- 565 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
beynin bir oyunu
Beynin bir oyunu
Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu tam olarak ben de bilmiyordum. Her yer zifiri karanlıktı. Tam o anda aklımdan burayı nasıl aydınlatabilirim diye düşünürken bir yıldız parlamaya başladı ve ben ortalığı tam olarak göremesem de bir şeyleri fark edebiliyordum.
Ortalıkta pek fazla bir şey yoktu aslında bomboştu sadece labirentlerle doluydu. Nereye ve nasıl gideceğimi bilmiyordum. Önüme bir engel çıksa nasıl mücadele edeceğimi de bilmiyordum ama burada kalırsam da tehlikelere karşı kendimi savunamam ve açlıktan ölebilirim. O yüzden yürümeye başladım. Yavaş adımlarla ve ortalığı kolaçan ede ede. Çünkü hiç bilmediğim bir yerdeydim. Aslında o kadar da korkunç bir yer gelmiyordu bana ama tehlikelerin ne olduğunu tam olarak da bilmiyordum. O yüzden adımlarımı daha da yavaşlattım. Labirent duvarların çok eski olduğu kullanıldığı taşlara ve üzerinde artık solmuş, kurumaya yüz tutmuş sarmaşıklardan belli oluyordu. Hala yürümeye devam ediyordum ve yol ayrımına geldim. Yol ikiye ayrılıyordu ya sağa gitmeliydim ya da sola… nasıl karar verecektim bilmiyordum. Ben de aydınlığın fazla olduğu yönü yani sağ tarafı seçtim, yürümeye devam ettim. Yürüdükçe ışığa yaklaştığımı ve sıcaklığın biraz daha arttığını hissediyordum. Bunda bir iş var diye düşünüyordum ve düşüncelerimde de yanılmamıştım. Labirentin duvarları lav motorları yerleştirilmiş. Belli bir süre de alevler yükseliyor sonra ise kayboluyorlardı. Aralarında belirli saniyeler ve aralıklar vardı. Geçebilirdim aslında hatta geçmeliydim çünkü başka çarem yoktu. Birinci alevin önene geldim derin bir nefes aldım sonra kaç saniyede bir alev püskürdüğünü hesapladım sonra ise seri bir adımla oradan geçtim. Sıra diğerlerine gelmişti aynı serilikte onları da geçtim ve ağır adımlarla yürümeye devam ettim. Ama kendimi tehlikelere karşı savunacak bir şeyler bulmalıydım o anda gözüme duvardaki sarmaşıklar takıldı. Sarmaşığın sert dallarından biri kopardım hem kendimi koruyacaktım hem de bana destekçi olacaktı. Yürümeye devam ediyordum hem de düşünceler içindeydim. Nasıl ve niçin buradaydım, kim getirmişti beni buraya? Hep bu sorular vardı aklımda. Düşün düşün bir sonuca varamıyordum ben de düşünmeyi bıraktım ve dikkatimi labirente verdim. Buradan çıkmak zorundaydım. Yürümeye devam ediyordum. Adım attıkça duvarlarda bir şeyler belirmeye başlıyordu. Sevdiğim insanlar sağ taraftaki duvarda beliriyordu. Tek tek hepsinin fotoğrafları ve isimleri yazılıydı ; Ayşe, Fatma; Ali, Ömer vb. diye devam ediyordu. Sol tarafta ise sevmediğim ya da bir sebepten dolayı konuşmadığım kişiler vardı ; Tuba, Samet, Mehmet vb. diye gidiyordu burası. Resimler bitmişti bense yürümeye devam ediyordum tam da o sırada bir ses işittim. Sesin olduğu tarafa doğru yöneldiğimde ise bir televizyon ve hayatımdan kesitlerden oluşmuş bir video oynuyordu. Biraz seyrettikten sonra ise yolunma devam etmiştim. Labirenttin sonu yaklaştığıma dair bir his vardı içimden ve içimdeki ses öyle kuvvetliydi ki adımlarımı hızlandırmıştım neredeyse koşacaktım. Evet labirentin sonuna gelmiştim. Labirentten çıktım da ise kendimi görüyordum. Hayal miydi kabus muydu? Anlayamadım tam olarak ben den iki tane vardı.
Tam o anda bir ses işittim. Alarm çalıyordu, sessin şiddetiyle kendime geldim. Gördüğümün rüya olduğu ise kendime geldiğimde anladım ama etkisinden bir mühlet kurtulamamıştım. Sonra rüyayı çözdüm o labirent benim beynimdi gördüklerim ise beni mutlu eden ya da üzen kişiler ve olaylardı. Şunu anlamıştım karmaşık bir beynim olsa da oradan çıkabileceğim duygu ve sevgim vardı.
YORUMLAR
Beynin bir oyunu
Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu tam olarak ben de bilmiyordum. Her yer zifiri karanlıktı. Tam o anda aklımdan burayı nasıl aydınlatabilirim diye düşünürken bir yıldız parlamaya başladı ve ben ortalığı tam olarak göremesem de bir şeyleri fark edebiliyordum.
güzel yazınızı kutlarım
kaleminiz daim olsun
saygılar...