- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR CAN BİR FİDAN
Haber geldi gecenin bir vaktinde… tüm hazırlıklar tamamlanmış bütün taneciklerin yeryüzüne ineceği ince bir fısıltıyla tüm yağmur bulutlarını sarmıştı. Ne kadar zaman olmuştu yeryüzünden buharlaşıp gökyüzüne yükselişimiz ve bir daha toprağa inemeyişimiz. Günlerce hedefsiz bir şekilde rüzgârın keyfince maviliklerin içinde başıboş vaziyette dolaşmışlar; gökyüzü bir türlü kapanmamış hisse boğulup yağmur tanelerini yeryüzüne indirmemişti. Herkes mahzun ve kederle beklemekteydi. Ömrünü yeryüzü ile gökyüzü arasında mekik dokuyarak geçiren tecrübe ile yoğrulmuş tanecikler fısıltı ile konuşuyor bu fısıltıları işiten ama anlam veremeyen yeniyetmeler ümitsizliğe kapılıyordu. Her akşam yağmur gözcüleri bulutların onları bırakacağı haberiyle heyecanlanıyor ama bir süre sonra yine bir rüzgârın beşiğinde sallana sallana meçhule doğru yol alıyorlardı.
Gökyüzünde hal böyle devam ederken yeryüzünde hayat kaldığı yerden devam ediyordu. İnsan denen varlık bilinçsizce orman alanlarını yok ediyor yerine nefes almayan betonarme binalar inşa ediyordu. Şehirler artık nefes alamaz hale gelmişti. Betonlar arasına sıkışmış insanlar çıkış yolu arıyor milyarlarca lira dökerek araştırmalar yapıyor dünya dışında yaşama alanı olabilecek yerler arıyor, buhran büyüyor keşmekeş büyüyor hırs, öfke, kin ve nefret büyüyor ama ağaçlar azalıyor doğa günbegün tükeniyordu. Son ağaç kesildiğinden beri tek damla düşmemişti Yeşilkent’e. Bir zamanlar adı ile müsemma bir şehirdi Yeşilkent. Geniş bir vadide kurulmuş çevresi sıkı ormanlarla kaplı bilindik bir Anadolu coğrafyası. Toprağı bereketli, insanı sımsıcak sevgiyle çekip çevreleyen bir muhitti buralar. Bire bin veren toprakları işleyen onlarla hemhal olan köylüler hayatlarını toprağa adamışlardı. Toprak onlar için her şeydi yaşamın ta kendisi… Evvelin bu aylarda köy kahvesinde tevellüde ayrılanlar oturur bir iki yarenlik eder ve evlerinin yolunu tutar şehrin gençleri, çalışanları gününü -hele bu aylarda- toprakta geçirir çalışmaktan evin yolunu zor bulurlardı. Artık şehre eskisi gibi yağmur yağmıyor tarlalar kuru, ürün veremiyor insanlar bezgin mutsuz ve alabildiğine öfkelilerdi.
Bu elim durumu fark ettiklerinde son ağaç da kesilmiş buhranın büyüdüğünü ve geleceklerine kara bir kabus düşmüştü. Ormanlık alanların azalması, yağmurların azalmasına, suyun azalmasına, toprak veriminin düşmesine ve gitgide artan çölleşme sonunda doğanın sonunu getirecekti. İnsanlardan bazıları bu acı gerçeği görüyor tüm insanlığa sesleniyor ve bu gidişe bir dur denilmesini gerektiğini hançereleri yırtılırcasına dile getiriyorlardı. İnsan bilinçlenmeli, toplum bilinçlenmeli ve tüm insanlık bu bilince sahip olmalıydı. Yeşilkent sakinleri “Bir Can Bir Fidan” projesi ile örtüsünü kaybetmiş toprağa yeniden bir örtü kazandırmaya karar verdiler. Yediden yetmişe herkes fidan dikme telaşına düştü. Bu fidanlar onların, çocuklarının, insanlığın birer kurtarıcısı olacaktı. Orman örtüsü yeniden toprakla buluşacak, erozyonun önüne geçecek yağmur bulutlarını cömert bir davetle yeryüzüne çağıracaklardı. Yeryüzünde yaşam eski haline dönecek tabi ki bunun gerçekleşmesi için gerçek bir gayret ve zaman gerekecekti.
Haber geldi gecenin bir vaktinde… Bulutları bir heyecan dalgası sardı. Fısıltılar çoğaldı kulaktan kulağa saniyeler içinde yayıldı. Hemen herkes sevinçle son hazırlıklarını yaptı. Evet, vakit gelmişti. Hasret sona erecek gökyüzü delinecek bulutlar taneciklerini yeşilin olduğu her yere gönderecekti. Toprak su ile buluşacak o yine bilindik koku etrafı saracak yeryüzü neşelenecek ve bu neşe insanlığa sirayet edecekti. Her bir damla bir toprak zerresi ile buluşacak ezelden koyulan kural yine eskisi gibi işlemeye devam edecekti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.