- 369 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖRTME
ÖRTME
Tandırlı ev ya da örtme. Oğulcuk’ta yufka ekmek, çörek yapmak için yapılmış mekanın adı. Kapısı, penceresi olmaz. Yeleken, havalı. Özellikle kış ekmeği yapılırken örtmeler çok şenlikli olur. Yufkalar açılır. Börekler pişirilir. Patlıcan,soğan patates... Bir de ekmek sonrası tandıra pancar vurulur. Bu, özel bir işlem gerektirir. Bu işlemi kısaca anlatıp sizi bilgilendirmek isterim. Çünkü çok severim buğulama pancarı.
Tarladan sökülüp getirilen şeker pancarı iyice temizlenir. Püründen, çamurundan arındırılıp yıkanır. Ağzı açık bir tenekeye doldurulur. Bu teneke 18 kg’lık yağ tenekesi olmalı. Pancar dolu teneke, tandırın ortasında açılan yere üst alt yapılarak konur. Ağzı aşağı gelmeli tenekenin. Sonra tandırın kapağı kapatılır. Bu işlem akşam yapılır. Sabaha kadar bu pancar nar gibi kızarır. Sabah çıkarılır teneke tandırdan. Pancarın buğusu üstündedir. Nar gibi kızarmıştır. Yeme de yanında yat olmuştur.
Bakiye abla niyetlendi. Bir tandırlık yaptıracak. Örtmesiz olmuyor. Yazın, güzün neyse de kışın olmuyor. Örtme dediğin biraz da geniş olacak. İçinde üç dört tahta ekmek yapacak, hamur yoğurulacak genişlikte. Tütmeyecek. Tüterse duman altı olur çalışanlar...
Emin amcama kalsa örtmenin hiç gereği yok. Boşuna masraf...Bakiye abla haline bırakmıyor. Edemedi, razı oldu. Damadı Resul Usta, bu işin erbabı. Resul Hoca, öğretmenliğinin yanı sıra bu işlerden anlar. Laf aramızda biraz ağır çalışır, ama temiz iş çıkarır.
Usta hazır da amele n’olacak? Bakiye abla yönlendirdi Emin amcamı:
“İmiin! Osman’ınan İrbaam’i çağar. Onlar da amele ossun la... Hadi bi gonuş uşaklarınan...”
Emin amcam içten içe sevindi. İşin içinde amelelik yapmak üstüme kalır korkusu var. Bundan kurtulmanın memnuniyetiyle hemen bir koşu gitti. Osman’la İbrahim’i bulup aldı, geldi.
Ekip hemen işe başladı. Yabancı yok. Osman’la İbrahim yeğeni emmimin. Ölçüldü, biçildi. Temel atıldı. Çamur hazırlandı. Temele bir iki sıra taş döşendi. İlk gün duvarlar adam boyu yükseldi. Bu arada Bakiye abla culuk kesmiş. Usta çalıştırıyor, kolay mı? Çay her daim hazır. İkramın bini bi para...
İkinci gün duvarlar tavan seviyesine ulaştı. İki amele Resul Usta’nın çamurunu, briketini yetiştiriyor. Emin amcam da su getiriyor. Çay servisi yapıyor. Bizim Osman bir türkü tutturdu gaba boydan. Emin amcamın huylandığı haller:
“Yavrım süs... Şurda gonu gomşu var. Gızları, gelinleri... Bi şiy diller soona. Bize yakışmaz.”
Osman sustu bir müddet. Sonra kaldığı yerden aldı. Emin amcamın burnu kızardı. Gözleri kan çanağına döndü:
“Osman, süs bak! Süsmessen siktir olun, gidin...”
İbrahim kıs kıs gülüyor. Resul Usta da...Osman kesti türküyü. Aradan pek geçmedi yine başladı. Emin amcamda şafak attı:
“Kurekleri bırakın. Tasınızı darağınızı toplayın. Sikdir olun gidin... Sizin yapdığınız iş batsın...”
Osman’la İbrahim işi bırakıp gittiler. Yakup’un kahveye oturdular. Kaldı mı Resul Usta’yla Emin amcam baş başa. Resul Usta iskelenin üstünde. Çamur istiyor. Briket verilecek. Emin amcam terin suyun içinde kaldı. Vaziyeti Bakiye abla gördü:
“Uşaklar n’icoldu İmiin?”
Emin amcam burnundan soluyor:
“Goğdum onnarı. Türku söylüyollar gaba boydan. Allah’a böyuk varmasın.”
Bakiye abla kızdı emmime:
“Allah hayrını virsin. Söylesinler bağalım. Bu örtme böyle bitmez. Git, bul uşakları da al, gel.”
Emin amcam baktı ki olacak gibi değil. Gitti, kahvede buldu iki kafadarı. Yalvar yakar oldu:
“Yavrım! Haklı olmasına ben haklıyım. Yine de özür dilerim. Gelin şu işi bitirek.” dedi. Osman’la İbrahim biraz nazlandılar. Sonra gelip işe başladılar. Emin amcam bir daha ortalıkta görünmedi. Taa ki örtme bitinceye kadar...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.