- 1545 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çanakkale...
Annem…
Sevdan, hasretin, umudun oğlun ben. Nasıl başlasam nasıl anlatsam acep? Yüreğime vatan sevgisini veren, kalemime ilham, bileğime derman verir mi bilmem. Kusura bakma yazım biraz bozuk olacak okuyamazsan eğer Zehra’ya ver o okusun. Ancak bak sen de yazdıklarıma, kelimelerim öpsün gözbebeklerini, dokun kâğıdın tozlu yüzeyine. Toprağa iki büklüm oturmuş bir vaziyette ancak bu kadar yazabiliyorum. Harp meydanı… Bu belki son mektubum olur size kim bilir? Biraz çok konuşacağım bu defa. Nagah biterse mektup, kesilirse sözlerim anla ki şehittir artık oğlun bol bol dua et anam olur mu?
Dedim ya harp meydanı diye… Ah anam! Ne büyük dert vatan müdafaası. Burada geçirdiğim vakit, adımladığım her metrekare öylesine yoruyor ki beni bedenimi. Her an ölüm ile yüz yüzeyim. Toprak iştahla bakıyor gözlerime. Ancak direniyorum anam. Milletim için, yorulsam da umursamıyorum. Sen için, Zehra için, karnındaki yavrumuz için herkes için en önce Rabbi ilahinin rızası için direniyorum.
Esasen biraz farklı olsun istedim bu mektup. Bir öncekiler gibi hal hatır ve iyi dileklerle solu olmaktan ziyade, doğacak olan –ve büyük ihtimalle- beni göremeyecek olan yavrumla konuşmak istiyorum bu sefer. Benim bahtsız yavrum. Ne günler bekliyor onu, o bunlardan habersiz. Garip… Yüzü gülmeyecek belki hiç. Ama ne yaparsın. Anne, yavrum büyüsün ona yokluğumu yaşatmayın beni tanıması şart değil. Zaten tanıyacaktır. Amma dedelerini, abilerini, ablalarını, burada o ve nesli için kan döken herkesi tanısın. İşte size ilk ve tek vasiyetim budur. Şimdi biraz da onunla konuşayım istiyorum.
Yavrum…
Baban ben… Nasılsın iyisin inşallah. Allah iyilik ve uzun ömür versin sana. Şimdi yanınızda olup öpmek vardı yanaklarını tutmak vardı ellerini. Ama ne yaparsın takdir-i ilahi. Ancak buna da şükür. Kısa bir zaman da olsa sana diyeceklerimi duyacaksın ya yeter. Dedim ya babanım diye. Ne ben yaşayabileceğim bu duyguyu doyasıya, ne de sen babam ar deyip elimi tutacaksın gururla. Ne ben şefkatle okşayacağım saçlarını, ne de sen babam diye sesleneceksin ardımdan. Beden olarak orada olamayacağım belki ama ruh olarak hep yanında kokunu duyuyor olacağım. Çiçekli bahçeleri gezemeyeceğiz belki ama sen getireceksin o çiçekleri mezarıma. Okuyacağın dualarla çınlayacak kulaklarım. O minicik ellerine akan gözyaşlarında göreceğim melek yüzünü. Özleyeceksin. Rüyalarına gireceğim. Cennet bahçelerinde göreceksin beni. Umudunu kırmasın yokluğum, ümidini tazelesin hayalim. Üzülme sakın! Aldırma ne derlerse. Baban intihar etmedi, canına kıymadı. Şehit oldu şehit.. Şayet şimdilerde sokağa rahat çıkabiliyorsan, bakkala gidebiliyorsan elini kolunu sallaya sallaya baban ve onun gibiler sayesindedir unutma. Sana yetim diyecekler, daha nasıl seslenecekler… Kırılma aldırma… Püskür yüreğindekileri imansız yüreklere. Hem ne demiş Mehmet Akif imansız yürek bedende yüktür. Anlar belki yürek hanesinde misafir dahi olsa iman ağırlayanlar. Babaannenin duvara astığı fotoğraf yok mu, hani esas duruştayım işte onun gibi dimdik dur. Çünkü ölürken de gözlerimde aynı kararlılık olacak. Baban şerefiyle öldü. O seninle dalga geçenlerin şerefi için de savaştı. Öyle parkın karşısında, kasabın yan tarafında köşede değil bir vatan kalbinin attığı yerdi rabbine kavuştuğu yer. Çanakkale’de… Çanakkale yavrum Çanakkale. Asıl söylemek istediğim işte buydu. Babanı vuracakları yer işte burası. Namussuz düşman ile ceban mı caban kâfirle işte burada savaştı baban. Öleceğimden seni göremeyeceğimden ne kadar da eminim öyle değil mi? Biliyorum öleceğim sen doğduğunda yanında olmayacağım dünyada. Hem şehitle ölmez diyorlar, onlara ölü demeyin. Dedirtme yavrum ölü değil şehidiz biz. Çanakkale diyordum. Tek kelimelik bir destandır orası. Üzerine şiirler karalanan, kitaplar yazılan bu mübarek şehir kutsaldır artık senin için. Hem baban hem milletinin doğum sancıları yatıyor orada. Binlerce vatan evladı anasının kuzusu babasının oğlu ülkesinin aslanı onlarca can, alnı ak binlercesi gururla suladı bu toprakları kanıyla. En ufak bir tedirginlik göstermeden hem de. Bir düşünsene… Dile kolay. Binlerce umut, binlerce sevda, binlerce hayal. Ama bir tek son. Ölüm. Ne de kolay söylenişi. Ölüm işte. Yaşayan için yalnız bir kelimedir. Ancak yüzyüze gelindiğinde her şey değişir. Azrail’den kurtulmak tabi ki imkânsız ama yalvarır işte nefis bırak der… Az daha… Ancak bu topraklarda yatanlar ölümden hiç mi hiç korkmadılar. Buyur ettiler gönül rahatlığıyla. Toprak ona da baktı iştahla. Tertiplerini çiğneyip kustu gözleri önünde. Onlar ne dediler. Canımı al da dua edeyim rabbime bir can daha versin onu da bu yolda vereyim. Şimdi eline diken battığında dahi ortalığı inleten gençler gülüp geçer buna. Yazık! Açlık, sefalet, hastalık müteverrim bir kader kısaca. Ama işler mi gözler gönüller cennete mıhlı olduktan sonra. Dedim ya bin canı daha olsa verirdi bu millet için. Diyor ya şair: elinde cebesi olmasa da yürekte vardı iman / en güzel kelimedir benim için Çanakkale. Herkes yapmaz yapamaz bu fedakârlığı. İman işte dönüp buraya geliyor laf her defasında. Rabbin rızası… Dua edin rabbini seven dedeleriniz var. Canım yavrum. Sefer var beni çağırıyorlar. Sözlerim burada bitecek sanırım. Dilimin döndüğünce anlatmak istediklerimi söyledim böylece. Unutmayın bizi. Unutulmak… Ben ve arkadaşlarım gelecek hakkında çok konuştuk konuşmadık değil. Unutulur muyuz acaba diye. Bizim zorumuza gitmez unutulmak. Çünkü bunu şahsımız adına yapmadık. Devletimizin ve milletimizin bekası ve selameti için verdik canımızı seve seve vereceğiz de. Tamam, adımızı söylemeyin pankartlarımızı resimlerimizi asmayın ama her sene şu vakitlerde biz buralara şu insanlar sayesinde geldik demek te çok zor olmaz herhalde. Neyse böyle işte. Beni ve dedelerini unutma olur mu? Sövdürme geçmişine. Dil uzattırma. Dedim dik dur! Hem sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı.
Seni göremese de çok seven baban…
Annem… Bunlar artık son sözlerim. Ellerinden öptüm say Zehra’mı da öyle. Benden çok selam et kocasıyla gurur duysun. Bende gayrısı haram olsun ona. Allah ve rahmeti sizinle olsun.
Oğlun…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.