- 1392 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Aşk Kanamalı Bir Şiir Bedende
Damlanın yolculuğu toprağı aşarak tende huzura erer
Yaprak güneşte kavrularak bir gün er geç özüne döner
Sevda yağmalanmış bir ağrıdır, rüzgârında hüznü besler
Aşk kanamalı bir şiir bedende, kurgusuz filmlere benzer
Güneşin ılık kollarına üşüşürken insanlar, sen perdeleri kapalı bir evde yaman dirilişlerin ıslak tenine sokulurdun. Sesimin uzantılarına boş verip yaşanası sarılışlarla gün sürerdin doyumsuz bir dudağa. Aynı günün rüzgârı vururdu benim de göğsüme, üşürdüm ve bir düşünüşün vedalı sözlerini kendimle bölüşürdüm. Doğrulurdun sözlerim sana ulaşınca, gözlerin aşka tutulurdu yeniden, aniden güneş batar, üşümüş gönlünü o dağınık yatağa düşürürdün.
Deniz ellerini uzatıyordu, seni düşündüğüm ve uzakları düşlediğim anlarda. Ötelerde, lodosun karayele dönüştüğü gecelerde bağrıma sokulurdu ıslak gemiler ve unutulurdu yorgun bedenlerde dünden kalmış izler. Bir melodiye uzanırdı sonra ellerin, yüreğin derinlerine dalmak istediğim sığınak olurdu, yetişemezdin günaydınlarıma, şarkımız içimizdeki kahırları solurdu. Gül döşerdin kurumuş vazolara, toprağını arayan sözlerim içime dalgın bir gün olup otururdu.
Karanlığın yankısına düşünce gölgenin dokusu, dolardı odaya teninin kokusu. Tüketilmiş saatlerin gerilimi yürürdü yatağa, sözlerinin kapılarından bir yosma gibi süzülürdün. Damarlarındaki tüm birikintilerin kıpırtısıyla kapanırdın gövdenle pembe düşlere. Dünleri savar, yeni bir güne çizik atardın, yaşanmamış anların hatırına. Takvim yaprakları birikirdi oysa benim odamda, kırık bir sarılışla kendi bağımın eskimiş korukları gibi toprağa düşerdim.
Yoksul düşünüşlerin kriz sarmalında dudaktaki dişin izi kalırdı öfkenin ve çaresizliğin hıncıyla. Boşa sardığımız sevgi yumaklarının damarına kadın elleri dokunurdu sevdanın, karmaşık düşlerin dalgalarının durulmasını beklerken adam. Yollara vururdu kendini, sonuçsuz bir çabanın acıtan yaralarını sürekli kanatırken zaman, yalvarılar dökülürdü aşkın o an dudaklarından ve peş peşe yazılan kırılmışlıkların sahnesi olurdu o yoklukla geçen an.
Öfkemin sarsıntısıyla örselenen yüreğimi tıktım bir sandalın kirli kamarasına. Yasak dağılmışlıkların küreklerince çürümüştü içim, sensizlik kanyonları geçti sularımdan hissetmedin, sargılı bedenimin alabora dalgalarıyla geçti günüm, her dalga sendin oysa gülüm, bilmedin. Sevdanın tuzuyla ovarken özlemli bileklerimi, an sensiz dolaşan bir martıydı, çığlıklarını duymak istemezdin. Bir fısıltıyla döndüm kendime, neredesin diyemedin.
Kokusunu eskitmeye doyamadığımız öpüşlerin nemli dudağını özledikçe, yangın harlanır göğsümüzde. Bir sevginin bekleyiş çağrıları artınca yürek kafesimizde, öz titrer, sözün kilitleri atılır yaşam denizlerine. Sancının kıymığı acıtır bilesin ki yar, sevda gemilerinin halatlarını çözdüm, seferim var, aşkla kavrulan dudaklarına. Sal gönlünün asi sularını gecelerime, sürükleneyim istersen sevginin yüzyıl ötelerine sonsuza kadar.
Yastığında unuttuğun saçının bir telini bırak rüzgâra gülüm, aşıp kilometreleri bana getirsin diye diledim. Yankısız yolculukların harman vakitleri döndükçe, sabırlı bekleyişlerin saçaklarını mevsim buza dönüştürse de, sensizliğin miadı göğsümü delse de, ben sevdanın baharlarına seninle yürümekteyim. Avuçlarımdaki aşk sabrıyla, dudağımdaki duayla ve ruhumdaki şarkılarla seni, yalnız seni düşünerek günleri birbirine eklemekteyim. Bırak düşsün takvimlerden yapraklar. Sona ermeden içimdeki baharlar sen ruhumun dalgalarıyla her zemheride geleceksin rüyalarıma. Bir mutluluk ayeti düşecek göklerden her sabah ve ben senin sularında yıkanarak, senin yüreğinin damarlarından geçerek senin için sen olacağım.
Parmaklarıma hükmeden ruhumun çığlıklarıyla bir ateşin çevresine düşer gölgem, ağrılı düşünüşlerimin kıyılarında yürürken. Ardım sıra toplanan bulutlar rüzgârı yatıştıramadan yağmur ıslatır gönlümün toprağını. Yıkılmış ağaçların gövdesindeki anları sular denizlere taşır ve her aşk bir gün gelir küllere karışarak kendi öyküsüne girer. Dolup boşalan bir sevda meyidir yaşam gülüm, sensizlik var oldukça damakta buruk bir tat bırakarak kendini yeniler.
Yıldızlar üşüşüyordu soğuk göğüme ben sana türetilmiş sözler dizerken soğuk bir kayanın üzerinde. Kırık kahkahalarının esiriyken sen ve gözlerindeki bekleyiş notlarını dinlerken ben gözlerime fer arıyordum yaslı bir ayın şavkında. Dağ kendi rüzgârını alıp çekilmiş bak yalnızlığın koynuna, bulutların dansını izliyor ellerini göğsüne koyarak. Yapayalnız duruşundaki hüzünle, gönlündeki özünle bir düşünüşün kollarında aşkın damarlarını koruyor, gölgelere aldırmayarak.
Dilsiz bir geceye açılan kapılardan hislerini alınca içeri, sökülür yüreğimin ardından bakan ciğeri. Bir kapı, bir adam ve bir yürek vardır imdi hayatında, bulutların ardına saklanan ay duyar mı sensizliğe ettiğim isyanları ve hisseder mi bedenin bu gece dinginliğe ısıttığın arzuları. Burada gün batmadı henüz, gece dileklerinle iz bıraktın bilmeden, yaşamana kim engel olacak bakalım en delirmiş tutkularını.
Rüzgârın ilmeğine takılınca yüreğimiz, dudaklarımızdan dökülür en içli sözcüklerimiz. Süzülüşlerle hayata bağlandığımız, sökülüşlerle bin bir yerinden sevdaya eklendiğimiz ve çok uzaklara kilitlendiğimiz düşünüşlerin yangın mevsimlerinde yenilenmiş aşkların güncelerine akar yaşam kanımız, göçebe mutluluklarla, göğsümüzdeki yanmış notlarla yüzümüzü hayatın yaşlarıyla yıkarız.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Birini sevmenin santim santim yol alışını okudum sayenizde.. Şiir tadındaki hissedilerek kaleme alınmış yazınız oldukça uzun tutulması ve okuyan kişinin aşk tabirlerinizi birebir hissedip gözünde canlandırması biraz bu sebepten zorlaşmış... Lakin şunu belirtmeden de Geçmek istemem.. Aşkın seven biri üzerinde derinliği çok güzel ifade edilmiş ki nice yazarlar bu gibi bir anlatıma oldukça zor ulaşır.. Nacizane yorumuma son verirken.. Değerli yazarı.. Kutlar daha nice güzellikte Yazılarının Devamını dilerim.. Saygılarımla..