- 652 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PAPATYA FALI
Arkadaşım tweet’ inde şunu paylaşmıştı
, ‘’ En büyük yalancı papatyalardı.’’ ’’ dı’’ ile bitirdiğine göre cümlesini muhtemelen kendisi de bakmış papatya falına.
Genellikle tweetter de pek yanıt verilmez. Paylaşır veya favorine eklersin. Ama bazen ben dayanamam yanıtlarım.
Bu da onlardan biriydi.
‘’Körü körüne değil de ‘’acaba’’ lar ile başlarsan ilişkiye, onu daha iyi tanıma fırsatı bulursun. Papatyanın bir suçu yok. Olumsuz başlarsan fala, olumlu yanıt alırsın’’
Aslında daha aydınlatıcı cümleler kurmak isterdim fakat maalesef o ortamda kullanacağın harf sayısı kısıtlı.
Ama, burada ifade edebilirim. İlişkilere ‘’acaba’’lar ile yani kafada oluşan sürekli şüphelerle başlanır ise söylediklerinin doğruluğunu yüzüne bakarak mimiklerinden, heyecanlı oluşunu, ellerinin titremesinden, sıkılıp terlemesinden görebilir kat edilen ve fazla uzun sürmeyen başlangıçta, ne kadar saf ve temiz veya pişkin olduğunu anlayıp, emin olduktan sonra olumlu veya olumsuz yaklaşırsın.
Aksi takdir de başlarda sende oluşan hoşlanmanın verdiği rehavetle kendini kaptırırsan, ya mutlu ya da mutsuz olursun.
Alacağın kumaşı dahi, dokumasının sıkılığına göre alırsın ki, daha uzun ömürlü ürün elde edesin.
Biz yeniden papatya ya dönecek olursak..
Seviyor sevmiyor, seviyor sevmiyor diye tüm yapraklarını koparınca, papatyadan her defasın da aynı yanıtı alırsın ‘’Beni sevmiyor’’
Aslında papatya arkadaşımın bahsettiği gibi yalancı değildi.
Papatya ne onu tanır nede falına baktığın arkadaşını. O, aslında papatya falına bakıyordu. Onun papatyayı ve beraberinde doğayı ne kadar sevdiğini test ediyordu.
Muhtemelen birçoğumuz, yakınlarımızın düğünlerine veya hasta ziyaretlerine giderken çiçek buketleri götürürüz.
Elbette senin için değerlidirler, onlar içinde sen değerlisin.
Böyle bir ortam oluşmasaydı hatırına gelimiydi veya her an hatırlar mıydın o insanları?
Cevap; elbet te hayır. Çünkü yaşamın ağır şartlarında hayata tutunmak için bin bir türlü hesaplar vardır insanın kafasında.
İşte o insanların hafızasında vazoya ıslattıkları çiçeğin ömrü kadar kalırsın.
Oysa bir saksı canlı çiçek götürmüş olsaydın, o çiçeğe her su verilişinde, her çiçek açışında ve yapraklarındaki tozun her alınışında seni hatırlayıp anacaklardı.
Sevgililer gününün en değerli hediyesi, dalından koparılmış kırmızı bir güldür. Gün boyunca elde okşanır, koklanır ve sonrasında o gül boynunu büker.
İnce fikirli ise o gülün sahibi, üzerine tarih yazılı kâğıt iliştirilip kitap arasına konulup saklanır.
Artık bir daha ki yıl beklenir.
O yüzden sevgililer günü senede bir gün kutlanır.
Bu örneklerden yola çıkarak bahsedilen asıl konu şudur.
Bir canlılardan bahsediyorum.
Öldürülen, ‘’Tabiat harikası’’ canlılar dan.
Ne için?
Fal bakmak, hediye etmek, sevdiklerimizin gönlünü hoş hoş tutmak ve onları sevindirmek için. Kısacası birilerini mutlu etmekten öte aslın da doğada yaşaması gerekenleri yok edip tabiatı tanınmaz hale getiriyoruz.
Rezidanslar dan ve Avmler den geriye kaldıysa eskiden park ve bahçelerde küçük tabelalar olurdu. ‘’çimlere basmayınız çiçekleri koparmayınız.’’
Şimdiler de rastlıyor muyuz bu tür yazılara?
Hayır dediğinizi duyar gibiyim.
Makalemde siyasete girmek istemiyorum ama konu kısaca değinmeme neden oluyor.
Tarihte, Fatih Sultan Mehmet Han düzenlediği fermanda derki?’’ Yaş kesen baş keser’’ Bunun anlamı bir ağaç bir insan demektir. Keşke ‘’yaş kesenin başını keserim’’ demiş olsaydı da bugünlerin kanunlarına örnek teşkil etseydi.
Yine daha da uzun tarihlerde, büyüklerimden duyumsadığım rivayete göre Kur’an da geçen ‘’ Gün gelecek binalar çoğalacak ve beraberinde zinalar artacak’’ diye bir söz varmış.
O kadar anlamlı ve ileri görüşü yansıtan bir söz ki bu.
Eski komşuluklar kalmıyor ve insanlar birbirini tanımaz hale geliyor. Toplumun birbirlerine bakışlarındaki saygı eksikliği kaygılara dönüşüyor.
Ekonomide sanayi git gide küçülmekte, ziraatımız yok hale gelince köylerden kente mecburi akınlar çoğaldı ve bu sebeple inşaat sektöründe hızlı artışlar olmaya başladı.
Plansız ve projesiz ilerleyen inşaat sektörü yeşil alanları yok etmeye başladı.
Osmanlıya dönüşüm yapacağını söyleyen siyasi irade, ne yazık ki Osmanlı kanunlarıyla ters köşe oluyor.
Aksine halk yeşilin yok olmaması için yaptıkları protestoları, siyasi irade tarafından teröristlik ve yönetime darbe suçu olarak görülüyor..
Kötü yönetim ağaçları katledip yerine yapılacak rezidans ve avm ler için açılan rant kapılarından pay aldığı anlamı taşır milletin gözünde.
Bilinçli olarak milletin temiz hava alması engelleniyor. Ve bu ağaçlarda yaşamını sağlayan canlı varlıklar evlerinden, yuvalarından ediliyor.
Ağaçların katledilmesi kış mevsiminde yağmurların azalması demektir. Yağmurların azalması da kuraklığı beraberinde getirir. Daha da önemlisi, elektrik üretiminin düşmesi demektir. Bundan sonrasını da saymakla bitmez.
İşte papatyalardan yola çıktığım bu makale, yok olan ağaçların çimenlerin dolayısıyla papatyaların aslında kendi fallarının kanıtı olduğunu ispatladı.
Gördünüz mü?
Bir dal papatya konuyu ne kadar da genişletti.
Yeşilimize sahip çıkalım, yeşili koruyalım.
Birol Yiğit / 14 Mart 2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.