- 463 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şükür olsun için...
Hangi hayallere ulaşabilir insan. Hangi emeli avuçlarının içine düşer umulmadık anda. Görmek istediğimiz kişilerin peşinden koştururken başka kaç kişiyi görürüz oysaki. Varmak istediğimiz menzile doğru yol alırken, karanlıklardan, yağmurdan kardan, kıştan borandan yılmak nedir bilmemektir arzu etmek. Bıkmadan, usanmadan, yılmadan bir amaca yürümektir… Ardında kalanın bir mana ifade etmediği, gelip geçtiğimiz, dalıp çıktığımız, bakıp döndüğümüz her hevesten ve zevkten vazgeçebilmektir istemek.
Ve uğruna yorulmaktır istemek. Biz ki Allah’tan Cennetini isteriz. Bizden razı olmasını ister, Cemaliyle şereflenmeyi ne kadar çok istediğimizi ifade eder ve isteriz… isteriz… isteriz… Yatar kalkar dua ederiz. Her aklımıza geldiğinde istemekten vaz geçmeyiz. Aslen bu çok güzel bir huy olmuş bizim için. Allah’ta duada ısrarcı olmamızı istiyor bizden... “Duanız olmasa” diyor ne kıymetiniz var. Bu iyi niyet sözleri bizi biraz şaşırtıyor diye düşünüyorum. Gerçi şaşırtmak istediğinden değil de, biz işimize geldiği gibi anlamak istediğimiz ve öyle anladığımız için her şeyi hayra yoruyoruz. Denizde yüzülür lakin leğendeki suda yüzemeyiz. Her şeyi yerli yerinde bilmemiz, olması gerekeni doğru zamanda yapmamız gerekir. Yanlış zamanda ve yanlış şekilde yapılan hayr bile bazen faydadan çok zarar verebilir. Doğru; doğru zamanda ve doğru mekanda doğrudur.
Aşk sadece akılda kaldığı zaman aşk olamaz. O zaman sadece heves olur ve afet olur. Ne zaman ki aşk kalbe iner ve oradan bir sarmaşık gibi sarar tüm bedeni, o zaman aşktır. Beyinde olup dille ifade etmek yerine, kalpte bulunup elimizi eteğimizi; emel, arzu, hevesten, isyandan, tembellikten, yalandan, riyadan, şirkten, küfürden ve sevgisizlikten çekmediğimiz sürece, yani aşkı icraata dökmediğimiz sürece o aşk bildiğimiz, bizi Cennete götürecek diye beklerken, yolunda iyi niyet taşları döşeli olan Cehennem ehline arkadaşlığa sürüklüyordur, bilemeyiz. Bilmediğimiz şey aşk olamaz.
Bir sınavı kazanmak için aylar hatta yıllarca ders çalışan gençlerimiz var. Çocuklarımıza sadece notunu yükseltip iyi bir karne getirsin diye ders çalışmasını telkin ederken,
İşimizde yükselmek için yapılması gereken her işe elimizi uzatıp bir tarafından tutmak için can atar, yapılması elzem olmayanları bile en nizami şekilde yapmaya gayret ederken,
Patronlarımızın gözüne girebilmek ve biraz daha fazla kazanç elde etmek için canhıraş biçimde taşıyamayacağımız yüklerin bile altına girmeye gayret gösteren bizler… Biz neyi daha çok istiyoruz?...
Biz yangınların bizim için İbrahim’in (a.s.) ateşi olsun istiyoruz, yakmasın, serin ve selamet osun. Önümüze çıkan engelleri Musa’nın (a.s.) Kızıldenizi olsun istiyoruz, açılsın yollarımız. Denize düşsek bir balık bekliyoruz bizi koruyup kollasın diye. Her yarada kendimizi Eyyup (a.s.) sanıyoruz. Sahip olduğumuz özürler için cennet istiyoruz karşılığında başka nimetlere sahip değilmişiz gibi. Hasta olduğumuzda sabrettiğimizi düşünüp elde edeceğimiz hasılatı hatırlayıp seviniyoruz.
Oysa; Sabahlara kadar namaz kılan Allah Rasulü’nün (s.a.v.) “- Rabbine şükreden bir kul olmayayım mı?” sözünün sebebi üzerinde hiç akletmeyecek miyiz?…
Allah Rasulünün sadece şükür olsun için sabahlara kadar namaz kıldığı bu dünyada, bize düşen ne ola ki?
Kardeşin kardeşe dualarıyla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.