- 594 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yağmur
Yağmur.
Yağmur yağıyor. Yokuşları evlere bakan bu şehir soğuk. Asfalt için dökülen çakıl taşları zifte bulanmış.Bu sehir kadar kara. Adı kadar. Değişmez aslında taşın rengi. Değişseydi; onu yıllarca tanımak için elinde taşıyan taş ustasının elinde renk değiştirirdi. Erir, renk verir ama değiştirmez taş. Gerçek olmayan; her renge girer başkasının iradesinde. Taş kabul etmez. Sadece ıslanır ben gibi.
Taşlar yağmurdan ıslanmış. Kayıyor. Bedenim gibi.
Yağmur.
Kendini anlat desek nasıl anlatır? Önce Havva’ya mı deydi, Adem’in yüzüne mi? Yüzyıllardır anlatıyor insanoğlu, o dinliyor. Kaç yaşındaysa insanoğlu, o zamandır tanıyor bizi yağmur damlaları. Bizi bizden iyi tanıyor. Anlatıyoruz ya biliyor.
Yağıyor vakit tanımadan. Gece gündüzü, sabah akşam bilmeden. Sokak oyunları oynuyor her birimizin çocukluğu ile balkon demirlerinde.Yağ satıyor, bal da eriyor. El ele tutuyor, kapıyı bezirganbaşı açıyor. Kör bir ebe oluyor. Çekip getirdiklerinin yüzlerini yan yan gösteriyor içeridekilere. Evlerimize dışarıdan bakıyor. Pencereye vurduğu parmaklarındaki yüzükler ışıldıyor. Her biri bir sevdanın nişanesi yüreğinde, Anadolu Kadını’ nın dövmeleri gibi yüzünde.Yaşlansa da silinmiyor, hangi acısının altına sürme çektiği belli olmuyor. Evlatları mı hiç koynundan ayırmadığı, dostları mı dışarıdakiler ? Sokaktan gelen bir misafir gibi boynu mu bükük? İçerden görünmüyor.
Yağmur.
Penceresinden baktığı evlerden birinde, bir çocuk tekerleme söylüyor:
Yağmur damlalarından tavşan niyeti tuttum bugün.
birinden babamı diledim.
birinden tavşanım olsun .
birini tutamadım.
Kıyamadım.
"Kahve mi içersin" diyor "çay mı?"
"Kurabiye yaptı annem zeytinyağı koydu seversin." "Bizim denizlerden."
"Zift gibi kapkara oldu çay ama..."
"Batırır yersin zeytinyağının hatırına . Sizin Deniz’in kıyıları mı, bizim kıyıların zeytini mi?"
Diyor.
"Al elimden"
"Yağmur yağıyor, gel pencere kenarında oturalım."
Yağmur.
Gözlerimden akıyor.Dışarıdan onun penceresine vuruyor.
"Neden aramıyorsun?" diyor.
"Ölürsem selamı okutma.Bizim mahallede kimse tanımaz ruhumu. Sen oku. Sen tanırsın ruhumu."
diyorum.
" Aramıyorsam iki sokağın birleştiği yokuşta, yağmurun ıslattığı çakıl taşlarından kayıp yığılmışımdır."
"Sen niye kaldırmıyorsun?"
YORUMLAR
Yağmur.
Yağmur yağıyor. Yokuşları evlere bakan bu şehir soğuk. Asfalt için çakıl taşları dökmüşler. Taşlar zifte bulanmış. Nasıl da kararmış. Ne yapsan değişmez aslında taşın rengi. Değişseydi onu yıllarca tanımak için elinde taşıyan taş ustasının elinde renk değiştirirdi. Erir, renk verir ama değiştirmez taş. Gerçek olmayan; her renge girer başkasının iradesinde. Taş kabul etmez. Sadece ıslanır ben gibi.
Taşlar yağmurdan ıslanmış. Kayıyor. Bedenim gibi.
Yağmur.
eylül hanım
çok güzel bir yazı olmuş yağmur üzerine
tebrik ederim
kaleminiz daim olsun saygılar...