- 902 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Öyle Bir Millet Ki
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Avrupalı ülkelerin çatışması olan, daha fazla etkin olmak isteyen (batılı) ülkelerin birbirine kan kustukları bir savaştır; I. Dünya Savaşı. Ve acı bir kaderin acı bir cilvesiydi Çanakkale…
Hayranlığımızdan dolayı (ve bazı basit çıkarlarımız için) olacak ki, kendimizi bu çetin savaşın içinde buluyorduk. Deyim yerindeyse garplıların “Hasta Adam” dedikleri Osmanlı Devleti’ne son darbeyi vurmak için de bir fırsat teşkil ediyordu bu savaş.
Bir çırpıda Osmanlı donanmasını ve kıyı şeridini güçlü İngiliz donanmasıyla bombardımana tutup, boğazı geçme amacındaydılar. Tabi Çar Rusya’sına yardıma gitmek, ihtilalin yaşanmasına engel olmak ve İstanbul’da boğaza karşı keyifli bir kahve içme hesabındaydılar.
Teknik hesapları, planları en ince ayrıntısına kadar düşünen itilaf devletlerinin başarılı olmamaları için hiçbir sebep yoktu. Zira karşıdaki devlet zaten hastaydı ve yorgundu.
Öyle ki savaş sonrasında Churchill’in söylediği şu sözler tarihe geçecek ve tüm çaba ve planların hüsrana uğramış olduğunu gösterecekti:
“Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağın en ileri tekniğine sahip güçler karşısında adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.”
Hesap ettikleri kadar hesap edemedikleri gerçeklerde varmış demek ki.
Öyle bir savaş düşünün ki, açlık savaşı olsun.
Onur savaşı olsun.
Öyle bir savaş düşünün ki insanlık savaşı olsun.
İsimsiz kahramanların savaşı olsun…
Onur doluydu, elinde sınırlı imkanı olan bir milletin, yedi düvele meydan okuması.
Sevgi doluydu vatanını, namusunu, geçmişini, tarihini, geleceğini kanıyla ve teriyle savunması.
Şan dolu bir savaştı, şeref dolu bir zaferdi.
Ve zira hüzün doluydu bu zafer; nice tüyü bitmemiş yiğidin, bıyıkları terlememiş körpe fidanların canlarına mal oluşu. Hem aç ve bir çıplak, hem annesini, sevdiğini ve geçmişini geride bırakarak...
Dönmeyi hiç düşünmeden koşuluyordu cephelere. ALLAH ALLAH nidalarıyla tepelerin sırtlarına. Sırtların mevzilerine.
Mevziler ki açlık ve hasret kokuyor.
Mevziler ki umut ve sevda kokuyor.
Mevziler ki kenarı yırtılmış fotoğrafların, saman sarısı mektupların satırlarındaki nağmeleri yutuyor.
Ve mevziler ki buram buram dua kokuyor.
Beşike’de şehidimiz var.
Bolayır’da.
Conkbayır’da.
Kocatepe’de.
Kumkale de.
Seddülbahir’de şehidimiz var.
Düşmanda ağır silahlar var, Mehmedim’de süngü-çakı.
Düşmanda güçlü donanma var, Mehmedim’de güçlü iman.
Mehmedim’in ardında; “Git oğlum git, cephe seni bekler.”
“Git oğlum! Oğlum gitsin vatan elden gitmesin.”
"Git oğlum git, ya gazi ol ya şehid” diyen koca yürekli annelerin duası vardı.
Ve Koca Seyit’i vardı.
Ve binlerce isimsiz kahramanı vardı.
Ve çocuklarıyla aynı cephede beraber şehid düşen, yeni doğan çocuğunu görememiş, kokusunu alamamış onlarca baba vardı.
Ve sonra tarih, tüm bunlara rağmen bu savaşta barışın yaşandığına da şahit oluyordu:
Çanakkale Savaşı’nda Fransız kuvvetlerine komuta eden, General Guro, savaş sonrası anlattığı bir savaş hatırasında aynen şöyle diyor:
“Hiç unutmam. Biraz evvel doğa çevremizde en nefis güzellikteydi. Su çiçekleri, papatyalar, peygamber çiçekleri, leylaklar bir gökkuşağı alemi yaratıyordu.Ve şimdi, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo: kan revan içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile bir konuşma yaptık.
"Niçin öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun?"
Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi! Anlamadım!.. Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok! İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün!"
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı! O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımın donduğunu hissettim! Çünkü, Türk askerinin göğsünde, bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yarayı bir tutam ot tıkamıştı.
Az sonra ikisi de öldüler!”
Bu vatan için canını seve seve feda eden tüm şehidlerimizi sevgi saygı rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad mekanları cennet olsun.
Rabbim sizden razı olsun.
Murathan Erdoğan
13 Mart 2015
Selçuklu/Konya
100. yıl anısına...
YORUMLAR
Şanlı ecdadımızın yiğitliğini ve mertliğini anlatan, insanda duygu yoğunluğu yaşatan harika bir yazı.
Duyarlı yüreğinizi ve yetkin kaleminizi yürekten kutluyorum...
Selam, dua ve saygılarımla...
Erdoğan M
Gerçekten mükemmel bir çalışma.
Müthiş duygusal,
müthiş etkileyici.
İş oldun diye değil,
yazı yazmış olsun diye değil,
gerçekten hissederek kaleme alınmış bir çalışma.
Yazarını yürekten kutluyorum.
Bu tür kalemler var oldukça,
şehitlerimizin aziz hatıraları asla unutulmayacaktır.
Objektif ve gerçek vatan sevgisini resmeden güzel bir çalışma.