- 1274 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
ABESLE İŞTİGAL
Çanakkale Zaferini kutladığımız günlerde karşımıza çıkan en önemli can sıkıcı durumlardan birisi de yukarıdaki tablodur.
Bu tablo ya Çanakkale Zafer haftasında ya da Kürtler ‘’ Çanakkale’de bizim dedelerimiz de savaştı’’ iddialarında bulunduklarında sık sık karşımıza çıkar.
Kısa ve öz olarak bu tablo ile verilmek istenen mesaj şudur: ‘’ Ey Kürtler ! Sizin dedeleriniz Çanakkale’de öyle abarttığınız kadar şehit vermemiştir. Dolayısıyla da Türkiye sizin değil bizimdir.’’
Bu tablodaki şehit sayılarının doğru ya da yanlış olduğu üzerinde durmayacağım. Direkt olarak verilen tüm rakamları doğru olarak kabul edelim ve tablonun ya da bu tablo ile verilmek istenen mesajın yanlışlığı üzerinde durmaya çalışacağım çünkü. Konum bu anlayacağınız.
Yukarıdaki tabloda sarı renkli şehirler Kürtlerin yoğunlukla yaşadıkları illermiş (!) Adıyaman, Bingöl, Bitlis,Diyarbakır, Kars, Malatya,Mardin, Muş, Siirt. Sivas,Tunceli, Urfa ve Van’ı anladım da Artvin, Bayburt, Tokat ne zamandan beri Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerdir onu anlayamadım. Kaldı ki diğer şehirlerde de Kürt nüfus vardır ama mesela Sivas, Kars, Malatya hatta Urfa gibi şehirler için bile Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları şehirler demek mümkün değildir.
Yukarıda belirtilen on altı ilden Çanakkale Savaşlarına katılıp şehit düşen insan sayısı 875 imiş. Hatta memleketim olan Kars, Çanakkale Savaşlarında sadece bir şehit vermiş.
Bu tabloyu hazırlayanlara göre Çanakkale Savaşlarında şehit düşen ( Ki onlar için şehit ifadesini kullanıp kullanmadıklarından da emin değilim ) Kürt sayısı 875…İyi de bu şehitlerin Kürt ya da Türk olduğunu kim söyleyebilir? Öyle ya mesela Kars demek Kürt demek midir? Ya da Van, Muş, Bitlis? Ama maalesef Artvinliyi bile Kürt yapan bu kafaya göre o on altı ilden her kim Çanakkale Savaşında ölmüşse o Kürttür ve Çanakkale savaşlarındaki toplam şehit sayımız olan 48.148 şehitin içinde 875 ölünün lafı bile edilmez. Dolayısıyla da bu on altı vilayette yaşayanların ‘’ Bu vatanı birlikte kurtardık’’ deme hakları yoktur (!) Daha da açık bir şekilde ifade etmek gerekirse ‘’ Bu ülkenin topraklarını birlikte savunduk, birlikte kan döktük’’ diyebilmek için daha fazla insan ölmeliydi topraklardan. Bu 875 sayısı yeterli değil.(!)
Durun…Aklıma güzel bir söz geldi. Bunu ileride bir özdeyiş olarak edebiyat dünyamıza kazandırırlar mı bilmiyorum ama ben yine de söyleyeyim bakalım hoşunuza gidecek mi?
‘’Tarihsizlik, en büyük talihsizliktir’’
Bizim vatandaşımız I. Dünya Savaşını şöyle bir şey sanıyor:
Düşmanlar ülkemize geldi. Çanakkale Boğazına saldırdılar. Çanakkale önlerinde durdurduk onları, canlarına okuduk. Baktılar ı ıh Çanakkaleyi geçemeyeceğiz, bu sefer Doğudan saldırdılar. Sarıkamışta 90 bin şehit verdik. Daha sonra Yemen Çöllerinde savaş başladı, daha sonra Irakta savaş başladı, daha sonra, daha sonra, daha sonra….
Öyle değil maalesef.
Her şeyden önce düşman bize saldırdı da I. Dünya Savaşı öyle başladı diye bir şey yok. Biz Rusya’ya saldırdık. Adamların limanlarını bombaladık. Adamlar yine de efendilik yapıp bize savaş açmadı, sadece nota verdiler. Biz ise verilen bu notaya savaş ilanı ile cevap verdik.
Oturduk hesaplar yaptık. Sarıkamış üzerinden ani bir saldırıyla Rusların işini bitirecektik, Mısır üzerine yapılacak bir seferle de İngilizlerin. Ha bir de Çanakkale vardı tabii ki. Olur da düşman payitahtı ele geçirmeye çalışırsa diye Çanakkale Boğazını da sağlama almak lazımdı. Lakin biz sadece iki saldırı, bir savunma cephesi kurarız diye düşünürken İngiltere Irakta bir cephe açınca bir anda dört ana cephede birden savaşmak zorunda kaldık.
Yani bir cephedeki savaşlar bitti, öteki cephedeki savaşlar başladı diye bir olay yok
Hatta tek tek yazayım cephelerde savaşlar hangi tarihte başladı, hangi tarihte bitti:
A) Kafkas cephesi: 21 Aralık 1914’te başladı 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litowsk Antlaşması ile sona erdi . 1918 den sonra ise Bilindiği üzere Kurtuluş Savaşı başlamıştır ve bu bölgede Ermenilerle savaşlar yapılmıştır. Bölgedeki tüm savaşların bitmesi 3 Aralık 1920 Tarihli Gümrü Antlaşmasıyla sağlanmıştır.
B) Çanakkale Cephesi : Şubat 1915de başlamıştır Savaşlar… 9 Ocak 1916 tarihinde Gelibolu Yarımadası’ndan müttefik kuvvetlerin tahliyesi ile de sona ermiştir bu cephadeki savaşlar.
C) Irak Cephesi: İngilizlerın petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15 Ekim 1914’te Bahreyn’i ve 23 Kasım 1914’teBasra’yı işgali üzerine başladı ve 30 ekim 1918 de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile bitti bu cephedeki savaşlar.
D) Kanal Cephesi: (Mısır Cephesi) : Osmanlı Ordusunun 14 Ocak’ı 15 Ocak’a bağlayan gece yarısı ( 1915 yılı ) toplanma bölgesi olan Gazze - Birüssebi hattından ileri yürüyüşe başladı…..30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla bitti.
Şimdi,
Dikkat edilecek olursa aşağı yukarı bütün cephelerde savaşlar aynı anda başlamış. Hal böyle iken Kars’ta ya da Diyarbakır’da veyahut Mardin’de yaşayan bir vatandaşa ( Türk ya da Kürt ) ‘’Kardeşim senin deden niçin Çanakkale’ye gelmedi bakayım?’’ diye sormak insaf ve vicdanı geçtim, mantıkla izah edilebilir mi?
Yahu Bursalı Çanakkale’de savaşırken Diyarbakırlı da Kafkas Cephesinde savaşıyor. Kastamonulu Çanakkale’de iken Urfalı Suriye’de savaşıyor. Ona ‘’Kardeşim sen niçin sana yakın olan topraklardaki savaşı bırakıp da Çanakkale’ye koşmadın ‘’ Neden benim Balıkesirli dedelerim gibi Çanakkale’de siz de çok fazla şehit vermedin?’’ deme hakkımız olabilir mi?
Şimdi denilebilir ki ‘’İçel, Çanakkale’ye çok mu yakın? Bak oradan 1218 Şehit var.’’
Böyle denirse ben de derim ki. Allah korusun bu gün İstanbul işgale uğramış olsa ve İstanbul’da yaşayanlar olarak işgalcilerle savaşmak zorunda kalsak . Sonra da binlerce şehit vererek İstanbul’u kurtarmış olsak, sizce en fazla şehit hangi ilden olacaktır? Ben söyleyeyim: Sivas’tan…2014 verilerine göre İstanbul’da yaşayan Sivaslı sayısı 709.517dir ( İstanbul Nüfusuna kayıtlı olan Sivaslılar hariç ) Buna mukabil Muğlalı sayısı 11.822 dir. Yani Allah korusun İstanbul için bir savaş yapacak olsak en az şehit verecek ilimiz Muğla olacaktır. Diyebilir miyiz ‘’ Muğlalının İstanbul’da bir hakkı yoktur’’ diye.
Yahut böyle saçma bir senaryo yapmayalım da daha gerçekçi bir değerlendirme yapalım. 709.517 Sivaslı demek en az 250.000 vergi veren insan demektir. Buna mukabil 11.822 Muğlalı ise en fazla 5.000 veri veren olsun. Muğlalıya ‘’ Kardeşim senin bu ile bir katkın yok, burada yaşamaya da hakkın yok’’ diyebilir misiniz?
Neyse…Çanakkale Savaşlarına dönelim.
Dört ana cephede yapılan savaşların en kısa süreni Çanakkale Cephesi olmuştur. Yani Çanakkale’deki savaş bittiğinde Kafkas Cephesinde de, Kanal Cephesinde de, Irak Cephesinde de savaşlar sürmektedir. Mondros ateşkes Antlaşmasına kadar iki sene daha devam etmiştir bu cephedeki savaşlar. Diğer cephelerde şu kadar Türk şehit oldu, bu kadar Kürt şehit verdik gibi hesaplar yapılmazken niçin Çanakkale için böyle bir etnik, ya da milliyete dayanan ‘’ Kim daha fazla şehit verdi?’’ hesabı yapılıyor onu da anlamış değilim.
Peki bu tabloda bir şey daha dikkatinizi çekmedi mi? Çanakkale Savaşlarında hani 255.000 şehit vermiştik? Oysa bu tabloya göre şehit sayımız 48.148..
Demek ki bir yerlerde yalan var ama nerede?
Çanakkale’de 255.000 şehit vermediysek on beşlileri niçin askere aldık ki? O minicik ellere niçin silah verdik ki? Çanakkale’de 255.000 şehit verdiysek ve bunların sadece 48.148inin kimliklerini tespit edebildiysek 255.000- 48.148= 206.852 şehidin hangi etnik kökenden olduğunu nereden bilebiliriz. Yarın bir gün bir şekilde bu kimliklerini tespit edememiş olduklarımızın tamamının kimlikleri tespit edilirse ve hepsi de o sarı renkli illere mensup insanlar çıkarsa ‘’ Aaaa ya bakın Çanakkale’de en fazla Kürtler şehit vermiş, buyurun o zaman. Türkiye sizindir.’’ Dememiz mi icap ediyor. Yahut da şimdi birileri çıksa ve araştırsa ve araştırmalarının sonucunda da doğuda Ruslarla ve Ermenilerle yapılan savaşlarda ölenlerin çoğunlunun doğulu ve güneydoğulu olduğunu tespit etse ( Ki böyle salakça bir araştırma yapılmaz inşallah ama yapılırsa sonuç dediğim gibi çıkacaktır ) Bu durumda ‘’ Hımm sizin şehidiniz daha fazla o halde bu topraklarda yaşama hakkı asıl sizin, biz çekilelim.’’ mi demememiz icap ediyor?
Yahu beni iki saattir boşu boşuna yazdırıp durdunuz ha.
Allah rızası için bırakın bu saçmalıkları.
Benim , elinde tüfek Ermenilerle savaşan Kürt Büyük baba annemin de, Ruslarla savaşan Türk Büyük dedemin de ruhunu rencide etmeyin.
Bırakın bu saçmalıkları. Ne yani ülkeyi Çanakkale Savaşlarında şehit düşenlerin torunları, Diğer cephelerde şehit düşenlerin torunlarına göre mi taksim edeceğiz? Bırakın böyle abes işlerle iştigal etmeyi.
YORUMLAR
"Abesle iştigal" zannettiğimiz şey, şeytanî düşüncenin fitnesinden başka bir şey değil Sami Hocam.
Bizi, bize düşman etmenin taktiğidir uygulanan taktik.
Uyanırsak, taktik sökmeyecek; uyanamazsak, kaybeden biz olacağız.
Kalemini hak yolda kullanmaya devam lütfen.
Muhabbetle...
sami biberoğulları
Bu gün ''Kırk senedir Türkiye Cumhuriyeti ile sürdürdüğümüz savaş '' diyor birileri.
Türklerle birlikte, Türk bayrağı altında, omuz omuza sürdürülen bir Kurtuluş Savaşından sonra bu gün ''Kırk senedir Türkiye Cumhuriyetiyle sürdürdüğümüz savaş '' noktasına gelinmiş olmasının bir damarı Türk, bir diğer damarı Kürt olan bende meydana getirdiği üzüntüyü hangi kelimeler izah edebilir bilemiyorum.
Fitne o kadar büyük ki. Allah yardımcımız olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Kardeşim,
Konuşulması bile insanı üzen bir yaraya parmak basmışsın.
Bir yurt savunmasında aynı bayrak altında yaşayan insanların ayırımının asla
yapılmaması gerekir.
Ayırım yaparak bizim de hakkımız var diyenlere ,ders gibi anlatmışsın Kardeşim.
sami biberoğulları
Dediğin gibi...Aynı bayrak ve aynı vatan için seve seve ölüme gitmiş insanları doğulu-batılı diye ayırmak son derece yanlış, bir o kadar da tehlikelidir.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bu gibi durumlarda ben seve seve giderken o kürtler dediğimizde zoraki gider bunu da bilmemiz gerek siz tarihçisiniz türklere karşı ne kadar isyana giriştiklerini çok daha iyi biliyorsunuz benim bir oğlum var seve seve askere gönderirken o kürtlerde zoraki yani mecbur oldukları içn gidiyorlar vve şimdi dahada ileri gidiyorlar askere çocuklarımızı göndermeyeceğiz diyorlar savaşolduğunda kimin nasıl şehit olacağınıda burdan da çıkartabiliriz sizin dedeniz tamam bu vatan için herşeyiyle çalışmş olabilir ama genel olarak ben böyle görüyorum kıt bilgimle
saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Daha önce de bir vesileyle ''Genellemelerden kaçınalım '' demiştim.
Şimdi sana ilginç bir şey anlatacağım: Sivas Kongresi yapılırken Elazığ valisi olan Ali Galip bu kongreyi basmak ve Mustafa Kemal'i ya tutuklamak, ya da öldürmek üzere yola çıkar. Peki bu Ali Galip'i kim durdurur dersin? Tuncelili bir Kürt olan Diyap Ağa ve aşireti... Buna ne demeli?
Yani dediğin gibi isyan eden Kürt de vardır, vatan davasına dört elle sarılan da
İstiklal mahkemelerine bakalım: En fazla verdiği idam cezası asker kaçaklarıyla ilgilidir. Askerden kaçanlar kimlerdir peki? Çoğunlukla Türk olanlar. Yani vatan davasına dört elle sarılan on beş yaşındaki Türk çocukları olduğu gibi askerden kaçan Türk gençleri de olmuştur. O bakımdan bir genelleme yapmak doğru olmaz.
Sen kendi çevrende askere gitmemek için türlü bahaneler üreten Kürtler görüyorsun ben ise oğlunu askere gönderdiği gün evinin balkonuna Türk bayrağı asan komşum Kürtleri...
Yani başta da dediğim gibi genellemelerden kaçınmamız lazım. Öylesi de var, böylesi de...
Selam ve sevgilerimle.
"Yahut böyle saçma bir senaryo yapmayalım da daha gerçekçi bir değerlendirme yapalım. 709.517 Sivaslı demek en az 250.000 vergi veren insan demektir. Buna mukabil 11.822 Muğlalı ise en fazla 5.000 vergi veren olsun. Muğlalıya ‘’ Kardeşim senin bu ile bir katkın yok, burada yaşamaya da hakkın yok’’ diyebilir misiniz?"
Bence bu yerinde çıkışın, bu S. Biberoğulları 'orkestrasyonunun' dikkat çeken 'ses'i yukarıdaki paragraftır...
Evet, Çanakkale'yi geçemeyenlerin şimdi başarmak istedikleri tam da budur ve şimdi burada saçmalığı ispatlanan siyasetin sinsiliği, işte bu paragrafta en özlü biçimde özetlenmiştir...
"İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz" sözü nutuktan ibaret değildir...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Yapılan yanlışlığı en güzel böyle ifade edebileceğimi düşünmüştüm: Böyle yanlışlıklara düşmememiz lazım. Bu tür yanlışlıklar bizi daha da küçük parçalara böler.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Yazınız mükemmel ötesi kaleminize sağlık
Birkaç ay önce tv haberlerinden izleyip öğrenmiştim. Dünya çapında yapılan bir araştırmada en mutsuz insanların yaşadığı 5 ülkeden biri Türkiye imiş. Neye göre, hangi kriterler esas alınarak yapılmış bir araştırma bilmiyorum ama çok şaşırmıştım.
Gerçekten çok zor bir ülkede yaşıyoruz. Bazen ülkemin insanını anlamakta güçlük çekiyorum. Bu kadar güzel bir coğrafyaya, bu kadar zengin kültüre sahip, güzel ve renkli insanların yaşadığı üstelikte % 98 aynı dinin mensubu olan ve daha sayamaya cağım kadar çok avantajlara sahip bir ülke olup ta. Bu kadar mutsuz insanın yaşadığı bir ülke olmak hakikaten bize özgü bir şey olsa gerek. Demek ki tek başına ‘’ne mutlu Türküm diyene, sözüyle insanlar mutlu olmuyormuş.
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Bence biz niye mutsuz bir ülkeyiz sorusunun cevabı '' Çünkü birileri bize ya hep siz mutsuzsunuz diyor. Ya da tam tersine siz çok mutlusunuz diyor'' olabilir.
Şöyle bir bıraksalar mutlu muyuz, yoksa mutsuz muyuz ona kendimiz karar verelim, inan bana çok mutlu bir ülke olabiliriz o zaman.
Bu aslında çok uzun bir yazının konusu olabilir.
Selam ve sevgilerimle.
Saçma ki ne saçma. Bir şeylerin saptırılması esas gerçekleri değiştirmese de mideleri epey bulandırıyor.
Bu saçmalıklar; mantıkla, akılla izah edilecek şeyler değil, ama memlekette NUMARADAN GERİ ZEKÂLI çok. Bu tip saçmalıklar nahoş ki ne nahoş, ama gel gör ki hakikati görmek istemeyene ne desek boş.
‘’Tarihsizlik, en büyük talihsizliktir’’ sözünüz gerçekten çok yerinde bir ifade. Bu noktada; tarihimizi yok sayan, hayasızca saldıranlara, Üstad'ın ifadesi ile " Türk'ü yoktan var ettiğini iddia eden zümrelere" ne demeli bilemiyorum. Bırakın Çanakkale'yi; onların gözünde ne Fatih var, ne Yavuz ne de Kanuni. Abdulhamid Han Hazretleri ise zaten kızıl sultan, Vahdeddin ise hain. Oğuzlar ve Selçuklular'ı sorarsan onlar da kim, çağ dışı köhne zihniyetin temsilcileri.
Birlik ve dirliğimiz adına güzel bir konuyu tarihi gerçeklerle dillendiren yetkin kaleminize sağlık.
Selam, dua ve saygılarımla...
sami biberoğulları
Rabbim birliğimiz, dirliğimizi bozmasın inşallah. Fitne ve oyunlar çok büyük. Farkında olarak ya da olmayarak bu tuzaklara düşüyoruz maalesef.
Geldiğimiz noktaya bakar mısınız. Birileri artık ''Demokratik hak mücadelemiz '' demiyor. Direkt olarak ''Kırk yıldır Türkiye Cumhuriyeti ile sürdürdüğümüz savaş '' diyor...Yazık çok yazık...
Selam ve sevgilerimle.
HÜSNÜ ÖNDER
Mevlam sonumuzu hayreylesin.
Selam ve dua ile...
''Bırakın bu saçmalıkları.''
Bu,
günün sözü olsun.
Olayın da özeti.
Kürt'ü, Türk'ü bir kenara bırakalım,
bu vatan hepimizin diyelim tekrar biz.
Çanakkale, önemli bir savaştır.
Önemli bir başarıdır tarihimizde.
Ancak,
Osmanlı'nın, bu savaşta Almanların katakullisine geldiğini de yazmadan geçmeyelim.
Çanakkale, ''bir oyalama savaşıdır.'' fikri, insanın kafasını karıştırmıyor değil.
Düşman askerinin kara çıkmasına izin vermenin başka ne anlama geldiğini kestiremiyor insan.
Konuyu başka boyuta çektik ama, kusura bakma diyorum hocam.
Yazının ana fikri, (Çanakkale'de savaşan Türk ve Kürt sayısı) ister istemez insanın düşüncesini başka yöne kaydırıyor. O kadar saçma yani bu düşünce.
sami biberoğulları
Şu insanlara sayı olarak bakma huyumuzdan bir vazgeçebilsek bazı sorunlar sanırım daha rahat halledilecek.
Selam ve sevgilerimle.
hakikaten abesle iştigal.....
başka söze gerek bile yok...
içeriden biz dışarıdan düşman bir parçalayamadık gitti şu ülkeyi...
kimse düşünmüyor mu bu vatan hepimizin etnik kökenimiz ne olursa olsun biz bu vatanın bireyleriyiz bizler aynı geminin içindeki insanlarız bu gemi battığında hepimiz batacağız bunun bir bilincinde olsak. ne zamana kadar bu çatışmalara dayanabileceğiz bilmem, dönem dönem yazılan senaryoların figüranı olmaktan nasıl kurtulacağız, sağcı-solcu, dinci-laik, alevi-sünni, kürt -türk diye diye bu vatan evlatlarını birbirine düşürmeye çalışanlara artık durun demeyi ne zaman başaracağız ve bütün bu kavramlarla beraber barış ve huzur içinde yaşamayı birbirimize saygı duymamız gerektiğini ne zaman anlayıp da nifak tohumlarını ekip yeşertmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmekten vazgeçeceğiz. Allah sonumuzu hayreyleye....
selam, sevgi ve saygıyla....
hayal bahçesi tarafından 3/21/2015 7:20:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Ortada zaten bir yangın var. Bu yangının üzerine elimizde benzin bidonu ile gitmek yangının daha da büyümesinden başka bir işe yaramaz.
Selam ve sevgilerimle.
Ölü (Killed) ile kayıp (Casualties) bizde karıştırılan kavramlar. Teknik terim bilmeme, kötü çeviriler ya da işine öyle gelme gibi sebeplerle ikincisine ait rakamlar ilkine aitmiş gibi kullanılıyor. Yabancı bir araştırma Osmanlı kayıplarını şöyle verir:
Ölü: 56,643 Yaralı: 107,007 Firar/Esir: 11,178 Toplam: 174,828
(Hastalık sebebiyle olan kayıplar harici)
Kaynak: Erickson, Edward (2001a) [2000]. Ordered to Die: A History of the Ottoman Army in the First World War. Westport, Connecticut: Greenwood Publishing. ISBN 0-313-31516-7. p.94
Ölü sayısı bizim genelkurmayın rakamı olan 57,000 e gayet yakın. Dediğim gibi temel sorun iki farklı kavramın birbiri yerine kullanılması. Nette şöyle cümlelere denk gelebiliyorsunuz:
"Türklerin ise cephede 57 bin 263, geriye kalan esir, yaralý ve kayýp olmak üzere ise 211 þehit verdiði bilgisi yer alýyor."
Yazım hataları, kelime eksikleri bir kenara burada da ölü/şehit ile kayıp kavramları karıştırılıyor. Saygılarımla.
Not: Verdiğiniz tablodaki 48.148 rakamı tahmininizden daha farklı bir şekilde sorunlu. Listedeki iller bugünkü sınırlar gözününde bulundurularak hazırlanmış. 1914 seferberliği ise daha geniş bir coğrafyayı kapsayacak şekilde yapılmıştı. (Savaşın başladığı tarihlerde Kars Osmanlı sınırları içinde olmadığından seferberliğinde kapsamı içinde değildir) Tahminim Halep ve güneyindeki Osmanlı toprakları da hesaba katılırsa 48 bin rakamının 57 bini yakalayacağıdır.
sami biberoğulları
pek çok kez olduğu gibi bu sefer de oldukça değerli bilgiler sundunuz benim için.
Selam ve sevgilerimle.