- 379 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dalgaya karşı
Beton zeminin üzerine yerleştirdi sandalyeyi. Güneş alnının çatındaydı. İliklerine kadar ısınıyordu, gevşedi. Yanına gelip gidenler onunla konuşuyor, yüzüne gülümsüyor, sorular soruyordu. Tecrübeden aşkın tükenmez bir sevgiyle gülümseyerek karşılık verdi onlara. Bir araba geçti yoldan. Bir kuş kondu çatıya kaygısız. Bulutlar süzüldü güneye. Limonun teki dalından kopup düştü. Her şey kendi çapında dönüyor, sürükleniyor, esniyor ve olması gerektiği gibi oluyordu. Böylece büyük saat kusursuz bir şekilde çalışıyordu. Hızı baş döndürücüydü. Direndi, akışı durdurmaya yeltendi. Yoğunlaşmalıydı, hatta katılaşmalı ve bükülmemeliydi. Bir noktada takılı kaldı bakışları. Zamanda gedik açmak için sarsıcı bir gerçeğin yarattığı şiddetli bir duyguya ya da dondurucu bir düşünceye ihtiyacı vardı. Fakat ikisinden de mahrumdu. Saatindeki saniyelerin tik taklarını duymaya çalıştı. Tekrar gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Gerindi oturduğu yerde. Konsantre olmalıydı fakat her şey dikkatini dağıtacak hatta kafasını karıştıracak denli yalın kattı. Sanki görünmez bir el, biraz önce burada olanları şuraya koyuyor, sonra da beğenmeyip siliyordu. Etrafındakiler zamanın bu oburluğunu ne fark ediyor ne de yadırgıyordu. Her şey bu denli hızla biçim değiştirirken, korkmasalar bile arada sırada hayret duymalıydılar. Hiçbir zaman karşı koyamayacağı bir akıntıya karşı yüzmeye çalışıyordu pekala. Bunu anlasalardı muhtemelen delirdiğini düşünebilirlerdi. Neden olmasın, her şeyin aç gözlü bir obur tarafından yok edilmesine göz yummaktansa bir Don Kişot olur ve o dev obura meydan okurdu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.