunmaz, bulduğuna razı olmazdı. Adil olmayan bir karşılıkla hem de, vaat edilen o kadar muhteşem ki. Cennet güzelliklerin bütün bütün yaşandığı mutlak mutluluk yeridir.
O nedenle arınmaya çalışarak gittiğimiz yolun hatırına umut ve gayretle yaşamaktayız… Yaşanılan ömür ne kadar uzun olursa olsun, acı tatlı, varlık yokluk hiç fark etmez.
Ne yaşanırsa yaşansın, her eyleminin haklı karşılık bulacağına beslediği inanç, sonsuz huzurun kendisini beklediğini bilmesi zaten ödüllerin en güzeli…
“Selam size cennet ehli, hoş geldiniz” sesine tebessüm ümidi ile…
ZEHRA ASUMAN
[email protected]