- 605 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
“Can Güneşim”
Hz. Hatice(ra) Resulullah’ı her görüşünde ilk kez görüyormuş gibi heyecanlanıyor, güzel sözlerle onu karşılıyordu; "Can Güneşim”
… Bugün ise evliliklerin temeli genellikle karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanıyor. Sevgi, kaynağını Allah sevgisinden almadığı için bu evlilikler, zamanla hem kadın hem de erkek için ıstırap haline geliyor yazık ki. Oysa evlilikte en dikkat edilecek şey; eşlerin Allah korkusunun ve Allah sevgisinin çok derin olması, takvası olmalı.
Kadın ya da erkek Allah’ı çok seviyorsa, Allah’tan çok korkuyorsa, Allah ona bir derinlik ve muhteşem bir güzellik verir. Bu, hem fiziki, hem de ruh ve ahlak güzelliğidir.
Karşısındaki insanda, o güzelliği yaşama arzusu uyandıran bir güzelliktir bu. İnsanın Allah aşkıyla coşmuş olan ruhu pozitif elektrik yayar; kadını ve erkeği etkileyici kılar. Asıl etki yaratan, güzel ya da yakışıklı olmaları değil, kalplerindeki Allah aşkının yansımasıyla oluşan güzelliktir; bu vesileyle sahip oldukları olağanüstü güçtür.
Sevgi, kaynağını Allah aşkından almalıdır. Zaten Allah gerçek sevgiyi, samimi iman sahibi kullarına yaşatır. Bu yüzdendir ki birbirleri olmadan yaşayamayacaklarını söyleyen çiftlerin sevgisi, bir süre sonra, şiddetli kavgalarla, karşılıklı suçlama ve hakaretlerle sona eriyor.
İnanan erkek cennette de birlikte olmak istediği kadınla, o derin sevgiyi birlikte yaşamak için evlenir. Cahiliye erkeği gibi çamaşırını, bulaşığını yıkatmak, yemeğini pişirtmek, ütüsünü yaptırmak ve birlikte olmak mantığıyla evlenmez. Bu düşünce kadın için oldukça iticidir.
Eşi kendisini ütü yapan, bulaşık yıkayan bir makine gibi görüyorsa, kadında sevgi, saygı ve aşk kalmaz, hatta gizli bir nefret meydana gelir. Başlangıçta birbirlerine çekici gelen yakışıklılığı, güzelliği artık göremezler. Evlilik karşılıklı azaba dönüşür. Kavgalar, lâf sokmalar, aşağılama ve hakaretler yaşanır.
Kadın ve erkek arasında, fiziksel farklılıklar nedeniyle- örneğin kadının güç gerektiren işler yapamaması gibi- bazı farklı sorumluluk paylaşımları olabilir. Ancak bunlar toplumun öngördüğü yemek, çamaşır, bulaşık gibi çok bilinen sorumluluklar değildir. Saydığım bu işleri erkekler de yapabilir. Dinin, bu anlamda, kadına erkekten farklı olarak yüklediği bir görev yoktur.
Bir makalede okuduğum, eşinden dert yanan bir kadının, “Muhammed’im olan erkeğin Hatice’si olurum” ifadesi çok ilginçti ve birçok kadının evlilikte yaşadığı durumu çok açık ortaya koyuyordu.
Muhammed’in Hatice’sindeki Güzel Örnek
Hz. Hatice(ra); Resulullah(asm)’ın ilk ve en sevdiği eşi. İçinde oluşan yalnızlık isteği ile, sık sık Mekke yakınlarında Hira mağarasına gittiğinde de eşine destek olan, ilgisini eksik etmeyen kutlu annemiz. O, gençlerin bile zorlukla tırmanabildiği mağaraya, yaşına, sıcağa, baskı ve sıkıntılara rağmen tırmanıp, sevgili eşine yemek ve su taşıyarak derin sevgi, saygı ve bağlılığını ispatlıyordu.
Hatice(ra) ilmi merak, kâinatı okuma ve hayatı anlamlandırma azmi içindeydi. O, her dönem nesne değil özneydi. Resulullah(asm)’a ilk emirler olan "Oku" ve "Uyar"ı muhatap alan ve uygulayan ilk kadın öğretmendi aynı zamanda. Bugün toplumun sisteminin koyduğu yalnızca “evlen”, “doğur”, “büyüt”, “pişir”, “yıka”, “temizle” gibi emirlerin muhatabı olan ve arta kalan zamanlarını ‘harcayan’, arkadaşlarıyla boş sohbetler yapan, geceler boyu dizi film izleyen ve saatlerce üzerine konuşan kimi Müslüman kadınlar için de örnek olmalı Hatice(ra)… O, İslam’a hizmet için yaşın, işin ve uğraşların mazeret olmayacağı mesajını veriyor, Muhammed’i gibi Allah için yaşayarak, O’nun “mümin müminin aynasıdır” hadisinin ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyordu.
Hz. Hatice(ra) Resûlullah’ın yükünü hafifletiyor, dilinden hoşlanmayıp karşı çıkılacak bir söz dökülmüyordu. Onun hissettiklerini hissediyor, onu tutkuyla seviyor, şefkatle koruyor ve onunla aynı mekânı ve yalnızca onu yaşıyordu. Kuşkusuz onun güzellikleri, Peygamberimiz (asm)’da da aynı incelik, fedakârlık ve vefa ile karşılık buluyordu. Kimi zaman içi coşkun bir nehir gibi akarken, huzur veren bir dinginlikle, adeta emerek O’nun üzüntüsünü gidermeye çalışıyordu. Hz. Hatice’nin bu özelliğini şu sözlerle dile getiriyordu Peygamberimiz(asm):
“Onun gönlünde hiç kimsede olmayan bir özellik vardı. İnsanın gönlündeki hüznü bir vakum gibi çeker alırdı.”
Bizler, evliliğe bakış açımızın nasıl olması gerektiğini, Kur’an’dan, Peygamberimiz(asm)’ın ve kutlu annelerimizin hayatından öğrenmeliyiz. Evlilik, Allah sevgisi ve hoşnutluğu üzerine kurulmalı; insan samimi olarak takvayı aramalı. Aksinde Allah mutluluk vermez.
Müminin evliliğinin amacı; Allah aşkından kaynaklanan tutkuyu yaşamaktır. Tutku, Allah aşkının insan ruhunda meydana getirdiği şiddetli hazdır. Mümin erkeğin seçtiği kadın, onun cennet arkadaşıdır; cennetteki eşidir.
Allah rızası için yapılan evliliklerde, derin bir şefkat, merhamet ve gerçek aşk vardır. Kur’an’da, cennetteki hayat tarif edilirken buna dikkat çekilir. Cennetteki eşler, “gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş ve tutkuyla bağlı" kadınlardır…
"Biz burada ebedi kalacağız. Biz sevimli ve mutluyuz. Asla üzülüp sıkılmayız. Başka aleme göçmeden hep burada kalacağız. Biz bu halimizden memnunuz ve herşeye razıyız. Hiç kimseye kızmaz ve öfkelenmeyiz. Ne mutlu kendilerine eş olduğumuz ve bize eş olan kimselere." [Gençlik ve Ölüm, s. 422-423]
Elif Nisa, Yeni Dünya/Hanımefendi Dergisi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.