- 1765 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
çanakkale şehitlerine
18.03.2015
Beyşehir/Konya
Aziz Şehidim,
Bu mektubu kahramanca şehadetinden tam bir asır sonra yazıyorum. Birkaç yıkık,dökük ve eksik kelimeyle uğrunda canınızı verdiğiniz hatıranızı yâd edebilir miyim bilemeyeceğim.
Ufacık bir karadan yükselerek bizleri hüzün ve bir o kadar da gurur yolculuğuna çıkaran Mart ayı yine geldi. Biliyor musun sen gideli kaç mevsim geçti? Sizin en dehşetli gök gürültülerine bile rahmet okutacak şiddette demir yığınları tarafından püskürtülen mermilerin hücum etmesiyle oluşan ateş çemberinde toprağa kardelenler misali düştüğünüz gibi nice kardelenler soldu. Vatan toprağı sizlerin kanıyla sulandı.
Yaz kıştan ayrılırken kış bahara selam verdi. Dünya silsilelerle dolup boşalırken bazıları göçtü bilinmezlere… Ya da bilinip de yaşayanların anlamadığı göz ucuyla bile süzemediği mekânlara.Sen de onlardan biriydin Mehmedim…
Yeryüzünden vatan sevgisi ve iman dolu bir yüreğin muhteşem nuruyla ayrılmış, şehadet gibi meleklerin dahi gıptayla baktığı üstün bir mertebeye ererek Hz. Muhammed’e cennet komşusu olmuş olan sana, şehidime bu mektubu yazarken büyük bir gururla ruhlarınızı yad ediyorum.
Ölümü öldürerek ebedi hayatın kutlu müjdesine ermek için kendini vatana feda eden namusunu kanıyla koruyan şehidim;
Kan ve kin kusmaya gelen demir yığınlarına karşı azim ve kararlılıkla durarak dünyaya şefkat ve merhamet dersi verdiğin için sana minnettarım. Sen belki gözü yaşlı sevdiklerini ardında bırakıp”Vatan yegâne sevdiğimdir” diyerek cesurca savaşa koşan yüreği güneş ve ayı kıskandıracak düzeyde nurlu Konyalı Alisin.Ya da semaları titreten, yere düştüğünde zelzeleler koparan düşman topuyla iki ayağını vatan aşkına feda eden Cideli Mehmet Çavuşsun. Veya sen Hayber’deki Hz. Alinin şahlanışıyla şahlanan 276 kiloluk mermiyi “Ya Allah, Bismillah“ diyerek namluya süren Havranlı Koca Seyitsin.Başka bir görünümdeydin o top mermisinin altında başka bir dünyadaydın, o ağırlığın altında ezilmek şöyle dursun tam aksine mermiyi “Ebabil” kuşu nazarıyla ötelere uçuruyordun, aslan Seyidim, koca Seyidim.
Belki Bursalı Müstecip Onbaşısın, Laz Dursun Arap Hüseyin…
Tek bir adınız var “Mehmed”,tek bir sanınız, tek bir şanınız, tek bir arzunuz var şehadet…
Ey Hz.Öme’rin ahfadı yiğidim bundan bir asır önce insanlığın kaderi Çanakkale’de düğümlüydü. Çanakkale anahtardı.Saadet kapısı Çanakkale’den geçiyordu… Mermiler her zaman olduğu gibi acımasızca hayat ibaresi gösteren her canlı varlığı yok etmek için yarım adayı sarsıyordu.Sen de Çanakkale’nin ölümden başka dönüşü olmayan siperleri arasında kahramanca direnen şehitlerimizden birisin. Oysa sen Çanakkale’de savaşırken kaç yaşındaydın Mehmedim?
14 mü? Yoksa 17 mi? Ya da 20 yaşında mıydın?
Sana dair bildiğim yaşın çocuk, vatanı korumak için silah tutan ellerin çocuk. Üzerine bir kâinat ağırlığında düşen toplarla parçalanan bedenin çocuk. Ancak yüreğin kahraman, yüreğin ölümsüz!
Sen şehit oğlu şehitsin bir fidan misali hayattan koparılan Memedim.Siz de kendi Uhud’unuzu yaşadınız.Hz. Hamza gibi toprak sizinle de bütünleşmişti şehidimi sarmıştı nurla parıldayan iman dolu kalbinizi ,ana duasıyla ayakta kalan bünyenizi sıkı sıkıya bağlamıştı kendine.Uhud ‘da inen ayet sizin için de inmişti.
Sana en çok merak ettiğim soruyu sormak istiyorum şehidim:
Sevdiğin, anan, baban,kardeşlerin ardından sel olmuş gözyaşlarıyla bakarken başın dimdik yüreğin cesur onlara “Allaha emanet olun “derken yüreğine ateşten bir kor düşmedi mi? Öyleyse sen, seni İsmail’i görüp vatan uğruna kurban ettiğinin delili olarak saçlarına kına yakan Hatice ananın kına yakamadığı evladı mıydın? Yoksa, yoksa sen o kutsal mertebeye eriştiğinin haberini alınca yüreğinde biriken evlat aşkının verdiği bir volkanın patlamasının andıran bir edayla “Evladııııım,Yiğidiiiimm”diye haykırarak gözyaşlarıyla yürek sızısını söndürmeye çalışan Fatma Ninenin hayattaki tek ümidi, tek geleceği miydin? Benim fedakârşehidim. Sen de tek bir mezun veremeden geleceğini yok sayarak düşmana karşı geçilmez duvarlar ören “Mektepli Mücahitler ”den miydin?
Ah Anzaklar sizleri sanki ekin biçer gibi biçiverdiler bunu nasıl yapmışlardı bu acıya nasıl katlanmıştınız şehidim!
Sen de dolunaylı gecelerde ayın parıltısını gönlüne işleyerek kurduğun ümit dolu gelecek hayallerini Çanakkale’nin kanlı sularında boğmaya, ölüm kokan siperlerine gömmeye mi geldin? Tüm evreni aydınlatabilecek bir güneşe benzeyen kalbindeki vatan aşkının ateşiyle yarı çıplak, yarı tok bir halde bile düşmanın modern silahlarına süngü ve dipçikle karşı koydun.Kar yağdı tüm bereketiyle sen karla bütünleştin, annen gibi sevgilin gibi kucağına bıraktın kendini.Soğuk, yağmur,kış,çamur ve şehadetin ensene değen bir rüzgâr kadar yakın olduğunu bilmene rağmen düşmana göğsünü siper ettin “Vatanıma dokunma gel beni parçala.” Dilini bilmediğin düşmana şefkat diliyle haykırdın vatan aşkının ne olduğunu.Sen esas neslin için vazgeçtin hayatından. Ama şimdi ben bunları bilmediğim için Çanakkale ruhunu senle yaşayamadığım, senle aç kalıp, senle ağlamadığım,seninle haykırıp,seninle düşünmediğim için çok utanıyorum. Duygularının varlığıyla var olup senin inancınla dirilemediğim için kahroluyorum aziz şehidim.
Biliyorum durum içler acısıydı senin ayağına giyecek doğru dürüst bir postalın, üzerine giyecek kıyafetin yokken nasıl dünyayı dize getirdiğini öğreniyor, bir de şimdi yüzlerce kıyafeti beğenmeyen gençliğin mensubu olduğum için çok ama çok utanıyorum!
Senin yiyecek bir somun ekmek bile bulamadan üzüm hoşafı içerek İslam âlemine yeni bir direnç ve azim kazandırdığını tasavvur edince şimdi sofralarındaki yemekleri beğenmeyip isyan eden torunlarından olduğum için çok utanıyorum şanlı dedem!
Senin bir mezardan farksız soğuk siperlerde uyuyamadığını düşündüğümde Çanakkale de yazdığın destanı seni paramparça eden o şarapnellerle beyinlerine unutmamak üzere kazıyasın geliyor.
Binlerce kez özür diliyorum senden hakkını helal eyle Memedim hakkını helal eyle…
Ah benim için kendini feda eden dedem ah! Hakikatine bir varabilsek yüreğini yüreğimiz yapabilsek Çanakkale yüreğiyle vatan aşkıyla yanabilsek… Ne olmazlar olacak!
Bugün 18 Mart 2015 boyaların an, fırçaların şehit, çizgilerin destan, maddiyatın maneviyat karşısında suskun kaldığı Çanakkale kahramanlarını, sizleri anma günümüz dedeciğim.
Ümitsizliğe rağmen ümidi, korku ve endişeye rağmen inancı,bencilliğe karşı vatana fedakârlığı kahramanlığı Çanakkale’nin geçilemediğini ve asla geçilemeyeceğini unutmayacağız. Bu kâğıda yansıtmaya çalıştığım duygularım, kuramadığım nice cümlelerim senin vasıflarını aktarmada zaten çok eksik ve yetersiz.
Mektubuma Akif Dedemizin sizleri görmeden kalp gözüyle ruhunuzu yaşayıp bir nakkaş gibi kelimeleri ince ince işlediği dizeleriyle sonlandırmak istiyorum:
“Ey Şehid oğlu şehid,isteme benden makber,
Sana aguşunu açmış duruyor peygamber”
…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.