- 1609 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
SABIR YA SABIR-2
Mevsimler de insanlar gibidir ve değişir.
Var oluştan günümüze değin, insanlık tarihini incelersek eğer, ne ırkı ne dili ne de dini değerlendirme de baz alınmadan verilecek tek hüküm aynıdır: ‘’İNSAN İNSANDIR.’’ . Düşünce tarzı, kavrama yeteneği, muhakeme yeteneği, içinde bulunduğu toplumun genel ahlâki değerler dahilin de, saygı ve sevgi anlayışı değişebilir. Bu değişim aslın da o kadar sınırlıdır ki ne topluma ne de sosyal yapısına yansımaz.
Toplumu oluşturan bireyler eğer, tüm olum ya da olumsuz düşünce de bir ortak payla payda da buluşursa ( ki: bu dünyanın hiçbir yerin de henüz yaşanmamış bir duygu bütünlüğüdür.) işte o zaman etkili olur ve ses getirir. Lakin, dünyamız da yaşanan kaosları gördükçe, bunun ütopik bir rüya olduğunu anlamak hiç zor değil. Buna en güzel örnek ise yine bize ait bir atasözümüzdür. ‘’ Beş parmağın beşi bir değil.’’
Gelelim meselenin özüne. İlkbahardan başlayalım mı ne dersiniz? Evet ilkbahar. Nice güzellikleri beraberin de getirirken, görünmeyen tarafın da ise, aşırı yağışların sonucu heyelanlar, su baskınları, sel felaketleri yaşanır. Oysa bahar, yeniden dirilen toprağın düğünü gibidir. Dağ-taş, dere-tepe, şehir-köy, nerede ise bu renk ve koku cümbüşünün içinde kanatlanıp uçar. Çiçekler açmıştır. Cemreler düşmüştür. Kış boyunca evde, iş yerin de kapalı kalmak zorunda kalan insanlar artık, kendini dışarıya atmıştır. Mesire yerleri canlanmıştır. Kuş seslerine, insan sesleri karışıp gitmiştir. Dedik ya hani, bir de görünmeyen yüz var. Onu ne yapmalı peki? Baharın gelme özgürlüğü kadar, yağışlarında yağma özgürlüğü yok demek midir bu?
Şimdi yaz mevsimine bakalım. Kim bilir o bize neler anlatacak… Doğa uyandı. Her de şenlendi. Çiçekler açtı ve kelebekler uçuştu. Diğer olumsuzluklar da dahil, yaşandı ve bitti. Kapı da yaz var ve sıcak sıcak çalıyor kapımızı. Sıcaklığını öyle hissettiriyor ki, kaçacak delik arıyoruz. Evlerimizin giriş kapıları hariç, bütün kapı ve pencereleri sonuna kadar açıyoruz. Klimalar veya vantilatörler hatta ( o da varsa ) yazlıklara, yaylalara, tatil beldelerine dar atıyoruz kendimizi. Gölgelerde dinleniyor, en serin yerler neresi ise oraya koşuyoruz. Çünkü: dört gözle beklediğimiz yaz, tüm sıcaklığı ile kucakladı dünyayı ve bizleri. Geceler de ter içinde uyuyamadığımız, bunaltan sıcağın etkisi ile ‘’ Allah’ım sen yakma.’’ diye yakardığımız günler. Yiyeceklerin en soğuk olanına saldırdığımız ve bazen de bununla yetinmeyip, içine buz doldurduğumuz içeceklerimiz olurdu. Limonatalar, buzlu çaylar gibi. Eee, ne oldu şimdi? Daha dün, ‘’ Ah bir yaz gelse.’’ demiyor muyduk? İşten güçten görmeye vaktimizin olmadığı sevdiklerimizle bile yan yana olduğumuz, yaz aylarının suçu ne şimdi?
O da ne? İlerde ama kısık gözlerle dünyayı ve bizleri izleyen bir mevsim mi var ne? Evet, sanırım var. Yüzün de sisler çil çil duran bir mevsim. Çiğ düşmüş bir ses tonu ile, üşüdüğümüzü iliklerimize fısıldayan hem de. Ağaçların derdi ile yapraklarını sararttığı, hatta başlarının kel kalma pahasına o yaprakları döktüğü bir mevsim kapıya dayandı bile. O bunaltan sıcakların izinden, nerede ise eser kalmadı gibi. Sokaklar, yalnızlığın simgesi durumuna düştü. Yaşamın kıyısın da beliren ıssızlık hissi gibiydi sisli suskunluklar. Omuzlar yitirmişti dimdik duruşunu. Gözler de havadan nem kapar olmuştu sanki. Islaktı bakışlar. Islaktı düşünceler. Uçuş uçuş düşünceler güvelenmişti adeta. Sığınılan kuytular karanlığa dönmüştü. Hüzün bastırmış, ufacık nemden yaş kapar olmuştu şehirler ve insanlar. Dün (Yaz) yangın yeri idi, hava, su ve toprak. Bu gün ise, bir rehavet, bir durgunluk, bir karamsarlık ve bitmişlik sendromunu işaret ediyordu, sonbaharın ‘’Merhaba.’’sı. Doğa yavaş yavaş kendine dönüşe hazırlanıyordu, yeniden uyanmak için. Yağmurların tekrarı, soğuğun tekrarı, içimizde beklide biriken bir şeyleri tetiklemiştir. Ama bu, dünü haklı çıkarıp, bu günü haksız kılar mı?
Gelinlik… Gelin olmak her bayanın veya genç kızın hayali olur da neden mevsimlerin de olmasın? Çatlayın kıskançlığınızdan. İşte doğa bembeyaz ve gelinlik için de ne kadar saf ve göz alıcı görünüyor ama. Islak ve sisli günler geçip gitti. Şimdi sıra ayazlı, karlı ve kemikleri donduran soğuklar da, yani kış kapıda. Buyur edip etmeme gibi bir ne lüksümüz var ne de seçeneğimiz. Nohut oda, bakla sofa’sı olanlara ne mutlu. Tenceresin de bir sıcak aş kaynatabilenler e ne mutlu. Evin da odunu, kömürü ve yakacak sobası olanlara ne mutlu. Sevdikleri ile kestanesini pişirip sohbetler eşliğin de yiyenlere ne mutlu. Ya bundan mahrum olanlar? Bulduğu en ılık duldaları ev sayanlar neresinde bu dünyanın da, yaşamın da? Huzur evlerine terk edilmiş büyüklere, yetiştirme yurtlarına bırakılan bebelere, çocuklara ne demeli? Tüm bu olumsuzlukların farkında olup ama ego ve umursamazlıkları tavan yapanlar, bu soğuk mevsimin şöminesi karşısındalar mı? İşin en ilginç yanı ise, bir Allah kulu dahi olsa, kış mevsiminin bu durum karşısın da fikrini hiç sormuş mudur? Eee, ne olacak şimdi? Günah keçiniz bu defa da kış mevsimi mi yani?
Dört ayrı iklim ve dört ayrı bakış açısı sandınız değil mi yazdıklarımı…
Hiç değil. Hem de hiç mi hiç değil. Sonuç ne peki? Sonuç mu:
Alın size sonuç. Gelenin, gidene etkisi ve tepkisi.
Yağanın yağmayana rötuş eylemi.
Esenin esmeyene, el ensesi…
Sıcağın soğuğa meydan okuması…
Sözün özü:
- Kendini söz söyleyecek kadar özgür sananların, cevabı karşılayacak kadar ‘’dirayeti’’, ‘’bilgi’’, ‘’birikim’’, ‘’Allah korkusu’’, ‘’edebi’’, ‘’adabı’’ ve ‘’saygısı’’ olmalıdır.
Çünkü: her insan, inandığı değerleri, en az sen kadar savunma ve cevap verme hakkına sahiptir. Sen eğer bilmiyorsan öğren bence. Senin, özürlüğü kısıtlamaya hakkın yok. Kestiğin ahkamlar ise senin kişilik yansımandır unutma.
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
İnsanlarda değişir zamanla ama olumlu yönde değişmeleri ile etrafındakilerine baharı yaşatır tıpkı ilk bahar gibi yüzüne baktığınız zaman erirsiniz bende onun gibi oluyum diye gıpte edersiniz seversiniz yüzündeki tebessümü ona çirkinliğ i konduramazsınız, dört mevsimin görsenizde endamesinde baharın güzelliğinin yanında yazın yakıcılığını değil olgunluğunu, son baharın solgunluğunu değil o kart postallara konu olacak sararmış güzelliğini, kışın soğukluğunu değil bembeyaz güzelliğini görürsünüz
onun endamında tebessümünde dört mevsimin 4444 celilei rahmaniyesini bulursunuz, onun dünyasında kina garaza hasede ve binbir çeşit hilei desiseye yer yoktur o zulmet rampalarını rahmet hamleleri ile bertaraf etmenin gayreti içerisindedir, onun dünyasında şucu bucu yoktur onun dünyasında yaradanın yaratmış olduğu her bir varlığın ayrı bir güzelliği her çirkinlikte mutlaka bir güzelliğin gizli olduğunu bilir, o öyle bir haleti ruhiyeye sahip ki kötülük ve kötülüğün etrafında kümelenen ifritleri tıpkı rasulullahın miracı gibi geride bırakıp hadi ordan sende kimsin çık aradan kötülük biz rahmeti ilahinin davetlileriyiz sizde kimsiniz diyerek gerilerin gerisinde bırakır.
o babayiğitler bu gün olmasada yarın mutlaka yeniden ceht ile gayretle rabbı ilahinin verdiği güçle kötülük, ve çirkef saldırılarını sabır hamleliri ile boşa çıkarır o babayiğitlere rüzgarlar selama durur fırtınalar bineğe dönüşür ve ônlar
Mevsimler değişsede sabırları ile dünyalarındaki güzellikler değişmez bu gün Mağlubiyet yaşamış gibi görünselerde yarın galibiyetleri hasımlarıncada tescillenir
Sabır mü'minin en etkili silahıdır.
"Mevsimler de insanlar gibidir ve değişir."
İnsanlar değişimi hep iyiye,güzele,doğruya doğru olmalı,insanlıktan uzaklaşacak şekilde değil..Ama ne yazık çevremizde olanlar ve yaşadıklarımız insanlığın geleçeği hakkında hüzünlere dalmamıza vesile olmakta...İnşallah cinnet geçirmekte olan toplum kendine gelir...Ama bizler her türlü ihanet,zulüme rağmen sabradenlerden olmaya devam edelim ..Selam ve dua ile Allah her türlü sıkıntımıza dayanacak güç versin.