- 730 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜRKEREK YAŞAMAK
Bir Sokak Kedisi Gibi
ÜRKEREK YAŞAMAK
112 istasyonundaki herhangi nöbetlerden biriydi, her zaman olduğu gibi yemek artıklarımızı sokak hayvanlarıyla paylaşıyorduk ve ben ambulansa malzeme koymak için gittiğimde, yemek yerken ayak seslerimden ürperip bana dikkatle bakıp ne yapacağımı anlamaya çalışan kediyle göz göze geldim : Korkmuştu ve kaçmak istiyordu ama aynı zamanda acıkmıştı ve yemeği bırakmak istemiyordu…
Böyle bir hayat sürdüğünüzü düşünün, en doğal ihtiyaçlarınızı karşılarken bile sürekli bir korku, bir kesinti… Dayanılır gibi değil!
Osman Sağırlı’nın çektiği o Suriyeli çocuğun fotoğrafını gördüğümde aynı şeyi düşündüm; fotoğraf makinesini silah zannedip ellerini havaya kaldırmış, dudaklarını ısırmıştı… Tıpkı o sokak kedisi gibi büyüklerinden (insanlardan) iyilik, şefkat görmemişti o kısa ömründe, tedirginliği ve korkusu ondandı; bütün dünyada olay oldu o fotoğraf ama o kadar, neden-nasıl diye kimse sormadı ve herkes unuttu o resmi.
Çevrenize bir bakın, geleceğinden emin kaç kişi var? Herkeste bir tedirginlik, bir korku, bir heyecan, bir telaş; kimse rahat değil ama kimse rahatsız olduğunun farkında değil! En sıradan olaylar karşısında bile görülen öfke patlamaları, abartılı ve orantısız şiddet olayları sonrasında fark ediyor kimisi bu rahatsızlığı.
Peki ne yapalım, gelin hep beraber geçmişe bakalım : Eskiden çocuklar boş arsalarda ve parklarda birbirleriyle oyunlar oynardı, şimdiyse bilgisayar oyunlarında tekil bir hayat yaşıyorlar, en sosyal alanları ise AVM denilen beton yığınları! Toprağa basmak yok, güneşe çıkmak yok; bir çocukta 15 yıl boyunca biriken o kötü enerjinin en deli çağında çıkaracağı sonuç felaketten başka ne olabilir?
Yanıbaşımızda bombalar patlıyor, nükleer santral yapılıyor, yeşil alanlar tek tek yok edilip blok blok siteler yapılıyor; ne için ‘insan için’, lafa gelince ‘daha özgür, daha rahat bir yaşam için’ ama kulağa hoş gelen o cümlelerin yol açtığı/açacağı insan ölümlerinden, insanın doğaya olan (artan) ihtiyacından ve bu yok oluşun olumsuz sonuçlarından hiç kimse bahsetmiyor ama o sonuçları hepimiz yaşamıyor muyuz?
Peki bu daha ne kadar sürecek? Savaşları kutsayıp bir anlam yüklemekten, kendi yaşam alanımızı yok edip beton bloklar dikmekten ve bunlarla övünmekten ne zaman vazgeçeceğiz? O Kızılderili atasözünde söylendiği gibi son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık avlandığında mı anlayacağız paranın yenmeyecek bir şey olduğunu?
Yarın uyandığınızda farklı şeyler tasarlayın, kendi elimizde oluşturduğumuz beton zindanlardan kurtulmanın yolunu arayın. Sokak hayvanlarına yemek ve su verin, gidin bir yere ama en güzeli oturduğunuz apartmanın önüne bir çiçek ya da ağaç ekin, olanca gücünüzle ‘betonlaşmaya, doğanın katline, silahlara, nükleere hayır’ diye bağırın. Çocuklarınıza güvenli bir gelecek sağlamanın başka yolu yok!
Ufuk Bayraktar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.