- 769 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GİT GİDE
Git gide yalnızlaşıyor sokaklar...
Ve yalnızlık her köşe başında nöbette.
Her defasında , sevgi konvoylarının önü kesiliyor.
Hepsi bir parça mutluluk için.
Yüksek tansiyonlara gebe kaldı sessizlik.
Bu aralar sessizlik bile sessizliğinden şikayetçi.
Yeryüzü ise ihanet izleriyle dolu.
Ve bulutlar ağlıyor her seferinde temizlemek için.
Güneşin ısıtamadığı eller , yüreklerde var.
Benimde ellerim soğuk her zamana ki gibi.
Ve yüreğimde ellerim gibi...
Cümleler isyan ediyor ve sayfalar ağlıyor yalnızlığa.
Zalim kalem , bir türlü pes etmiyor.
Gözyaşı sebepsiz yere akmıyor.
Ve şu istanbul’un kaldırımları , saymakla bitmiyor.
Git gide yalnızlaşıyor sokaklar...
Ahmet abi bile , artık geçerken selam vermiyor.
İnsanlar bakıyor ama görmüyor.
Ve zaman böceği , sevgiyi yavaş yavaş kemiriyor.
İliklerim kuruyor ama sesim çıkmıyor.
Çıksa da zaten kimse duymuyor.
Yalnızlık her defasında sevdaya pusular kuruyor.
Vuruyor ama öldürmüyor.
İşte bu yüzden kimse sevmeye cesaret edemiyor.
Git gide yalnızlaşıyor caddeler...
Bırak lüks arabaları , at arabası bile geçmiyor artık.
Kağıt toplayanlar bile artık görünmüyor.
Esnaflar bir bir kepenk kapatıyor.
Ve yerini gösterişli avm’ler alıyor.
Herkesın kanında yüksek dozajlı ego dolanıyor.
Herkes birbirine bakıyor ama kimse kimseyi görmüyor.
İnsanlık göz göre göre yalnızlığa mahkum oluyor.
Kader her defasında vurgun aşkların yollarını kesiyor.
Aşk ise her defasında korkuyor.
Bazense tir tir titriyor ve isyan ediyor.
Yalnızlık her defasında ellerimizi bağlıyor.
şu yalnızlığın prangaları , kırmakla bitmiyor.
Bazıları var...hiç kırılmıyor.
Bileklerim kanıyor , içim acıyor.
Ve şu dert silsilesinin sonu, bir türlü gelmiyor.
Git gide yalnızlaşıyor caddeler...
Esnaflar camları bile silmiyor artık.
Gösterişli vitrinler insanları o kadarda cezbetmiyor artık.
Zaten bakanda pek olmuyor.
Hayat o kadar kirletti ki gökyüzünü.
Artık yıldızlar bile görünmüyor.
Güneş ısıtmıyor , soğuk üşütmüyor.
Ateş bile yakmıyor bazen.
Ve hiç bir şey tat vermiyor artık.
Ve kimsede direnmiyor.
İşte bu yüzden , yalnızlık ağlarını çok hızlı örüyor.
Git gide doluyor şehirler...
Kalabalık çoğaldıkça, yalnızlığın acısı da çoğalıyor.
Çaresizlik her fırsatta kendini hissettiriyor.
Ve insanlar naylon faturalar gibi.
Görünürde insan ama hepsi naylon işte.
Temizleri kirletip , kirlileri temizleyip sürdüler tezgahlara.
Tezgahlar ise kalmış tokatçılar da.
Tokatçılar ise leş kokuyor...
Havalar kalleş !
Herkes arkasına bir duvar örmek istiyor.
Ve kimse kimseye güvenemiyor.
Duvar ustaları dört gözle aranıyor.
O eski ustalar artık pekte bulunmuyor.
Çokta nadir yetişiyor.
Şimdikiler anca çivi çakıyor.
Onunda ikisinden birini eline kaçırıyor.
Git gide yalnızlaşıyor şehirler...
Artık geceler o kadarda oda lambası yanmıyor.
Sokak lambaları bile tereddütte.
Zaten kimsede ışık istemiyor.
Sanki herkes körebe olmak istiyor.
Ama en büyük oyunu hayat oynuyor.
Ve kimse bilmiyor...
Ve herkes her seferinde kaybediyor.
Oyunun kurallarını hayat koyuyor.
Ve yalnızlık her defasında mızıkçılık yapıyor.
Git gide daralıyor zaman...
Ve beklenen zaman bir türlü gelmiyor.
Boş mezarlar bile bir bir doluyor.
Her uçurumda ahirete giden yollar aranıyor.
Her yolun sonunda gelen huzur , çatlatıyor asırlık duvarlar.
Ve hiçbir usta kapatamıyor çatlakları izi kalıyor.
Zaman ise her köşe başına dikmiş kör hançerli askerlerini.
Sıra dışı hayaller hiçbir zaman konuşulmuyor.
Ve her bakış açısında değişiyor dünyanın rengi.
Her ressamda farklı çiziyor dünyanın resmini.
Farkında mısın ...Oksijende yaşatmıyor bir süre sonra.
Engebeli düşüncelere greyder vurmak lazımken.
Çoğunu az , azını çok yaparız nedense.
İşte bu yüzden , savaşın imanla eş değer olmalı.
Kırık dökük geçmişimden gelen parça parça hayallerim olmadı hiç.
Öyle sanki...Ya da tam olarak bilmiyorum.
Genelde herkes susuyor.
Ve susanların çok konuştuğu zamanlar olmalı.
Farklı kafaların şikayetleri olmalı.
Hiç kimse kaybolan şeyleri aramak istemiyor.
Tembellik , üşengeçlik kanımıza işlemiş.
Kaybolan şeyleri bulan işçiler lazım artık günümüze.
Git gide doluyor sahiller...
Herkes , dalgaların evinin sarp kayalarına vurmasını isterdi.
Yani öyle bir ev...kim istemez ki.
Ve evde tarihi eser sözlerin oluşturduğu bir şarkı.
Bir de tercüman bilinmeyen sözlere mana katan.
Hayali çizgilerin bile baskısı var üzerimizde.
Belkide herkes o son treni kaçırdı.
Ve herkes bulutların ardındaki kapıyı arıyor.
Acaba nerede...
Düşünmeden konuşmanın verdiği tadı unutuyoruz yavaş yavaş.
Hayat döngüsü , firari kaçamaklara gebe kalıyor.
Ve sessizlik yavaş yavaş örtüyor günleri.
Sessizliğin keskin nişancıları ise kendini hiç belli etmiyor.
Bir tek standart hayallerin bağımlılığı kaldı üzerimizde.
Ve bir gözüm diğerinden aşağıya düşüyor yavaş yavaş.
Tarihin zeminine bombalar yerleştiriliyor.
Ve tarih sadece gömülüyor asılar sonra bulunmak üzere.
Her oyun mutlu sonla bitiyor ama hiçbir oyuncu mutlu sonu göremiyor.
Ve her gün bir öncekini aratıyor.
Git gide kapanıyor yaralar.Acılar bile sıradanlaşıyor.
Fotomontaj bir hayat yaşıyoruz.
Ve ekşimiş ayran tadında bir yalnızlık.
Git gide uzuyor yollar...
Ve git gide çoğalıyor köprüler.
Herkesin geçmek istediği köprüler var...
Ve herkeste zaten bir köprüden geçmek için yaşıyor.
Unuttuklarımızın yerini unutmadığımızda olmuştur.
Ve nedendir bilmiyorum , eski kitaplar hepimizi cezbeder.
Dağınık hayallerimize bir hizmetçi ararız hep.
Adını da aşk koymak isteriz.
Ve boşa harcadığımız zamanlara bir günah keçisi.
Adına da dost demek isteriz.
Işıklı yollara muhtaç kalmış hayatlarımız.
Takılıp düşenler ise yaralarını sarmakla meşgul.
Yalnız iyileştiğinde geçmeyen yaraları iyi biliyoruz.
Ve her ize farklı anlamlar yüklemeyi.
Her yabancı sese kabartırız kulaklarımızı.
Kulaklarımız bile farklılık peşinde.
O kadar ki...
Bu defa yeryüzü ağlasın diyoruz gökyüzüne doğru.
Git gide daralıyor yollar.
Ve tüm çıkmazlar aynı duvara çıkıyor sanki.
Bitmeyen yollar arıyoruz kendimize.
Ve kiralık duygular istemiyoruz.
İşte bu yüzden vazgeçenler kafilesine katılmak istiyorum.
Haksız da değilim doğrusu.
Bir parça mutluluk arıyorum kendime.
Ya da bir parça çikolata.
İkisi de olurdu doğrusu.
Kendim için cellatlar arıyorum bazen kendime.
Ve nedense cellatlar kılıçlarını körlüyor beni görünce.
Git gide çoğalıyor hasretim...
Arada sen geliyorsun aklıma ve ben salıncak kuruyorum gözlerine.
Ve yağmur yağıyor her zamanki gibi...
Nesneyi sevmediğimizi biliyoruz ve duyguların ıslanmaması başka bir şey.
Terkedilmiş bir kentin ortasıydı yüreğin.
Ve koca bir şehir kayboldu gözlerinde.
Ve gözlerin ...Bilinmeyen bir diyarın yosun tutmuş sahili.
Kurumuş bir ağacın dalındaki bir çift yaprak.
Kimsesiz bir çocuğun elindeki bir oyuncak.
Git gide artıyor yalnızlığım...
Geçmişe vurduğum makasların toplamıydı belkide hayat.
Ve bazı yaraların izi kalıyor gerçekten de.
Ve her eski iz , iz bırakıyor doğmamış günlere.
Ansızın değişiyor kader yollarının tabelaları.
Ve yalnızlık duygusunu egale ediyor bazı şeyler bildiğin gibi.
Savaşın ruhu ritminde vuruyor kalbim.
Hayat galibiyeti çok seviyor.
Verdiği acı bitmesin diye yeni yaralar acıyor her seferinde.
Bir çocuk yere düşüyor...
Ama kaldıran olmuyor...
Git gide kahpeleşiyor dünya...
Git gide kahpeleşiyor !