- 680 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
451- miskal abla- ard. öyk. yeniyazım
Miskal’ın aşkında neler yoktu neler ki !
" İNCOMMENSURABILITY !" Ohooo! O da vardı!
- Eşşedibillah vardı ! O dediğinden.
Miskal’ın aşkında ,
Eşölçülemezlik?
Allah kabul etsin, neyse o vardı!
Miskal Yaylacık’ta yaşardı burada doğmuştu, annesinin babasının cici kızı olarak çok sevilgin büyütüldü. Miskal Abla Yaylacığın da sevilen çocuğu bebeği, genç kızı ve geç kalan kızıydı. Miskal Abla; Miskal Ablanın otel de kalacak hali yoktu evde kalmıştı tabi.
"Ola baba! İnsanoğlu yazısı kısmeti kapalıysa ne yapsın? Gerçi Molla İsa şemsü’l kübra’ya baktım demişti . Miskal Abla’da iki tavuk bir de İnönü’nün üstünde olduğu paradan vermişti . Tam tamına kaç lira verdi? Onu bir Allah, bir Molla İsa , bir de Miskal Abla bilir. Biz mi biz zurnanın son deliği olabilirsek ne gam!"
Miskal o gedeyi ( Genç) seviyordu . Gede Miskal’ı sevmiyordu!
Şiddetli sevmek ve sevmemek ile büyük bir aşktı.
İki ayrı şeyin, kavramın kıyaslanamazlığını söyleyen düşünürler:
- Kadının "seviyorum" dediği şeyle erkeğin "seviyorum" dediği şey arasında en azından iki ayrı durum yatar ....
Yol da yürümek ile dağ da yürümek arasında , ikisinde yürümek söz konusu iken aynı şey değil bahsedilen yürümek, derler .
Her şey başka ...
Başka iklimler ...
Başka başkalar ...
Bunca bahar gelir gider ...
Her bahar da ,
Hızarcı Necip’in bahçesinde o gül topunda aynı daldan aynı gül mü koparılır?
Biçare Miskal Eyo kişinin kızıydı. Evleri Laz Cemilgilin karşısında kip kıyak evdi. İki göz odaydı. Ambarın önünde oturur; yoldan aşağıdan gelen kim gelirse gelsin onları seyre dalar vaktini geçirirdi. Merakla kurulu saat gibi bakardı ambar’a ; neden ambarın çatısı tahdadandı? Özözüne soruşurdu. Ve niye kışın ambara ısınmağa gelinirdi?
"Ev bu kadar sıcak olmuyordu? Kim bilirdi cevabını?.. Ambar sıcak olurdu kışın; yazsa serin. Tahtadan mıydı sebebi?.. Tahtanın sebeb- i hikmetinden bir sualdi belki de?" Sorur dururdu!.. Bilemezdi!..
" YEL DEVİRSİN SEBEPLERİN KÖKÜNÜ
SIRTIMA VERDİLER SİTEM YÜKÜNÜ "
_Reyhani
O aralar bir oğlan rücah oldu. Gede Ardahan’da askerliğini süvari alayında yapıyordu. Elazığlıydı. Yaylacığın suyu da meşhur ki katır sırtında Yaylacığın suyunu iki göz bidona doldurur dönerdiler. Oğlan evli ve üç çocuk babasıymış. Katıra vurdu mu bidonları gomba taş gibi doğruca Yaylacık’ta . Ne var ki? On dakkalık yol; şimdi savrulduk buralardayız, diyarı gurbetteyiz de gidemiyoruz. Ardahan’da olana ne var ki, iki dakka, üç dakka bilemedin beş dakika ... Vay ne zormuş Ardahan’dan uzak kalmak? Yeni yeni anlıyor insan!..
" TORPAK BAŞINA ANACAN !"
Yaz baharda oğlan bulaktan su almaya gelince. Bulağın (Pınar) başından... Saatlerce ayrılmazdı... Desmalını yıkar... Ayağını yıkardı. Kız gelsin de görem diye kürünleri de temizlerdi. Yalandan taşları dığarlıya dığarlaya çeğil yapardı. Laz Halilgil’in çepere kadar dayanırdı nerdeyse taş dizme işi...Yalan... Miskal’ı görecek ya mahanaynan taş dizer... Oyalanırdı!
Miskal netice olarak asker oğlanla evlenmeğe anlaştı. Beh koydular. Askerlik hitamında terhis bir tarafa düğün bir tarafa, anlaşma öyleydi.
İmam nikahı kıyıldı. Askerlik de bitti. Sayılı gün ne ki? Bir iki üç...
Molla İsa imam nikahını kıydı. Kağızmanlı Hocaların yanlarında yetişmişti İsa Kişi. Töreni kusursuz tamamladı. Nikah ve düğün birlikteydi. Davetliler iki oda bir de aşhanada oturdular, erden sona erecek ki tören, insanlar yarınına biçine kalksın da gitsinlerdi. Sıcağın tesiriyle belki davetli insanlar "adda dudda" şeylerden konuşmuyorlardı. Yaz ve biçin yorgunluğu; biçinin kafada konuşula konuşala dercedilmesi ahalinin kafasını... sıkmıştı!
Miskal’ın düğününde çağrılılara şirinlik getirdiler, dağıttılar! Kişmiş, şeker, enva-i çeşit çerez; yiyenler bir avuçta ceplerine koymuştular. Ardından mağar tepsisi dolaştı. Bazı anlatılara göre de yemek verildi denir: Etli kartollan bulgur pilavı bir de tamas hoşafı... bulgur pilavını elde etme şekliyle anlattılar: Buğdayı kaynatarak bulgura çevirirmişler. Kaynayan buğday kurutulup kabaca el değirmende "kikire" isimli taşta öğütülürmüş. Bulgur buğdaydan buğday bulgurdan böyle neşet edermiş vesselam.
Miskal elinde bohçası yanında müstakbel eri. Gün ışığı güneşden çıkmıştı; güneşi unutmuştu ışıklar. Çeperlere dayanmış kızlar, uşaklar, pağıllanan (kıskanan) arvatlar, Miskal’ın evde kaldığına... Miskal’ın evde kaldığına üzüldüğünün on katı sevinenler mi! Ne ararsan? Miskal’ın hicrine ah ofla üzülüyor anası babası, halası. "Keşke evde kalsaydı,"diyenlerin hayıflanmaları!Çeşitli duyguların serbest piyasası gibi hepsini görebilirdiniz. Çamaşırların ipe serilmesi gibiydi. Serilmiş mandallan asılmıştı sanki hisleri insanların; iyisi vardı kötüsü yok değildi. Vardı da vardı.
Gedenin kolu Miskal’ın elinde. Kerpetenle çıkaramazlardı. Miskal anan ölsün! Zor bulmuş. Bırakır mı? Lom versen sökemezsin bu izdivaç’ı.
Saray Karı ( Hanım) göğe başını kaldırarak Mevlâ’ya: " Müteşekkir oldum. Şükür olsun hüda sana." dedi . Mikropların dediği olmamıştı. Ne dersin? O fırsatta Molla İsa’ya bir pel kattıra bilirmiyiz diye düşünenler vardı. " İNSAN İNSANIN KURDUDUR " demiş bir düşünür, adam haklı vallaha da tillaha da.
Miskal ve yavuklusu, imam nikahlısı elele uzaklaşıyorlardı. Yaylacık kaldığı dağların başında konduğuylan kaldı. Gidenler uzanıyor, Yaylacık kısalıyor, küçülüyordu. Miskal’la yürüyecek hali yoktu ya! Çakıldığı yer de çakıldı! Yalnız bir tebessümle evlâdına uğurlar olsun diyebildi. Tebessüm etti:
" GÜLE GÜLE GİT MİSKAL! "
... Bir gün tıklayınca geçmişi, Google - earth’ de, herşeyi görebilecek miyiz? Miskal’ in düğününü, emval-i metrukesine daha iyi bakabilecek miyiz? Kim bilir?
Eski Meydan’a geldiler. Burada bir yazıhane vardı. Simsar Hasan ve Necmi Günal ’ ın yazıhanesi. Meydan da yine bir fasıl merasi. Şahabettin Dayı, Kahraman Enişte, Dursun Dayı Mal Meydanına gelmiştiler. Yazıhane Mal Meydanıyla böğür böğüreydi. Onlar da ahil adamlar... Miskal’a , damada iyi yolculuklar dilediler. Şadin Dayı:
- Kahraman! Oğlanı gözüm tutmadı ama haydi Allahdan hayırlısı, dedi.
Burunlu vabis yanaştı. Bindiler... Vır ha vır, haaaa vırrr! Erzurum’a indiler.
İki gün sonra...
Ardahan...
Yazıhanede Miskal kapının ağzında ki seki "varmış " onda oturuyor...
Ağlıyor!..
Kainat inşa -ı’ ndan beri ağlamak vakadır amma!..
Miskal ağlıyordu!..
Herkes sakız çiğner amma Miskal ağlıyor!..
İki gözü bir çeşme akıyor!..
Yaylacık’lı jülük bir çocuk orada bitti.
- N’ ldu Miskal Bacı?
Miskal anlattı. Meğer yolda oğlan herşeyi anlatarak Miskal’ın eğimini ölçmüş. Kuma üstüne götürüyormuş! Miskal’de artan tepki ile Hoçvan’dan itibaren rengini göstermiş. Susuz’da Kars’da Sarıkamış’da velhasıl Hasankala’da tamamen" hayır" demiş . Oğlan da Erzurum’da oynayacağı oyunun kurgusunu Hasankala’nın o çıkışı var ya yokuşdan aşağı inen yer... işte orda tam kurma kurmaya başlamış.
Erzurum garajı ufak bir yer. Bingöl’den, Tunceli’nden, Muş’tan, Artvin’den, Rize’den, Karaköse’den gelen gidenle kesişme yeri aynı şimdiki gibi.
"- Miskal sen otur ben karşıdaki yazıhaneden Elazize iki bilet alayım." Allah vekil bileti aldı geldi. Miskal’ a gösterdiği bilet; bir kişi yazıyordu. Saat’i : 18 idi . Vesayitin yeri Miskal’ın arkası, dönse ancak göreceği noktadan kalkacaktı vasıta. Sırtından vurmadılar mı? Sezar’ı da!
"- Brütüs sen de ha! Ah sırtım!" dememiş miydi?
Zalım oğlu zalım İyice kandırmak için kızcağıza :
- Geçikirsem meraklanma, akrabalara bir iki halat ( hediye) alacam! Tamam mı?
- Tamam!
...............................
Bekle ,
Bakın!
Kâr etmiyor. İnsanoğlunun içinden inanmayan duygular bir an gelir. Uyanır... Miskal "İşaretlen" gösterilen yazıhaneye gitti. Yazıhaneciler dinlediler, ona bir güzel lisanı uygunlukla anlattılar. Miskal anladı tam anladı; anlayacağını. " ALDATILMIŞTI "
Erzurum’un merhametli insanları hemen son posta kamyonlara ulaşmaya başladılar. Telefonlarla bir akide şekeri dağıtım kamyonuna ulaştılar. Ciddi tenbih ve talimatlarla Miskal’ı teslim ettiler. Ardahan’a garaja bilgi verdiler.
" Kaç böyle kandırılan geliyor ki! "
Umduğun gibi çıkmıyor karşındaki sevsen de!
Eşölçülemezlik ?
" HER ÖKÜZ BİR ÇUBUKLAN SÜRÜLMEZ " demek ki!
Yolu metre ile ölçeriz suyu da göz yaşını kovaya yığsak onu da metre ile ölçeriz amma olmuyormuş demek ki!
Sevdin!
Sevilmedin!
Böyle de olmak oluyormuş! Ha!
Miskal Ardahan yazıhanesin de köylüsü " Jülük" çocuğa anlatırken demiş ki:
- Şero kardaş, baht- e mın kara!
Kara bahtlı Miskal’ın bahtı kararmadı bilakis açıldı.
Yaylacık’lı Çoban Alo ile Alo’nun talipliğiyle mutlu evlilik gerçekleştirdi. İstanbul’a göçtüler. Çok değerli çocukları olmuş. Sanatkâr çocukları, araba tamir ustalarıymış. Zengin örnek kişiler olmuşlar. Bilmeyiz ki Miskal Abla hayatta mı? Alo Emi?
Sağ iseler selametlikler!
Göçmüşlerse Allah rahmet etsin!
Hasankale’den geçtilerdi değil mi?
" GÖRELİM MEVLAM NEYLER
NEYLER İSE GÜZEL EYLER ! "
YALÇINER YILMAZ
17/06/2009
GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.