Metro Nedir?
Bir çoğumuz bizzat görüp tecrübe etmiş olmasak ta yine de “Metro” nedir biliriz. O kadar yabancı filmi boşuna mı izledik bunca zaman…
Hiç olmadı internetimiz var… Metro nedir? Diye yazdığımızda ortak tanımın "YER ALTI TRENİ" olduğunu görürüz.
Durum böyleyken, İzmirlinin dilinde “Metro” olarak yer etmiş olsa da,
yer altı ile alakası olmayan İzban’ a ilk kez binen garib gurbetçilerin kafası karışıyor haliyle...
Soruyor eşine;
“Metro ne?... Bu tren değildir?”
Garibim eşi de madem ki hanımı uzman olarak fikrine başvurmuş yetersiz bir görüntü sergilemek olmaz. Karizma çizilecek.
Haliyle bir cevap vermek zorunda hissediyor kendini;
“Adı trendir… Fakat ismen Metro diyorlar”
...
Hanımcağız kafasında olayı netleştirmek için yine soruyor;
“Metro değildir yaniii?”
Cevap;
“Yani yok! Tren değildir…”
Cem Yılmaz’ ın kulakları çınlasın;
Faruk Eczanesiiii????
.....
“Faruk Kıraathanesi olabilir mi?”
* * * *
Metro demişken, Üçkuyular Metrosu’ nda şahit olduğum bir hadiseyi de aktarayım;
Sabahleyin hınca hınç dolu olan Üçkuyular Metrosu’ nda iki bayandan biri diğerine diyor ki;
- Hanımefendi... ııhh! Şu saçlarınız... Ağzıma giriyor...
Karşı tarafın yüzündeki ifadeyi anlatmaya bu satırlar yetmez de cevabı;
- Farklı söyleyebilseniz bari...
O bakışları görünce,
300 Spartalı filmini izliyor gibi oldum bir an...
YORUMLAR
Teşekkür ederim değerli katılımınız için...
Haklısınız! Özü itibariyle raylı sistem. En bilinen tanımıyla da TREN...
Fakat bu kısa anekdotta benim asıl değinmek istediğim husus
Tren nedir?
Metro nedir?
Aradaki farklar nelerdir?
vb. değil...
Toplum olarak bizim kendimize has bazı yönlerimiz var... Ki bunları başka bir toplumda görmek mümkün müdür bilmiyorum.
Örneğin biz, sonuç odaklı bir toplumuz. "Hatice' ye değil, neticeye bakarız"
Bu nedenle de ayrıntılara dikkat etmeyiz.
Teferruat boğar bizi...
"Sadede gel" deriz hemen...
Ben de meramımı anlatabilmek için hemen sadede geleyim ve şöyle misallendireyim olaya bakışımı;
Özellikle ilk ve ortaokul yıllarımda çok başarılı ve zeki bir öğrenciydim.
Karizma tavan yapmıştı yani...
Hâl böyle olunca her şeye maydanoz olma yetkinliğini görüyordum kendimde...
İşte o yıllarda ilkokul 3.veya 4.sınıtaydı sanırım.
Derste, Fadime isimli bir arkadaşım öğretmenimizin anlattığı konu ile ilgili olarak;
"Öğretmeniiimmmm! Camiye neden cami demişler?" diye bir soru sormuştu.
Bunu duyar duymaz, her hususa aklımın yetebileceğine inanan ben;
"Sana neden Fadime demişlerse Camiye de o yüzden Cami demişler... Bu da soru mu şimdi?" diyerek öğretmenden önce atlamıştım konuya hiç düşünmeden.
İşin ilginç yanı öğretmenimizin de herhalde ilaveten yapabileceği bir açıklaması yoktu ki
benim verdiğim cevapla kızcağız sus pus yerine oturmak zorunda hissetmişti kendini mahçup bir şekilde...
O günden sonra bu konu üzerinde hiç durup düşünme gereği de hissetmemiştim.
Taa ki yıllar yıllar sonrasına kadar...
Camide olduğum bir gün, cami içinde konuşuyor olmalarına sinirlendiğim için tam arkamda oldukları halde, öfkemi, sinirimi taşırmamak için yüzlerine bakmayı istemediğim ve seslerinden yaşlı olduklarını tahmin ettiğim iki kişinin konuşmaları esnasında aynı soru kulağıma çalındı;
"Camiye neden cami demişler?"
Hayat, ne kadar hayret verici ne kadar garib bir süreçtir.
O güne dek unuttuğum şeyi bir anda yeni yaşıyor gibi hatırladım.
"Al işte!" dedim içimden... "Bir Fadime daha..."
Diğer kişi;
"Allah' a ibadet edilen yere cami denir" Başka neden olacak ki
Tarzında bir şeyler söylemişti yanlış hatırlamıyorsam…
Beriki izah etti;
Cami, ismini dört büyük meleğin baş harfinden alır
Cebrail,
Azrail,
Mikail,
İsrafil…
Ha bu hakikaten böyle midir yoksa tesadüf mü etmiştir bilemiyorum.
“Bilemiyorum” diyorum çünkü artık bildiklerimden o kadar da emin olmamam gerektiğini
Ve bilmediğim konularda biliyormuş gibi davranmamın beni yüceltmediği…
Bilakis küçük düşürdüğünü ve cahil konumuna soktuğunu anladım çok şükür…
Hatta “Anladım” demem isabetli olmaz; “Hayat başıma vura vura öğretti!” desem daha doğru olur…
Bilmiyorum demek ne büyük erdem ve ne büyük rahatlıkmış…
Cem Yılmaz’ ın kulaklarını da bu nedenle çınlattım ki kendisi bu hususu çok hoş işlemiş ve
Çok isabetli bir tespit yapmış toplumumuzun bu yönü ile ilgili olarak…
Artık “Doğan görünümlü Şahin” olmak yerine “Şahinim” diyebildiğim için mutluyum…
Saygı ve Selam ile…
halimkok tarafından 3/25/2015 4:13:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ben yakın zamanda İzmir'deydim. İzban'a bindim epey. Trendeki ses kaydı zaten 'tren' diyor. ''Tren Aliağa yönüne gider''. Halkapınar aktarmasında, Konak'a gelmek için binilen araca o zaman metro diyebiliriz. Yer altından gidiyor. İstanbul'da da havalimanına giden trene metro diyorlar... :) Biraz karışık bir durum. Tramvay filan da trenden daha hafif ve otobüssü ray aracı oluyor. O da yerin dibinden giderse metro olur. Araç olarak birbirlerinden farkları da yok gibi.