ÖLÜ GELİN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ölü gelin…
Öyle güzeldi ki beyaz gelinliğin içinde… Bütün hayallerin aynı anda özlerinin önünde dizilisini izleyebilirdi tüm insanlık. Bir seslenişi bir manifestoydu adeta.
Gözlerinden akacak hala birkaç damla gözyaşı var gibiydi. Ellerinde ufak bir gelin buketi, sözlerinde ansızın kayboluveren bir hayat ışığı var gibiydi. Anlatmak ve söylemek istediği onca şey varken yine yüreğinin sesinden vazgeçti. Susmak bir çaresizliği veya bir çırpınızı egale etmekti… Slow ritimde çalınan bir piano parçasının dinlemenin verdiği dinlendirici hisle; içinden akıp giden o ılık akışı takip etti rüyalarında. Yapılacak milyon şey ve kaçılacak bir sürü yer varken; gözlerini kapadı, ellerini birleştirdi ve her zamanki gibi bütün o hislerin geçip gitmesini bekledi. Bir ömür boyu bitmeyecek bir bekleyiş olsa da fark etmezdi onun için. Çünkü bitebilecek bir hayatı ve kurulabilecek yeni hayalleri yoktu artık. O bir ölü gelindi…
Körpe düşlerinde birden fazla katili barındırıyor ve bir kemirgen gibi tüketiyorlardı onu. Ufacık bedeninde bir hayali yaşatabilmeyi umarak, başı dik ve ayakları yere basarak devam ediyordu hayatına. İnsanız ve ölüm bizim içindi her zaman elbet ancak ölmek için kadın olmak şart değildi. Ne var ki; benim vatanımda hep küçük kadınlara ölüm layık görülmüştü. Gencecik bedenine kendini sığdıramazken henüz; yepyeni bir hayatı doğurması beklenebiliyordu koca koca adamlardan. Ve onlar hiç anlamıyorlardı onun neden ölü bir gelin olduğunu. Hayallerine tutunamayacak kadar öksüzdü ve yetim… Bir anne olamayacak kadar küçük ve bir eş olamayacak kadar çocuk…
Yaşam; keşfedilmesi gereken bir olgudan ibarettir ömrümüzde. Nefes aldıkça şükrettiğimiz ve yaşadıkça öğrendiğimiz bir gizem haritasıdır. Ancak merhametli yüreklere sahip olanların görebildikleri bir anatomiye sahip olan aşk; acımasız benliğinde her zaman umut ve mutluluğu taşımaz ne yazık ki… Tıpkı ölü gelinlerimize getirdikleri gibi… Hangi bünye bedenen ve ruhen uygulanan bir dayatmaya boyun eğebilir ki. Direniş yaradılışımızın bir gerçeği iken bu hakkı gasp edebilen dikta beyinler nasıl hesap verebilirler. Mantığa aykırı bu yaşam tarzının bir açıklamasını ararken bulamadığım oysa bulmam gereken o dinsel bakış hangi kütüphanenin tozlu raflarında yer almaktadır şu an…
Elhamdülillah Müslüman bir toplumun içinde var olup bu katliamın baş rollerine seslenmeyi isterdim. Ne acıdır ki bunun imkanı yok. Çünkü o katliam sahipleri; yaratıcının bir harikası olan muhteşem resiflerin sakini, süngerler dahi; beyinlerini gayet güzel kullanabilmekteler. Üremenin yegane koşulu kadın; bir böcek muamelesi görürken bir çok yerde neden bu sessiz duruş… Bunca yıldır…
Kadın ne bir köle, ne bir evlat makinesi ne de cinsel bir objedir… Kadın sizleri bu dünyaya getirebilecek kadar cesur, tüm acılara ve dayatmalara katlanabilecek kadar dirayetli, yapılan tüm zulümlere karşı sizler için boyun eğecek kadar merhametli ve hakkını helal edebilecek kadar sevgi dolu iken ödeyemeyeceğiniz kul hakkına nasıl olurda cesaret edebilirsiz. O bir ana ve cennet onun pamuk ayakları altında…
Evet; ölü geline gelirsek;
Yaşamak; bir ağaç gibi hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine…
Yaşayabilmeleri için, yaşayan ölü gelinlerimize…
FMÜ
YORUMLAR
Anlamlı bir konuydu ve uzun süre de güncelliğini koruyacağa benziyor. Sizi ve biz okuyucuları ne kadar acıtsa da bu durum yaşamın realitesi bunlarla örülü maalesef. Savaş ile göçler, geri kalmışlık ile zorbalık kadını daha çok vuruyor.Öyle ki kadınları kaçırıp pazar yerinde satacak kadar arsızlaşıyor erk zihniyeti. Yüreğinize sağlık değerli kalem dostu....