- 1446 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
kamış pekmezi
Yıl 1942 yaz mevsiminin son demlerini yaşadığı günlerden biriydi.Gökyüzünde aralıksız bir bulut tabakası vardı.Hafiften rüzgar esiyor ve yağmur çiseliyordu.
Bahçenin koca kapısı hiç açık kalmazdı fakat bugün ardına kadar açık.Bahçede grup grup insanlar yağmura aldırmadan oturmuş.Sanki sessiz çığlıklar çarpıyor kerpiç duvarlara.Bahçenin bir köşesine kocaman bir kazan ,sürekli altındaki ateş körüklendikçe körükleniyor.Ateş sanki eşlik ediyor çığlıklara öfke kusarcasına çatırdıyor.İki katlı evin tahta merdivenlerinden telaşlı telaşlı inen çıkan insanlar var.Kapıdan girince kocaman bir salon karşılıyor insan.Ağıtlar bir birine karışıyor..
İşte böyle başlıyor anneannemin hayatının değişiği gün...
Anneannem henüz 20 yaşındaymış eşini kaybettiğinde.O günü şöyle anlatırdı:
’Henüz sabah ezanı okunmamıştı uyandığımda , çorba yapmak için ocaklığın başına geçtim.Habip’im tarhanayı çok severdi .Her sabah tarhana içmeden evden çıkmazdı.Ben çorba yaparken kaynanam da kaynatacağımız kamış pekmezi için bahçede ocağı hazırlıyordu.Bir taraftan çorbayı karıştırırken bir taraftan da Dedene bakmaktan kendimi alamıyordum . İçimde nedense tarif edemediğim bir sıkıntı vardı. Göğsüm sıkışıyordu.Ah güzel kızım anlatılmaz tarif etmesi güç bir his.
Tarhanayı içtikten sonra koyunları birlikte ahırdan çıkardık.Ardından öylece bakakaldım koca kapıda.Kaynanamın sesiyle kendime geldim. Canına güç gelmesin çok sert bir kadındı.Bakışı bile beni korkuturdu.
Hemen çocukların yanına gittim onların karnını doyurdum.Ardından ekmek hamuru yoğurdum .İki güne bir bahçedeki Toprak fırında bazlama yapardım.Bir yandan ekmek bir yandan pekmez telaşı sürüyordu.Fırını yaptığımızı duyan yan komşu Hatice teyzede hamurunu alıp geldi birkaç bazlama da o yaptı.Öğle ezanı okunurken işimiz henüz bitmişti ki koyunların çan sesleri duyulmaya başladı.Çocuklar koşup babalarını karşıladılar Yusuf’um 5 ,Ümmü’m 4 yaşındaydılar.
Deden Koca kapıdan girerken;’Oh oh mis gibi bazlama kokuyor,ay pekmezde ondan daha güzel kokuyor.Karnımda bir acıktı ki sormayın .’dedi Hayvanları ahıra koymasına yardım ettim .Ellerini yıkaması için su döktüm ,peşkiri(havlu) her zaman kızım tutardı babasına.Bahçedeki incir ağacının altına oturarak sıcak sıcak bazlamayı henüz soğumamış pekmeze bana bana yedi.Ne kadar yedi farkında değilim.Bir kaç saat sonra rahatsızlanmaya başladı.Sürekli kusuyordu.ne yapacağımızı bilemedik.Komşumuz Musa dayıya koştum onun at arabası vardı aslında eşekler çekerdi arabayı.Dedeni arabaya bindirdik,köyümüz şehre çok uzaktı.Fakat adeta uzadıkça uzadı.Sanki ileri değil geri geri gidiyor gibiydi.Yol kenarındaki kavak ağaçları dallarıyla sarmalamış gitmemize izin vermiyordu.Deden elimi sıkı sıkı tutuyordu Bir an her şey durdu sanki daha şehre varmadan deden ruhunu teslim etti. Ne yapacağımı bilemedim feryadıma Arda’nın hırçın akışı eşlik etti.
Henüz 25 yaşındaydı beni 2 çocukla bir başıma bırakıp gitmişti. İşte çocuğum böylece ortada kalakaldım.Ölgülüğe (başsağlığına) gelen herkes farklı şeyler söyledi.Genel kanı kamış pekmezi zehirlenmesi yüzünden öldüğü oldu.Şimdi düşünüyorum da acaba şeker hastası mıydı ,şeker komasına girip ondan mı öldü diye..’
Evet anneannem böylece 5 ve 4 yaşında iki çocuk ve 3 aylık anneme hamile 20 yaşında dul kalmış...
YORUMLAR
Hüzünlü 'kamış pekmezi' tadında oya gibi işlenmiş bir yazı. Nerelere götürdü beni sormayın
Ömrünüze bereket.
nazlıgül
yaşanmış hayat hikayeleri bizleri çok etkiliyor değil mi?
DEVRİM DENİZERİ
Sevgiyle kalın.
Güzel hikaye,
Dedene ve tüm kaybettiklerimize Allahtan Rahmet dilerim.
Kimbilir derdi neydi adamcagızın, insanların canı pekmiş ozamanlar, her ağrıya ağrı demez, her hastalığa da hastalık demezlermiş ta ki yataga düşünceye kadar. Doktora ulaşmak ölüme ulaşmaktan daha zormuş.
Şükür halimize; sağlıkta çok aşama kaydettik ama hikayelerimiz aynı devam etmekte.
Tebrik ederim kalem dostu, güzeldi saygılarımla.
nazlıgül
evet teknolojik açıdan ne kadar ilerlese de ilerlesin insan oğlu hikayeler değişmiyor..
saygılarımla