- 821 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KRALİÇESİNE KESE ATMIŞIZ, VATANDAŞLARINA MI ATMAYACAĞIZ?
İki gün önce bir İstanbul’da tarihi bir hamamda iki Fransız vatandaşına dört Türk hamam görevlisi tarafından yapılan taciz olayı vardı televizyonlarımızda haber olarak.
Bu haberi duyduğumda aklıma bizim pehlivan Padişahımız Abdülaziz geldi. Neden mi? Anlatayım.
Efendim bilmem bilir misiniz? Bizim padişahlarımızın hiç biri Hacca gitmemiştir. Bunun sebepleri anlatılır durur ya ben mantıklı bir sebep göremedim şimdiye kadar. Ancak bizim padişahlardan biri hariç diğer otuz beş tanesi askeri seferler dışında bir yurt dışı gezisi de yapmamıştır. O bir tane ise Sultan Abdülaziz’dir.
Sultan Abdülaziz 1867de İmparator III. Napolyon’un davetlisi olarak Fransa’ya gider ve kelimenin tam anlamıyla gırgır şamata da başlar.
Tabii ki bu anlatacaklarımın tarihi olarak bir değeri yoktur ama o günden bu günlere kadar söylenir durur yazacaklarım.
Öncelikli sorun şudur: ‘’Bir Osmanlı Padişahı herhangi bir toprağa adımını atarsa o toprak Osmanlı devleti toprağı olur’’ Kuralı var. Dolayısıyla da padişah kendi toprağı olmayan topraklara nasıl ayak basacaktır?
Türk Milletinde de akıl mı yok? Padişah için özel çizmeler yaptırılır. Çizmelerin tabanına İstanbul toprağı konup üzeri kapatılır. Böylece padişah kendi mülkü olmayan toprağa ayak basmamış olur(!)
Biri Osmanlının, diğeri Fransa’nın hükümdarı olan bu iki şahsiyet ilk karşılaştıklarında ne yaparlar? Elbette ki tokalaşırlar. İmparator III. Napolyon padişaha sarılmak ister ama padişah geri durur. Sultan Abdülaziz, III. Napolyon ile tokalaştıktan sonra Hariciye Nazırı Fuat Paşa’ya döner ve: ‘’ "Ulan, pezevengin eli de yumuşacıkmış, aynı avrat eli gibi ha!.."der.
Fuat Paşa’nın alnında terler birikir. Çünkü III. Napolyon Fransızcada da benzeri olan pezevenk kelimesini merak etmiş ve sormuştur:’’Pesavang?’’Fuat Paşa kıvırır tabii ki ‘’Sizinle tanışmış olmaktan duyduğu mutluluğu dile getiriyor.’’ Deyince III. Napolyon cevap verir: ‘’ -"Oh, merci beaucoup bien!.." ( Okunuşu: Oh mersi bokubiyen) Ama Abdülazizin muzipliği üzerindedir o gün. ‘’ Sen benim bokumu ye ‘’ der koca imparatora. Tabii ki bunu da Fransızcaya ‘’ Çok nazik ve kibar olduğunuzu söylüyor ulu hünkarımız’’ diye tercüme eder Fuat Paşa.
Daha sonra III. Napolyon’un eşi Kraliçe Eugénie (Öjeni) ile de tanışır.Tanıştığı anda da bu kızıl saçlı afet-i devrândan ziyadesiyle elektrik alır.
Kralçe Öjeni de Sultandan bir hayli etkilenmiştir. Ancak onun oldukça merak ettiği şeyler içinde Türk pehlivanları da vardır ve rivayete göre padişah her biri 140-150 Okka ağırlığındaki bu pehlivanlardan bir kaçını yanında getirmiştir kraliçe doya doya yakından görsün diye… Zaten kendisi de iyi bir pehlivandır ve hayatı yine maalesef bir pehlivanın ellerinde son bulmuştur.
Bu hikayeyi de kısaca anlatalım:
Sultan Abdülaziz bu günkü Veliefendi Hipodromunun olduğu yerdeki çayıra otağ kurdurmuş ve yabancı elçilerin de katıldığı bir törende güreş müsabakaları tertip etmiş. Zaman zaman kendisinin de antreman yaptığı Pehlivan Bahçıvan Mustafa’nın karşısına Erzurumlu genç bir pehlivan çıkarmış. Bu iki pehlivan güreşe tutuşmuşlar ama Bahçıvan Mustafa tecrübeli, Erzurumlu ise güçlü olduğu için bir türlü yenişememişler. Padişah dayanamamış. Önce Erzurumluya taktikler vermiş fakat Erzurumlu yine yenemeyince onu kenara itip kendisi çıkmış Bahçıvan Mustafa’nın karşısına. Bir kaç dakika sonra da tuş etmiş Bahçıvan Mustafa’yı. Sonra Erzurumluya dönüp ‘’İşte böyle yapacaktın. İki saattir sana bunu anlatmaya çalıyordum’’ demiş. Lakin Bahçıvan Mustafa buna çok içerlemiş ve içinde ukde kalmış o kadar insanın önünde sırtının yere getirilmesi.
4 Haziran 1976 yılında Feriye sarayında bilekleri kesilmiş olarak bulunan padişahın şiddetli bir boğuşma yaşadığı , göğsündeki yumruk izlerinden olayın intihar olmadığı ve onun katlinde rol alanlardan birinin de Pehlivan Mustafa olduğu yine rivayetler arasındadır.
Neyse biz yine Sultan Abdülaziz’in Paris Seyahatine dönelim.
Türk Pehlivanları ile ilgili olarak ‘’Bir oturuşta bir koyun yerler’’ Sözünü duymuş olan Kraliçe Öjeni, Pehlivanların her birinin önüne nar gibi kızarmış ve içi pilav doldurulmuş birer koyun koyar tepsi içinde. Pehlivanlar da yanıltmazlar Kraliçeyi ve anında koca koyunlardan sadece kemikler kalır geriye.
Akabinde kraliçe pehlivanların önüne birer küfe üzüm koydurur. Bizim pehlivanlar üzümü salkım olarak sokarlar ağızlarına ve çöp olarak çıkarırlar. Kraliçe dayanamaz ‘’Ama üzüm tane tane yenir’’der. Tercümanlar bunu bizimkilere tercüme edince bizim pehlivanlar ‘’Söyleyin kraliçeye o tek tek ağza atılan armuttur:’’ derler.
Uzatmayalım...Abdülaziz, kırk altı gün süren bu seferinde görüp tanıştığı Kraliçe Öjeni’den çok etkilenir ve onu Türkiye’ye davet eder.
Kraliçe Öjeni 1869’un 13 Ekim’inde altı günlüğüne İstanbul’a da uğrar ve ne olursa işte bu altı gün içinde olur. O altı günün içinden bir gün olan 17 Ekim 1869 da…
Rivayete göre o gece Sultan Abdülaziz gizlice Dolmabahçe Sarayından ayrılır bir sandalla ve kürek çeke çeke Kraliçe Öjeni’ye tahsis ettirmiş olduğu Beylerbeyi Sarayına gelir.
Bundan sonrasını tamamıyle Pablo Martin Asuero’nun ‘Mavi Sütunlu Saray’, adlı eserinin 141 ve 142. Sayfalarının yalancısı olarak aktarıyorum.
…..Beylerbeyi Sarayı’na girmek ve ikinci kata çıkmak, oldukça kolaydır. Fransız maiyetinden kimse görmez onu.
Saray hizmetkarlarının verdikleri haberlere göre, gece herkes yatıp uyumaktadır. Kapının yaldızlı kolunu kıvırıp gürültü yapmadan içeri girer. Eugenie gelişini duymuş olmalıdır. Kapı açılınca meydana gelen hava akımıyla alevleri titreşen dört mumlu bir şamdan yanar içeride. Üstündeki örtüyü iterek yavaşça yatağından kalkar ve ayağa kalkınca geceliğinin şeritlerinden birisini çekip Padişah’ın önünde çırılçıplak kalır. Mumların yaldızlı ışığı sedef renkli bedenine ve kızıl saçlarına yansır.
Sonunda ona sahip olur, beklemek meyvesini vermiştir ve bir kez daha, avının karşısına dikilen bir kaplan gibi, saldırmadan önce onu seyreder.
...Eugenie geriye hamle edemeyeceği kadar yakınındadır. Onun tereddüt ettiğini görür ve inisiyatifi ele alır. Yaklaşır. Kollarıyla başını tutar ve karşılık vermesini sağlayacak biçimde öper onu, eliyse bedeninin en mahrem yerlerinde gezinir. Erkek anatomisi gibi İslami esasları da bilmemektedir ama bunun önemi yoktur. Kendisini dürtülerine bırakır, gözlerini kapar ve onun kolları arasına gömülür.
Böylece, Abdülaziz, bütün bedenine barut gibi yayılan tutkunun alevlendiğini görüp yatağa götürür onu. Her ikisi de, birbirlerini ilk gördükleri andan beri tuhaf bir gücün kendileriyle oyun oynadığının bilincindedir. Bu güç, onları, bir mıknatısın çeken ve iten kutuplarına dönüştürür ve işte şimdi, bu buluşmayı nihayete vardıracaklardır….( Gerisi fazla erotik )
Bizde bilinen bir söz vardır:’’Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’’ Bu hikayeyi bir Türk anlatsa neyse ama bir İspanyol anlatıyor. Yani Kraliçe Öjeni’nin vatandaşı…( Kraliçe İspanyol asıllıdır ) E tabii ki bizimkiler de ballandırmışlardır olayı. Mesela bu gün doğumuna kadar süren aşk gecesinin sabahına doğru Sultan Abdülaziz, Öjeni’yi sarayın hamamına sokmuş ve ona sağlam bir kese atmıştır yine rivayetlere göre. Zaten dünkü hamamda taciz olayından sonra bu olayı hatırlamamın sebebi de budur.
Kraliçe Öjeni, Kocası III. Napolyon’un 1870 de Sedan savaşında Almanlara yenilmesi üzerine İngiltere’ye kaçmıştır. Türkiye’ye ise kırk iki sene sonra(1911) bir daha gelmiş ve zamanın sultanı Mehmet Reşat’tan garip bir istekte bulunmuştur: Kırk iki sene önce on yaşında bir çocuk olarak babası Abdülaziz ile birlikte Fransa’ya gelmiş olan Şehzade Yusuf’u görmek… Onunla görüştükten sonra bir hayli üzgün ve çökmüş bir şekilde İstanbul’dan ayrılmıştır.
Dünkü taciz olayına gelince:
Erasmus Projesi denilen ve Avrupa ülkelerinde ortak bir kültür meydana getirme amacına dönük bir eğitim programı olan program çerçevesinde Türkiye’ye gelen bir grup kız ve erkek üniversite öğrencisi Karaköy taraflarında bir tarihi hamama gidiyorlar. Hamamın kapısında bunlara hamamın o gün karma olduğu söyleniyor ve bunlar içeri giriyorlar. Yalnız kendi iddialarına göre içeri girdikten sonra kızlar ayrı bölüme alınıyor ve tellaklar tarafından ( Yani erkek keseciler, kadınlarına natır denir) güzelce keseleniyorlar.
Kızlar olayda bir gariplik olduğunu fark ediyorlar(!) Buraya ünlem işareti koydum çünkü pek çok vatandaşları Türk Hamamına gelip bizzat kendileri istiyorlar tellaklar tarafından keselenmeyi ve hatta bir de bunun fotoğraflarını çekip yayınlıyorlar.
Neyse…Aynı hamama kızlı erkekli girmekte bir sakınca görmemiş olan bu hanım kızlar işin aslına bakacak olursanız ve kim ne derse desin bir tacize uğramış iseler bile bunun farkında değiller. Çünkü en azından onlar da görmüşlerdir hemşerilerinin Türk hamamlarındaki yukarıda yayınladığım resimlerini. Yani bana soracak olursanız kendilerine yapılan şeyin rutin bir uygulama olduğu kanaatindedirler. O yüzden de hamamdan çıkar çıkmaz hemen bir şikayette bulunmuyorlar ‘’ Tacize uğradık.’’ Diye.
İki gün sonra olayı Türk arkadaşlarına anlatınca Türk arkadaşları ‘’Olmaz öyle şey, ayrı bölümlere alınıp iç çamaşırlarınıza kadar soyulup, erkekler tarafından keselendiyseniz bu bir tacizdir’’ deyince o ana kadar olaya Fransız olan Fransız kızlarda jeton düşüyor ve Fransızcası nasıl denir bilmiyorum ama İngilizce olarak ‘’Oh my God !’’ diyorlar.
Sonrası malum…Resimlerdeki gibi devam ediyor olay ve dört tellak sorguya alınıyor…
Sonrası? Bilmiyorum. Televizyonlarımız haber verirse öğreneceğiz.
Ama ben hani o tellakların avukatı olsam hakime ‘’ Hakim bey, biz bunların kraliçelerine kese atmış bir atanın torunları olarak iki vatandaşlarına kese atmışız çok mu?’’ derdim herhalde.
,
Tacize elbette hayır lakin bu olay bana pek de taciz gibi gelmedi. Tacize uğrayan bu işin farkına iki gün sonra varmaz. Bunda başka bir bit yeniği var gibi geliyor bana…Haa biz turistleri ya da yerli vatandaşımızı hiç taciz etmeyen bir millet miyiz? Elbette değiliz. Keşke olsaydık. Ama bu olay bana biraz farklı geldi nedense.
RESİMLER:
1-Padişah Abdülaziz
2-Fransa Kraliçesi Eugene
3- Türk Hamamında tellağa kese yaptıran turist bayan
4- Türk hamamında tellağa kese yaptıran turist bayan ( Bu resimleri görmediler mi Erasmuslu bayanlar?)
5-Bahsi geçen Şifa Hamamı ve tacize karşı eylem
6-Bahsi geçen Şifa Hamamı ve tacize karşı eylem
YORUMLAR
bu kadar usanmadan yazmana pes diyorum hocam allah nazarlardan saklasın...saygılarımla
sami biberoğulları
İş güç olmayınca fazla, konu bulmada da sıkıntı yok...Kala kala biraz yazma zahmeti kalıyor ki işin zevkli tarafı o zaten.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Yeni bir aşk destanı gibi olmuş.Ama bu kez başrollerde Pehlivanlar.
Biz zaten herkese kese atarız.Bu böyle biline.Tarihe ve tarihçiye saygılarımla..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerim.
Nereden aklına gelir,
nasıl becerip tarihin güzelliklerine bağlarsın olayı bilemiyorum?
Bildiğim,
ne yazarsan güzel yazdığındır hocam
Eline, yüreğine sağlık.
sami biberoğulları
Abdülazizin olayını yıllar önce Hürriyet gazetesinin her hafta verdiği Tarih ekinde Murat bardakçının kaleminden okumuştum.
İki gün önce de bu hamamda Fransız kızlara taciz olayı haberini seyredince ortaya böyle bir yazı çıkarmak zor olmadı)))))
Selam ve sevgilerimle.
Ne alaka? denebilir belki, ama trafik kazası haberlerinde sık sık gördüğümüz 'kurtarma rezaleti' görüntülerini hatırladım... Fransız kızların başına gelen bundan başkası değil gibi...O kızlar trafik kazası yapmadıklarına şükretsinler yani...
Hocam, hoştu yine...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Gerçi yine de bir kazaya uğramış gibi görünüyorlar ama öyle bir kaza ki iki gün sonra arkadaşları uyarınca farkına varıyorlar uğradıkları kazanın)))))
Selam ve sevgilerimle.