- 845 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK TIRTILIM
Doğduğun gün göğsümün üstünde acımasızca acıkan, acımasızca somuran küçücük bir tırtıldın. Ben dut ağacı olarak sana yapraklarımı sunarken inan ki hiç canım yanmadı. Adeta yarıştım sana daha çok yaprak açmak için, sana daha çok yaprak sunabilmek için. Tüm enzimlerimi sana seferber ettim. En güzel koza sen, en güzel kelebek sen, sen olacaktın.
Dut ağacına düşmüş güve olarak seni yüreğim besledi. Ne sen bendeydin ne de ben sende. Biz iki parça idik, bir bütündük ve biz parça olduk, tüm parçalar birleşti. Koza oldun yüreğimin üstünde kabuk bağladın.
Çok sancılıymış be çocuğum kozanın parçalanması, uçmak için yapılan hazırlıklar; Hani o sarı dut yaprağı var ya hep filizleneceğini ve yeni yapraklar sunacağını sanarak yanılmış. Oysa mevsim yaz sonu, aylardan eylülmüş. Farkında değil!
Uçarken, dut ağacının kalbini de gökyüzüne uçuruyorsun, uçarken bir ömrün hikayesini, yaşanan ve yaşanacak dersleri, özgürlüğe giderken geride kalan örselenecek ağaçları bırakıyorsun. O ağaç dallarının kâh dalları kırılıp sağa sola atılacak, kâh gövdesi saz olup içli, içli nameler çalacak, beklide şöminede yanacak.
Olsun çocuğum sen önüne bak, uçurtmalara kardeş, kuşlara eş ol. Rüzgarlara götür selamımı, biz ailece çok zenginiz, gecelerde yıldızlar, gündüzlerde güneş, bu gök, bu atmosfer bizim. Bulursan en güzel çiçeği sarısından olan, kanatlarını polen denizinde yuvarla sonuna kadar sev çocuğum.
Küçük tırtılım yeter ki sana yaban eli değmesin, kırmasın kanadını kolunu, En güzeli de olsa istemem ipeği, çıplak gezerim kozana zarar gelecekse, Yeter ki sen uç, uç, ve uç. Kanatlarında en güzel renkler olsun, en güzel renklerle kanatların gökyüzünde süzülsün.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.