Kamer hanım’a mektuplar(23)Kime söylesem inanmaz,siz anlarsınız beni, biliyorum.
4 Aralık 2013 14.03
HAB: Günaydın, gözün aydın olsun Azizem;
Anlattıklarından bazen zamanda, bazen mekânda yolculuk yapıyorsunuz. Şimdilik kontrolsüz yaptığınız bu yolculukları inşaallah ileride kontrollü yaparsınız...
Şimdilik sanki güneş sisteminde yolculuklar yaptığınızı anlıyoruz. Uzaman değiliz, emin olamayız ama hislerimize güvenmekten başka çare yok. Belki ileride sistem dışına da çıkabilirsiniz, inşaallah.
Miracınıza alıştırıldığınızı söylesem çok ileri gitmiş olmam inşaallah. Efendimizin miraç hadisinde böylece ayrıntılar anlatılmaktadır. Elhamdülillah biz de miracımızı yaşadık ancak, ne hikmetse böyle teferruatlı olmadı... Bilincimiz doğrudan ulu divanda açılmış, doğrudan kendimizi Rabbi Tealâ’nın huzurunda bulmuştuk... Bulunduğumuz halden bir basamak çıkarak Rabb’imize iki yay mesafesinde yaklaşmış, ardından olan olmuştu. Yani miracın madde bedenle olmadığını, ruhların yolculuğu ve vuslatı olduğunu yaşayarak öğrenmiştik. İster sizinki gibi teferruatlı olsun isterse bizim yaşadığımız gibi an içinde hedefte olunsun, miraç ruhun, bilincin nimeti, nasibidir. Bedenlere bunda bir pay yoktur. Esas olan ruhun nura gark olup kutsanması ve bilincin alacağını alması olduğuna göre bedenin hariç tutulması kadar fıtri ve doğal bir şey olamaz. Sizin de bilinçli, ancak sadece ruhen gittiğinizi, anlatımınızdan açıkça öğrenmiş olduk. Maşaallah çok güzel anlattınız...
Bence insan şeklinde gördükleriniz cemâl melekleri, bozuk ve çirkin gördükleriniz ise süflîler yahut ceza melekleridir. Gittiğiniz yerlerde bu dünya hayatı gibi hayatlar olmadığı zannına kapıldım. Ama tam emin değilim. Zamanla anlarız belki de daha önce yaşayanların ruhlarıyla karşılaşıyor olabilirsiniz. Yani ruhlar âleminden pasajlar görmüş olma ihtimaliniz de var.
Gerçek olan bir şey varsa, milyonda bir insanın ancak yaşama şansı olan gözlemler yaşıyorsunuz.
Lütfen zikirlerinize özenle devam edin ve başladığınız bu kutsî yolculuğu inşaallah Nur-u Tevhid (miraç) ile taçlandırın inşaallah.
“Allahümme ehatet minel envari min külli canibin” esma gurubunu da okumaya başlayın. Belli bir miktar da bu tertibi zikirlerinize ekleyin.
İnşaallah cemâle geçtiniz. O mavi tünel size boyut değiştiren asansörünüz yahut miraç merdiveni dedikleri, bazı bilim insanlarının ‘solucan delikleri’ diye adlandırmaya çalıştıkları evreni bir baştan bir başa an içinde kateden geçitlerdir. Eğer o tünele girmekte zorlandığınız bir an olursa hemen “Ya Rabbi, ya Rabbi” zikrine devam edin... Geçen yazdığım şekilde bir küçük tecrübe de biz yaşamıştık. O tecrübeden sonra bizden bu seyr-ü sefer isteği gitti. Merakımız o seyirle alınmış oldu. Şimdilerde mekânda tayy yapmaya gerek kalmadı. Zaten dilediğimiz yere kolayca araba, tren veya uçakla erişebiliyoruz. Çoğu dünya manzaraları ise TV’lerde görebildiğimiz yerler haline geldiler. Deniz diplerini bile rahatça izliyoruz. Hatta uzaya dair bir takım seyirleri de NASA görüntülerinden alıyoruz. Biz hocamın emriyle hedefimizi hizmete yönlendirdiğimizden, bizi amacımızdan uzak tutacak macera ve keşif nitelikli her şeyden birer örnek yaşayarak, istiğfar edip affımızı istedik. İleride işleri rayına oturttuktan sonra Mevla’m dilerse bu tür ilimleri ve lütufları verirse, âlemleri seyretmenin keyfini yaşarız inşaallah.
Bundan bir kaç ay önce, bir ara Rabb’ime nazlanmıştım. “Merak ettiğim yerleri görsem” demiştim. Anında Kâbe bana geldi yahut ben Kâbe’ye gittim. Canlı, HD kalitesinde görüyor, duyuyordum, hacıların aralarındaydım. Hemen istiğfar ettim. “Hâşâ hâşâ Rabb’im, istediğim bu değil. Bunu artık canlı canlı her an TV’lerden seyrediyoruz. Beni görevimin dışındaki heveslerden ve nefsimin isteklerinden affet, koru, kolla” diye ağladım. O pencere kapandı.
Bunu neden anlattım bilmiyorum. Sanki sana “Yolculukların çok doğal şeydir, sakın korkma” demek istedim sanırım. Artık emin ellerdesiniz. Tehlikeli zamanlar geride kaldı. Kendini manevî gelişmelere kapama. Mevla’m ne ikram ederse almaya hazır ol. Zikirlerini sıkılaştır ki ikramlar da sıkı ve değeri yüksek sırlar içersin... Sizi bize Rabb’im uğratmamış mıydı? Demek ki size moral verecek bir can dostu olmamızı ve bizdekinden yararlanmanızı istemiş, Mevla’mız.. Allah yar ve yardımcın olsun. Selam es selame.
6 Aralık 2013 20:42
K: Hayırlı akşamlar Ali Abi. Kıymetli abim. Pek ama pek kıymetli abim.
Son yazdıklarınızı okudum, bir daha okudum, bir daha. Öyle kalakaldım ekranın başında. Ancak yazacak hali buldum kendimde. Oysaki son üç gündür sürekli konuşuyorum sizinle. Abi diye başlıyorum, sonra ardı ardına neler sıralıyorum bir bilseniz...
Şu an size anlattıklarımın ne kadarını bilip hatırlayıp yazabilirim bilmiyorum. Sanırım pek azını. Ama yine şunu da biliyorum ki siz onları duydunuz. Kalbimle anlattım her şeyi. O yüzden inanıyorum. Kalbiniz duydu. Hem bizim kalplerimiz birdi değil mi? Hep birdi. Duymuştur. Yazınızı okuyunca “ne hissediyorum?” dedim kendime. Ne hissediyorum şu an. Abim zamanda, mekânda yolculuklar diyor. Tevhidden bahsediyor. “Miraç” diyor.” Alıştırılıyorsun” diyor. Solucan delikleri. “Bir milyon kişide birine nasip olur” diyor. Ne hissediyorsun K. sen ne hissediyorsun? Düşündüm sonra Çanakkale’nin nüfusunu. O kalabalık sokakları, pazaryerlerini... 100 000 nüfuslu Çanakkale’yi düşündüm.
Sevinç değildi hissettiğim. Çok sevinmeliydim oysa ama sevinç yoktu içimde. Zerre coşku da hissetmiyorum. Aksine, bir ölü kadar sakinim. Nihayet “işte, nihayet” diyen bir ses aradım içimde. Çıt çıkmadı. Ağlamadım da. Ama bir his var her şeye rağmen çok derinde, çok dingin. Sonra anladım hissettiğim şeyi. Hasret… Sadece hasretti hissettiğim. Yıllarca sokaklarda kaybolmuş bir çocuğun evine duyduğu hasret ve dönebilme ümidi gibi bir şeydi.
Ben hiç buralara uyamamıştım zaten abi. Hiç buralı olamamıştım. Hiç sığamamıştım. Eğlencelerinde eğlenmemiş, sevinçlerinde sevinememiş, telaşelerine düşememiştim hiç... Mevlana’nın çok sevdiğim bir sözü var: “Öyle bir hayat yaşadım ki, ne gülebildim ne ağlayabildim. Ne yaşayabildim, ne ölebildim” çok severim bu sözü. Beni anlatmış gibi hissederim. Çok yavandı yıllarca her şey abi, çok basit, çok sanal, çok boş. Hep bir eksik vardı. Bulamadığım, bilemediğim. Bunların tüm bu hay huyun dışında bir şey aramıştım hep içsel olarak. Şimdi o kadar inanılmaz ki yazdıklarınız... İstenmez mi? İstenir elbet. Ama “Ben kimmm oralar kim, olsun yolunda bir ömür yürür, yol üzere ölürüz inşaallah. En azından safımız belli olsun”du benim halim.
Abi ben şükretmek için ne yapayım? Başımı secdede yerin hangi dibine kadar indireyim? Nasıl hamd edeyim? Nasıl şükredeyim? Söyle abi, ne yapayım? Ne yaparsam yapayım bir şey yapmış olamam ki.
Kime söylesem inanmaz, ama siz beni anlarsınız, biliyorum. Ne ev var gözümde, ne eşya, ne eş, ne evlat. Hiç bir şey yok. Bazen öyle ölesim geliyor ki... Öyle gidesim geliyor ki... Evet, abi, ben o boşluğu doldurdum artık çok şükür. Binlerce şükür. Ben hep evimi özlüyormuşum. Şimdi de sadece eve gitmek istiyorum. Artık bundan eminim. Hiç ayrılmadım oradan aslında. Sandım. Sadece buradayım sandım.
Sizin yaşadıklarınız ne büyük lutuflar, ne güzellikler. Fevkalâde bir hal… Ama abi eğer nasip olursa nasıl bilicez o hal olduğunu? Nerden bilicez Rabb’in huzurunda olunduğunu? Bilmiyorum. Tüm bunlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Tüm bunları niye yazdım? Emin değilim. Sanırım sizinle paylaşmak istedim. Dahası, teşekkür etmek istedim. Beni hiç yalnız bırakmadınız. Hep yanımda oldunuz. Allah sizi başımızdan eksik etmesin inşaallah. Gani gani ömür ihsan eylesin inşaallah. Daha nice kardeşlerimize yoldaşlık edesiniz inşaallah. Çok teşekkür ederim abi. Çok teşekkür ederim. Tüm gayret ve dualarınız için. Selam es selame...