"Oralar tehlikeli. Kalk gel memleketine!"
“Güzel gör, hem güzel bak; tâ güzel düşünmeli.
Güzel bil, hem güzel düşün; tâ leziz hayatı bulmalı.”
(Bediüzzaman Said Nursi, Lemeât)
Günün yorgunluğu üzerime çökmüş bir vaziyette akşam eve geliyorum. Bir elif miktarı soluklandıktan sonra ziyaret amacıyla abimlere geçiyorum. Akşam haberleri henüz başlamış, herkes ekrana kilitlenmiş. Çocuklar dâhil... Haberlerden sonra çizgi film izleyecekler, sıralarını bekliyorlar. Kısa bir selamlaşma ve halleşmenin ardından uygun bir yere oturup ben de katılıyorum aynı halkaya. Bir süredir bakmamıştım haberlere. Bu vesileyle iyi de olacak diye geçiriyorum içimden.
Sunucu vızıldayan bir tonla “Bir yan baktın cinayeti daha!” deyip duruyor. Aman Allah’ım! Yine mi cinayet? Bu insanlar birbirlerine bakmayı bile cinayete sebep kılabiliyorlar demek ki!
Derken haberin videosu ekrana geliyor. Birkaç kişinin birisini zapt etmeye çalıştığı birkaç saniyelik bir görüntü defalarca dönüp duruyor ama sunucunun anlattıkları bir türlü bitmiyor.
Çok şükür, sonraki habere geçiliyor... Sunucu bu sefer nefesi tükenircesine bağırarak bir şeyler anlatıyor. Sanki güç yetiremediği bir olay olmuş da insanları yardıma çağırıyormuş gibi bağırıyor. Okula yeni başlayan çocuklardan bir tanesi sunucunun anlattıklarını dinlemeden televizyonun alt tarafında beliren haber başlığını heceleye heceleye okuyor: “Fi-dan bom-ba-sı.” Birkaç kez tekrar edip yazılanı anladıktan sonra hemen sormaya başlıyor: “Fidan Bombası nasıl oluyor? Çok mu tehlikeli bir bomba?”
Gülümsüyorum ve bunun öyle bir bomba olmadığını, çok önemli bir haber olduğu için böyle bir başlık tercih ettiklerini anlatıyorum. Anlamış gibi “Haa” yapıyor. Ama anladığını sanmıyorum.
Sonraki haber açıklaması oldukça merak uyandırıcı: “Pompalı tüfekle sevdiğinin evini bastı.”
Sunucu yine aynı, mahalleyi ayağa kaldıran ses tonuyla anlatıyor ve sevdiği kızı vermedikleri için çareyi, pompalıya evi basmakta bulan gencin haberini de dakikalarca anlatıp duruyor. Ruhum daralmaya başlıyor. “Yok mu yüreklere su serpecek bir haber?” Fakat sonraki haberler daha ruh karartıcı.
Feci bir kaza haberi...
Sonra kız kardeşini yakan bir ablanın haberi...
Allah’ım yardım et! Bizim halimiz ne olacak?
Bir yerde nefret cinayeti, bir kaza haberi daha...
Yaklaşık yirmi dakika içerisinde ruhum daraldı. Artık kalkıp gitmek istedim.
***
Sadece bir akşam değil, her akşam dönüp duruyor bu haberler. Artık iletişim imkânları arttığı için yalnız Türkiye değil, dünya haberlerine kolayca ulaşılabildiği için adeta bütün dünyanın sıkıntılarını bir saatte insanın omuzuna yüklüyorlar. “Acaba bugün haberlerde neler var?” diye ekranın başına oturan bir insanın bütün keyfi yerle bir oluyor. Ben merak ediyorum. Her akşam bunları izleyen bir insanın psikolojisi nasıl sağlam kalabilir? Nasıl olur da tahammülsüzlük baş göstermez?
Elbette haberler tamamen kötüdür şeklinde toptancı bir yaklaşımla olaylara bakmak doğru değildir. Böylesi haberler de her cihetten kötü değildir. İnsanın ibret ve tedbir alması ve böylesi olaylara tevessül etmemesi bakımından en azından uyarıcı etki yaparlar.
Fakat medya, dikkat çekecek, izleyiciyi cezbedecek, “haber değeri olan” olayları mercek altına alıyor ve bunların hepsini bir anda, bir kapta takdim ediyor. Sanki kadrajın dışı diye bir şey yokmuş, âlem bundan ibaretmiş gibi bir üslupta sunuyor. (Kendi penceresinden gördüğü şekilde yorumladığı haberleri söylemiyorum bile.) Bunlar da insan ruhuna ağır geliyor. İnsan kendi dertlerinin üstesinden gelmekte zorlanırken bir de bu yoğunlaştırılmış kara haberler altında eziliyor.
Bir defasında memleketten bir dostum aradı ve durumumu sordu. Birkaç kez iyi olduğumu söylediğim halde tekrar nasıl olduğumu sorunca ben de “Bir şey mi oldu?” diye sordum.
“Az önce haberlerde izledim. Sizin oralar karışmış” dedi. Allah Allah! Benim olaydan haberim yok ama o haberlerden öğrenmiş...
Biraz haberin detayını anlattıktan sonra söylediği şu söz, medyanın insan üzerindeki tesirini benim âlemimde çok güzel resmetti:
“Oralar tehlikeli. Kalk gel memleketine!”
Ertesi gün araştırınca ancak olayın aslını öğrendim. Ama olay kapanmış, gitmişti.
İşte medyanın mahareti! Küçük bir olayı nasıl anlatmışlarsa bizim güvenle yaşadığımız yerleri, arkadaşımın zihnine “tehlikeli” olarak aksettirmeyi başarmış.
Haberlerin insan psikolojisi üzerindeki etkisini bir arkadaşımla konuşurken “RTÜK’ün buna müdahale etmesi gerekir” dedim. Arkadaşım da “Yıllardır böyle oluyor. RTÜK niye değiştirsin ki? Şayet bir sıkıntı olsa zamanında müdahale ederdi” dedi. Ancak zamanında böyle değildi. Eskiden bu kadar yoğunlaştırılmış cinayet, cinnet, kaza, felaket, dolandırıcılık, aldatma, yıkma, yakma haberi yoktu. Şimdi anında her yerden, her türlü haber alınabiliyor. Pek çok olay naklen izlenebiliyor.
O zaman o arkadaşıma demiştim:
Nasıl ki RTÜK şiddet içerikli dizi ya da programları daha geç vakitlere kaydırıyorsa böyle haberleri de o saatlere kaydırmalı. Hiç değilse o vakitte çocuklar izlememiş olur. Ya da nasıl ki televizyonlar spor, hava durumu gibi taksimat yapıyorlarsa bu haberleri de bu şekilde taksim etmeliler. Ve bunların sıraları, hatta saatleri belli olmalı. Gazetelerde “3. Sayfa” meşhurdur. Dileyen okur, dileyen bakmadan atlar, sonraki haberlere geçer.
Arada bir güzel ve insanı umutlandıran haberler de olmuyor değil. Ama bu kadar kara haberin arasında onlar da devede kulak kalıyor. Bu yüzden bir hal çaresi bulmak icap ediyor.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bir şey yapar mı bilemiyorum ama en azından herkesin kendisini muhafaza etmesi gerekiyor. Nasıl ki her programın herkese hitap etmediğini gösteren işaretler konuyorsa, nasıl ki anne babalar çocuklarına her filmi izletmiyorsa, aynı şekilde anne babalar kendi ruh sıhhatini bozacak programlara karşı bir şekilde sınırlandırma getirmek durumundalar. Yetişkin bile olsa insanı etkileyen, bilinçaltını şekillendiren bir etkisi vardır medyanın zira.
RisaleHaber
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.