- 809 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KEKLİK...
Meleklerden melek annem, çocukluğumuzdan itibaren biz kardeşleri etrafına toplar, insani değerlerin ve güzelliklerin hiç bir karşılık ödenmeden yani parasız, bedava olduğunu bizim anlayacağımız dilde anlatırdı bir masal gibi o kuş uçmaz kervan geçmez sınır köylerinde. Kendisi hem çok genç ve dolayısı ile deneyimsizken üstelik.
Belli ki bu özellik de Yaratanın bir lütfuydu insanoğluna. Birbirinden farklı üç ayrı karaktere sahip olan kardeşlerden ben, o günlerden bu günlere “dünyada bütün güzelliklerin bedava olduğu” inancını yüreğime ve aklıma öylesine kazımışım ki hemen her inancımda olduğu gibi. İşte bu bu konuda da hiçbir değişiklik olmadı hayat rotamda bu güne değin.
Bu nedenle oldum olası insanların olduğu gibi örtüsüz ve gerçek yüzleriyle görünür olmalarından yanayım. Ama nerede…
Samimi doğal içten dürüst ve ahlak sahibi olanlarına rastlayabilmek bir mucize sayılıyor artık. Siz bakmayın yazıp çizdiklerine. Kalemlerinin ve dillerinin kıvraklığına. Karakterleri ve yaşamaları bambaşka oysa. Gerçek yüzleriyle tanısanız aklınızı yitirebilirsiniz şaşkınlıktan. Bu nedenle de bir çoğu insanlarla yüz yüze gelmekten kaçınırlar. İşlerine nasıl geliyorsa öyle görünürler. Mahyaları sahtekarlık yalan acımasızlık ve bencilliktir alabildiğine.
Geçenlerde bir yazımda bu cümleyi kullanmıştım yine. Gelen yorumlar arasında verilen selamın bile karşılıksız alınmadığı zamanımızda, benim bu inancımın tatlı bir düş, hatta romantik bir devrimcinin saf bir ütüopyası olarak algılanmıştı.
Kendi açılarından haklı olabilirler. Ne diyebilirim ki.
Bunca maddi ve manevi çıkarcı, hasta ruhlu ve başsız güruhun arasında böylesi bir avuç insanın güzelliklere açtığı kapıdan içeriye girebilmeyi isteyen olur mu dersiniz. Bu güzellikler bedava bile olsa.
Aksi bir anlamda bedavacılığın dünya rekoru kırdığı toplumda işsizlik maaşı da bu doğrultuda yüzde 65 artmış şu sıralar.
Oysa Küba’da devletin verdiği işsizlik maaşı, ki o da çok kısa süreliğine bizim paramızla yalnızca 50 TL imiş. Toplumun diğer gereksinimlerini A dan Z ye devlet karşılıyor. Ve her bireyin yeteneğine becerisine göre yaptığı bir işi mutlaka var. Herkes mutlu ve huzur içinde yaşıyormuş bütün güzelliklerin bedava olduğu bu ülkede işte bu nedenle de.
Kainatın yaratılışına. Doğaya. (İnsanlık alemi hariç.) Halk edilen onca canlı varlığa şöyle göz ucuyla baktığımda bile ben kendimden geçiyorum. Hepsinin önünde secde ediyorum. Ve Yaradanı’ nın varlığını seyre dalıyorum. O Işığın nurunda yanıp tutuşan bir deli pervaneye dönüyorum büsbütün..
Sabahın seherinde uyanan toprağın çıtırdısını. Bir çiçeğin topraktan fışkırmasını. Kokusunu. Bir serçenin cıvıltısı. Bir dağın yüce görkemini. Denizaltının akıl durduran görüntüleri başka türlü nasıl izah edilebilir.
Yarattığın ve hissetmemi sağladığın bütün bu bedava güzellikler için sana sonsuz ve sınırsız hamdüsenalar ediyorum Yaradanım.
Hele ki yaptığınız her eylemde verdiğiniz her emek ve çabada adınızın sevgi takdir güven ve hoşlukla anılması. Yıllar geçse de size rastlayan anne –çocukların ellerinize sarılıp öpmelere kalkışmaları. Sizin de Gönüllerde bıraktığınız izleri sürdürdüklerini görmeniz nasıl bir kazançtır Ya Rabbim..
*
Doğaya hayvanlara ve Türk Sanat Musikisine ölüp bittiğimi bir gerçek.
Askeri bir müzik derneğinin üyesi olarak 5 Mayıs’ta bir konserimiz var.
Ben de kendime naçizane seslendirmek için. Sözleri Faruk Nafiz ÇAMLIBEL’e ait olan, çok sevdiğim bir türküyü seçtim.
Keklik dağlarda şağılar
Yavrum diyen diyen ağlar
Günden güne yansa dağlar
Görenlerin bağrı yanar
Ağlarım ben kekliğime
Seherde öten bülbüle
İpeklenmiş tüylerine
Yanaktaki benlerine
Ağlarım ben kekliğime
Keklik bizden uzaklaştı
Yolumuz sarpa dolaştı
Hünkâr kal’asını aştı
Belki yavrusuna kavuştu
Keklik küsme barışalım
Yuvamıza kavuşalım
Senden ötmek, bizden gitmek
Yolumuzda ağlaşalım.
KEKLİKLER VE ÇAGILAYAN SESLERİ…
Müstesna bir sesin bir güzelliğin “çoğunluğa zarar veriyor” düşüncesiyle katledilmesinin bir hikayesini nakletmeden geçemeyeceğim maalesef…
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapar ve Kuşlar Çarşısı’nı gezintiye çıkar. Tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklerin üzerindeki varaka ilişir. "Tane işi, satış fiyatı 1 altın" yazıyor.
Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişah satıcıya döner ve, "Hayırdır" der. "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu ise 300 altın?"
Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" der.
"Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekler.
"Bunu satın alıyorum. Al sana 300 altın..." der padişah.
Hemen oracıkta kekliğin kafasını kopartır.
Satıcı şaşırır.
"Be adam! Ne yaptın sen? En maharetli kekliğin kafasını koparttın" diye dövünür.
"Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bu gibilerin akıbeti er ya da geç budur"
Siz ne dersiniz…
Ben bu türküyü okurken ne hale geleceğim işte onu bilmiyorum.
YORUMLAR
Keklik de enfestir,yani .Sultana gelince sadece elinde çekiç ve çivi olan biri her işi çivi çakarak çözeceğini sanır,çakar çakar durur sonuçta yanıldığını anlar keşke her şey ak ve kara gibi açık olsa ama hayat gri
tonlarda yaşanır durur,selamla.
Keklik de enfestir,yani .Sultana gelince sadece elinde çekiç ve çivi olan biri her işi çivi çakarak çözeceğini sanır,çakar çakar durur sonuçta yanıldığını anlar keşke her şey ak ve kara gibi açık olsa ama hayat gri
tonlarda yaşanır durur,selamla.
Doğayı kendimize benzetirken, ne keklik bıraktık ne sülün...
Yine de av malzemeleri satan dükkanlar vardır hâlâ...
Sizin serzenişte bulunduğunuz insanlar imgesi olabilr, o dükkanların müşterileri...
Şimdi de, geriye 'kafası koparılacak' olanlar kaldı, neden demeyelim?...
İhaneti böyle de anlayabiliriz işte...
Doğaya düşmanlık edenler bunu hak ediyorlar, diyelim son olarak...
Teşekkürler...
Tebrikler...
DEVRİM DENİZERİ
Sağ olun. Esenlikler.
Hikaye çok ilginçti.
Resmen ürkütüyor insanı.
Padişaha,
haklısın demek de,
haksızsın demek de gelmiyor içimden.
Bu türkü etkinliği gerçekten çok hoş bir durum.
Keşke bizlerin de öyle imkanlarımız olabilse.
Burada,
bu sakin yurt köşesinde,
bulabildiğimiz tüm etkinlikleri takip etmeye çalışıyoruz eşimle.
Elimizden ancak bu kadar gelebiliyor.
İnsanların,
yazdıkları ile, gerçek ruh halleri gerçekten değişik.
Bazıları var,
klavye başında aslan kesiliyorlar. Aslında her biri pısırık insanlar.
Bazıları var,
cümlelere dans ettiriyor.
Benim naçizane düşüncem şu;
bu sanal dünya,
insanın içinde yaşayan gerçek kişiliğini ortaya çıkarıyor.
İyi ve kötü yönleri ile.
Ve,
onları buradan tanımak daha kolay gerçek hayata göre bence.
Kelimelerin sihrine inanmak gerek.
DEVRİM DENİZERİ
Yazık ki...
İyi ki varsınız.
Selamlar.