- 645 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
TÜRK TOPLUMUNUN YAZMA VE YAZARLIĞA KARŞI TUTUM VE DAVRANIŞLARININ TESPİTİ VE BU TUTUM VE DAVRANIŞLARA YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Binlerce yıl önce, yazma ve yazarlığın kıymeti bilinirken, toplumumuzda yazma ve yazarlığa verilen değerin çok alt düzeyde olduğu aşikârdır.
Duygu, düşünce ve fikirlerin kalıcı bir hale gelmesi amacıyla, birtakım sorunları ortadan kaldırma, rahatlama, akademik çalışmalar yapma, iletişim sağlama, edebî bir haz alma gibi birçok işlevsel özelliği olan yazma ve yazarlık, Avrupa ülkeleriyle veyahut bilim dilleriyle dilimiz karşılaştırıldığında geri planda olduğu; kendini yazılı olarak ifade etme becerisi, bilimsel çalışmalar, literatür çalışmaları, atıfta bulunma, alan yazın taramalarında görülmektedir. Bu durumun başlıca nedenleri eğitim-öğretimdeki plan-programa, dersteki uygulama yetersizliğine, velilerin yazmada örnek olmamasına bağlansa da, bu durumun bu boyutu aştığı ve toplumsal bir hastalık yönünde seyrettiği şüphesiz ve görülemeyecek bir nitelikte de değildir.
Dört dil becerisine bakıldığında, en az kullanılan dil becerisi yazmadır. Yazma, diğer dil becerileri kadar kullanılmasa da hayatın her aşamasında önemli bir yer teşkil ettiği ve hayatın her aşamasında önemli bir yer teşkil ettiği bilinmesine rağmen, bu durumun önemsenmeyip geri planda bırakıldığı bir gerçektir.
Bu sorun edebiyat açısından ele alınacak olursa, Nâmık Kemal’in “Edebiyatsız bir millet, dilsiz insan kabilindendir.” sözü taşı gediğe oturtacak bir mahiyettedir. Namık kemal bu sözüyle; bir milletin varlığını oluşturmuş olduğu edebiyata bağladığını, geçmişle gelecek arasında köprü vazifesi göreceğini, geçmişteki toplumun yaşayış biçimlerini ayna gibi aksettirecek bir görevi olduğunu, geçmişle gelecek arasında oluşacak dil değişiminin zenginliğini ortaya koyacağı, bulunulan dönemin dil yapısı hakkında bilgi vereceğini dile getirmektedir. Bu kadar fevkalade özelliği muayyen olan yazma veyahut yazarlığa neden intibak edilmiyor?!...
Bu soruya, soruna nihai bir cevap bulmak/vermek pek mümkün değildir. Ancak birtakım belirtilerini neşretmek mümkündür. Bu belirtilerden bazıları:
• İnsanın kendi duygu, düşünce ve fikirlerini rahat bir şekilde yazıyla belirtecek durumda olduğunu hissetmesi.
• İnsanın konuşma ve dinlemeyle günlük hayatını sürdürebilecek düşüncesinin yerleşmesi.
• Kişisel gelişimi, basılmış eserleri okuyarak gerçekleştirmeye çalışması.
• Yazmanın zor bir uğraş olduğu düşüncesi.
• Zaman ayırmama veya ayıramama.
• Bir sektör olarak düşünülmesi ve iş bulma imkânlarının kısıtlı olması.
• Ve en önemlisi toplum tarafından hor ve boş iş olarak görülmesi gibi belirtiler yer almaktadır.
Son belirti dışındakilere bakıldığında, bireyden kaynaklanan birtakım sorunların olduğu görülmektedir. Ancak son belirtiye bakıldığında toplum tarafından yadırganan, hor görülen, eleştirilen, boş bir iş veya uğraş olarak görülen buna ek olarak zaman kaybı olarak nitelendirilen bir durum söz konusudur. Böyle bir ortamda baskın gelen belirti, ne yazık ki sanat, kimine göre zanaat olarak kabul edilen toplum kaynaklı olanıdır. Yazma ve yazarlığa karşı, yukarıda bahsettiğimiz belirtilerde, toplum kaynaklı bir ağırlığın olması, yazarlığı geri plana attığı gibi toplumun pragmatist düşünürleri arasında da pek de mühim bir yere konulmamaktadır.
İnsanın kendi duygu, düşünce ve fikirlerini rahat bir şekilde yazıyla belirtecek durumda olduğunu hissetmesi, insanın konuşma ve dinlemeyle günlük hayatını sürdürebilecek düşüncesinin yerleşmesi, kişisel gelişimini basılmış olan eserleri okuyarak gerçekleştirmeye çalışması, yazmanın zor bir uğraş olduğu düşüncesi, Zaman ayırmama veya ayıramama, bir sektör olarak düşünülmesi ve iş bulma imkânlarının kısıtlı olması gibi belirtilerin çoktan aşılıp toplumun baskın olduğu belirtinin etkisiz bir vücut haline getirilmesi gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilebilmesi de için birtakım çalışmaların ciddi bir boyutta yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalardan bazıları aşağıda verilmiştir:
• Yazma ve yazarlığın öneminin her aşamada kavratılması.
• Eğitim-öğretimin her safhasında yazma ve yazarlığa yönelik çalışmaların yapılması.
• Ebeveynlerin çocukluktan itibaren, çocuklarıyla birlikte yazma ve yazarlığa örnek olması.
• Edebiyat, kültür-sanat ve yazmanın boş bir uğraş olmadığı bilincinin yerleştirilmesi.
• Okul, dernek, topluluk ve sosyal faaliyetlerin geniş olduğu alanlarda, pekiştirici birtakım yazma ve yazarlık çalışmaları veya ödüllü yarışmaların yapılması.
• Aynı amaç etrafındaki yazarların bir araya gelip bilgi alışverişi ve bazı ortak çalışmaların yapılması.
• Edebiyat, kültür-sanat alanında; dergi, fanzin, internet, radyo ve televizyon gibi yayın ve yayımların yapılması gibi çalışmalarda, toplumda az sürede birçok şeyin gözle görülür nihai bir değişim ve gelişim olacağı aşikârdır.
İbrahim BAKIR
YORUMLAR
Yaşım kemale erdi.
Unumu elemiş, eleğimi asmışım.
Emekli olmuş, uzun yıllardır özlediğim rahat ve sakin hayatıma kavuşmuşum.
45 yaşından sonra farkına vardığım yazma becerimi,
peyce bir hikaye kaleme alarak kendimce ilerletmişim, geliştirmişim.
Ama, destek vermesi gerekirken,
her fırsatta bu yazma konusunda bana köstek olmaya çalışan bir eşe sahibim.
Başka ne yazayım buraya,
nasıl bir yorum getireyim bu güzel çalışmaya?
Canlı örnek karşınızda efendim.