- 814 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çalkantı
Sanırım şu aralar yapmayı en çok istediğim şey; beynimi tükürmek. O kadar yoruyor ki beni.. Olmadık yerlerde -mesela bir kitabın en ölümcül, en anlamlı cümlelerinin arasındayken- bana oyunlar oynuyor. Bulunduğum mekandan çekip alıyor beni başka mekanlara götürüyor. Kendime geldiğimde de ya ağır bir keder içinde buluyorum kendimi ya da bir afet-i devranın gamzelerinde boğulurken. Ve siz de bilirsiniz ki bu kadar hissiyatı yoğun ortamlardan ruhu sıyırıp bedenin kalıbına tekrar sokmak hiç de kolay olmuyor.
Yine bir gün evde canımın sıkılmasından dolayı hemen yakındaki parka hava almaya çıktım. Sapsarı güneş ve masmavi gökyüzünün altında kuşların şarkısını dinlemek huzur vericiydi. Etrafta insanların yanlarına gidip ’’ yemek var mı?’’ diye bakınan kedilerden birini ensesinden yakalayıp kucağıma oturttum. Daha yavru sayılabilecek bi kediydi. Büyük bi kedi olsaydı zaten tüy dökeceğinden almazdım kucağıma. Neyse kediyi severken beni seyreden gözler olduğunu hissedip etrafıma bakındım. Sağ çaprazımda sakallı bi amca gülümseyerek bana selam veriyordu. Ben de gülümseyerek selamını aldım. ’’Ee’’ dedim içimden ’’ sevgi, muhabbet kapılarını açar. Sevgiyi başka bir şeye de göstersen insanların gönülleri o sevginin sıcaklığıyla yumuşar ve gülümser’’
Sıcak bi gülümseme almak bu devirde zordur bilirsiniz. Vel hasıl bu gülümseme beynime yeni bir oyun kurması için gerekli talimatı verdi. Kendimi büyük bir konferans salonunda buldum birden. Önümde muazzam bir kalabalık vardı. Gençlerden oluşan bu kalabalık bana ilgiyle bakıyordu. Genelde heyecanlı bir yapım olmasına rağmen hiç heyecanlanmıyor, karizmatik duruşu elden bırakmıyordum.
’’ İnsan sevdiğine sevdiğini söylesin ’’ diye başladım konuşmaya. Bu ilk cümlenin vuruculuğu ile sesimin etkisi bir araya gelince salonda var olan hafif uğultu da kesilmişti. ’’ Buna o kadar ihtiyacımız var ki.. Bu barışın formülü, bu açları doyurmanın formülü,bu kötülükleri yenmenin formülü.. ’’ diye devam ettim. Bundan sonraki kısımlarda sesi kesip sadece fotoğraf fotoğraf görüntü verdi beynim. Karizmatik duruşlarım, beni alkışlayan kalabalık, anlamlı bakışlar, bir şeyleri değiştirmeye olan inanç.. Sonra bir an irkildim. Kucağımdaki kedi yemek vermeyeceğimi anlayınca ’’ Öyle beleşe sevmek ’’ yok dercesine kucağımdan atlayıverdi. Sağ çaprazımdaki amca da başka tarafa bakıyordu.
Bir süre anlamsızca baktım etrafıma. Bir kaç saniyeliğine ’’ şöhret bunalımına’’ girdim. Kendimi unutulmuş, değeri bilinmemiş büyük bir cevher gibi hissettim. beş-on saniye sonra bu depresyondan çıkınca yani öyle ünlenmiş, konferanslar vermiş biri olmadığımı dolayısıyla unutulmadığımı idrak edince normale dönmüştüm ki büyük bir cevher olmadığımı da idrak ettim. Sıradan biri olmanın acısı çöktü birden ruhuma. On dakika önceki huzurum kaçmıştı.
Bir kaç dakika sonra ilerdeki banklardan birine beyaz tenli, uzun siyah saçlı, etrafa yaşam enerjisi saçan güzel bi bayan oturdu. Çok geçmedi, yanına ’’ yemek var mı? ’’ diye gelen kediyi kucağına aldı sevmeye başladı. Bir süre sonra onu izleyen gözler olduğunu hissetmiş olacak ki etrafına bakındı ve benim bakışlarımı yakaladı. Günün güzelliği ve kucağındaki kediyi okşamanın huzuruyla olsa gerek gülümsedi bana. Ama ruhuma çöken kederden dolayı gülümsemeden öylece durdum. Kız da hafif bir hayal kırıklığıyla yüzünü kediye döndü tekrar. Ben de eve gitmek için kalktım o anda. Oysa insanlar birbirine gülümsemelilerdi. Sevdiklerine sevdiklerini söylemelilerdi.
Ben kendimi anlamadım, kendimin değerini bilemedim.
Ahmet BAYRAM
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.