1- Deus ex machina
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hoc signo vinces
Bu işaret sayesinde galip geleceksin
(Milvius Köprüsü Savaşı öncesi İmparator I. Constantinus’a göründüğü söylenen gizemli işaret)
Emir’in ulakları, avluda Mehmed Bey’i sorduklarında, ben de son havadisleri istişare etmek üzere Bey’in huzuruna çıkmak üzereydim. Askerler ulaklara önce Mehmed Bey’in sağ koluyla konuşmaları gerektiği söyleyip beni gösterdiklerinde ulaklar aralarında fısıldaşarak yanıma geldiler.
-Allah’ın selamı üzerinize olsun, ismim Mansur, Emir Timur’dan haberler ve armağanlar getirdim.
-Ve Aleykum Selam, hoşgeldiniz, benim ismim de Mirza. Mehmed Bey’in hem arkadaşı hem de veziriyim. Benimle de konuşabilirsiniz.
Aralarından ilk başta farketmediğim kıyafetleri ve çehresi diğerlerinden farklı olan, uğursuz bir tip lafa girdi:
-Bey’le görüşmek isteriz.
-...
-Tabi daha önemli bir işi yoksa?
-Birazdan bir görüşmemiz olacaktı. Ben geldiğinizi söyleyeyim.
Mehmed Bey gelenlerin Emir’in adamları olduğunu duyunca hemen buyur etti. Kuzular kestirip, büyükçe bir sofra kurdurdu. Toplantıyı sonra yapacağımızı söyleyerek misafirlerle ilgilenmemizi istedi. Yeme içme ihtiyaçları giderilip grup yeterince dinlendikten sonra diğerlerinden farklı olan adam eğilerek Mehmed Bey’in kulağına fısıldadı ve kendi grubunu bir göz hareketiyle dışarı çıkardı. Mehmed Bey diğer beylerinden de çıkmalarını istedi. Ancak ben her toplantıda her görüşmede yanında durmama rağmen benim de çıkmamı istedi. İtiraz etsem de yine diğer adamın bir göz hareketiyle Mehmed Bey ikna olarak şaşkın bakışlarıma aldırmadan beni dışarı çıkardı. Bu adam neden bu kadar önemliydi ve haberi ulakların vermesi gerekirken neden bu asyalıya bile benzemeyen adam veriyordu?
...
Ulakların Mehmed Bey’i ziyaret edişinden ve ardından Mehmed Bey’in Osmanoğulları tarafından sürgün edilişinden bu yana üç, Emir Timur devasa ordusuyla Osmanoğullarını yerle bir edeli altı ay oluyor. Bu süre zarfında her ne kadar beyliğimiz ortadan kaldırılmış gibi görünse de ben ve ailem beylik alametlerine sahip çıkarak o karmaşa içinde yitip gitmelerine engel olduk. Bayezid’in vefatıyla Emir, Mehmed Bey’e beyliğini tekrar teslim etti. Bizimle birlikte daha önce Bayezid’in topraklarına kattığı beyliklere de Emir tarafından sırasıyla toprakları dağıtıldı. Daha sonra Emir’in kendine varis olarak yetiştirdiği torunu Muhammed Konya’da ölünce Emir Timur Tire’deki otağını apar topar Konya’ya taşıdı. Ancak ne eskisi gibi gözlerinden ateş saçıyor, ne de görünüşü korkutuyordu. Hüzünden tüm yaşam enerjisi ve ihtişamı gitmiş, iki büklüm bir ihtiyar olmuştu. Yaklaşık iki aylık bir süre Konya’da konakladıktan sonra ordusuyla birlikte Semerkand’a dönme kararı aldığında bölgede yaşanacak otorite boşluğundan dolayı herkes tedirgindi. Emir Beyleri toplayarak herkese topraklarını teslim etti. Hatta Osmanoğullarına bile kendine bağlı olmaları kaydıyla bir miktar toprak bıraktı. Her ne kadar topraklarımızı geri almamız bizim için iyi olduysa da Timur bölgedeki birçok küçük beylikten tut, soylu gördüğü ailelere kadar herkese toprak bağışlamıştı ve bunun getireceği siyasi ortam Timur’un yokluğunda aşırı derecede kırılgan olacaktı. Son olarak Azerbaycan’dan İstanbul’a olan kısmın genel yönetimini Mirza Han’a bırakarak yola koyuldu.
...
Emir yola çıktıktan iki gün sonra bir gece yarısı Mehmed Bey’in evine üç atlı geldi. Üçünde de siyah cübbe ve başlıklar vardı. Askerler gelenleri iç avluya salmak istemiyorlardı. Yüksek sesle tartışmalarını duyarak yanlarına gittim:
-Buyrun efendiler bir maruzatınız varsa ben dinleyebilirim.
-Bey’i görmek istiyoruz.
Başlığını indirdiğinde bu adamın üç sene evvel ulaklarla birlikte gelen o uğursuz adam olduğunu hatırladım.
-Sen..ne işin var senin burada? Emir gideli iki gün oluyor.
-Geç vakitte rahatsız ettiğimiz için bizi bağışlayın ancak Mehmed Bey’i görmeliyim.
-Pekala sizi misafir edelim, yarın sabah kahvaltıda..
-Şimdi!!
Adamın ses tonu hoşuma gitmemişti. Askerlere bu soytarıları dışarı attırmayı planlıyordum ki Mehmed Bey sesleri duyup geldi:
-Mirza Bey bir sıkıntı mı var ne oluyor burada?
-Beyim bu adaml..
-Ooo siz miydiniz? Hoşgeldiniz buyrun. Mirza Bey hemen sofra hazırlatalım.
-Ama beyim?
Mehmed Bey adamları alıp yukarıya çıkarırken adamın pis pis sırıtması iyiden iyiye cinlerimi tepeme çıkardı. Estağfirullah çekerek odama çekildim ancak keyfim kaçmıştı. Mehmed Bey gibi birinin böyle adamlarla ne işi olurdu. Oldukça da saygılı davranıyor, gece vakti görüşecek kadar önemsiyordu. Ayrıca ben onun her konuda danışmanı ve sağ kolu olmama rağmen beni davet etmiyor aksine bu tiplerin önünde beni küçük düşürüyordu.
İki gün sonra korktuğum başıma geldi. Mehmed Bey önemli bir mesele konuşmak üzere beylere haber salmamı istedi. Bey toplantıda bana hizmetlerimden ötürü teşekkür ederek ve bir miktar altın vererek görevimden aldığını, isminin Hürmüz olduğunu öğrendiğim o adamı da sağ kolu olarak atadığını duyurdu. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. O sürgündeyken, tüm mülkleri Osmanoğlu işgal etmişken beyliğin onurunu ve adını koruyan beni böyle bir adam yüzünden görevden almasını aklım almıyordu. Diğer beyler de en az benim kadar şaşkın ve hoşnutsuz görünüyorlardı. Daha bunun şaşkınlığı geçmeden Bey diğer bir duyuruyla bizi hepten şaşırttı. Sancağımızı değiştirdiğini söyleyerek yeni sancağı masanın üzerine serdi. Bu beyaz üzerine mavi renkle işlenmiş altı köşeli bir Davud Yıldızı’ydı. Beylerden biri merakla sordu:
-Beyim Süleyman’ın Mührünü mü kullanacağız bundan sonra?
Hürmüz lafa girdi:
-Aslında bu bir Davud Yıldızı’dır. Süleyman’ın mührü daha farklıdır.
Bunu söylediği sırada Bey’in parmağında daha önce görmediğim bir yüzük farkettim. Bu yüzük daha önce rastlamadığım turkuaz rengi bir madenden yapılmışa benziyordu ve üzerinde uzaktan seçemediğim çeşitli küçük sembollerle çevrili büyükçe bir sekiz köşeli yıldız duruyordu. İşte Süleyman’ın Mührü buydu. Söylendiğine göre Süleyman’ın Mühründe de, Davud Yıldızı’nda da Allah’ın sadece peygamberlerine bildirdiği İsm-i Azam saklıydı ve bu isme vakıf olan yeryüzündeki herşeye hükmedebilirdi. Tıpkı sancak gibi yüzüğü de bu adamlar getirmiş olmalıydılar. Eğer bu gerçekten Süleyman Peygamber’in yüzüğüyse bu kafir kılıklı adamların elinde ne işi vardı?
Hem yıllarımı verdiğim görevden alınmanın verdiği hüsran hem de bu gördüklerimden duyduğum rahatsızlıkla akşam Bey’i ziyarete gittim. Odasına yaklaşıp kapıya vuracağım sırada içeriden gelen seslere kulak kabarttım. Hürmüz’ün sesi geliyordu. Sessiz konuşmaya çalışsa da kalın ve çatallı sesi buna pek imkan vermiyordu:
-...dediğim gibi Muhammed’in vefatından sonra Emir Timur eski hırsını kaybetti. Artık dediklerimize kulak asmıyor, gece gündüz yas tutuyordu. Eğer böyle devam ederse desteğimizi ondan çekeceğimizi söyledik. Yüzüğü parmağından fırlatarak bizi kovdu ve öldürmekle tehdit etti. Bu yüzük Süleyman Peygamber tarafından insanların henüz vakıf olmadığı ilimlerle ve henüz tanışmadığı madenlerle cin taifesine yaptırıldı. Asırlar boyunca bizim sayemizde kudretli hükümdarlar bu emaneti parmaklarında taşıdılar. Ve şimdi sıra sizde, Emir bu fırsatı elinin tersiyle itti ve biz sizi seçtik Mehmed Bey. Şimdi soracaksınız böyle büyük bir emaneti siz neden kullanmıyorsunuz diye. Bizler sadece basit hizmetkarlarız beyim. Böyle büyük bir emanet ancak onu kullanabilecek olanlara teslim edilebilir.
Mehmed Bey’in sesi çıkmıyordu. Durumu çoktan kabullenmiş olmalıydı. Adamların biz dediği kimlerdi. Neler planlıyorlardı. Mehmed Bey neyle karşı karşıyaydı. Kulağımı iyice kapıya yapıştırmış vaziyetteyken birden kapı açıldı ve dengemi kaybederek şaşkın bakışlar arasında içeriye daldım. Hürmüz sanki bu anı bekliyormuşçasına davrandı:
-İşte Beyim, sizin yerinize göz diken misafirimiz de teşrif ettiler.
Söylenenlerin vehametini kavramaya çalışırken Mehmed Bey bağırdı:
-Muhafızlar!!! Götürün bu haini buradan!!!!
===============================================>
YORUMLAR
Yahu Fatih.
Bir tane yazı yazdın bana on tane araştırma yaptırdın.
Mesela ''Deus ex machina.'' nedir onu araştırdım her şeyden önce. Sonra Süleyman mührünü? Hatırladığım kadarıyla Candaroğullarının bayrağında bir de Barbaros Hayrettin Paşa'nın sancağında vardı.Fakat sen Karamanoğullarından başladık deyincadur bakayım dedim. Evet karamanoğulları da kullanmış bu sembolü.
İşin ilginci bu gün mesela koluma geçici gövme yaptırsam bu sembolü anında Siyonist damgası yerim ama gel gör ki Üsküdardaki Valide camiinin hem girişimde hem de minberinde var bu sembol. Yani camilerimize kadar girmiş
Uzun lafın kısası harika bir konu yakalamışsın ve senden bomba gibi devam yazıları bekliyorum.
Bu ilk bölüm muhteşemdi. Haklı olarak da günün yazısı olmuş...Diğer bölümlerde de aynı hızı ve ve hazzı bekliyorum.
Selam ve sevgilerimle.
grafspee
evet candaroğullarında ve Barbaros'un sancağında da var. hatta ve hatta 1. dünya savaşında kullandığımız tüfeklerin üzerinde bile var. bizim için çok kutsal ve efsunlu bir sembol olmuş yüzyıllarca. her ne kadar Yahudiler sahiplenmiş olsa da bizim için yeri ayrı.
devamı gelecek umarım beğendiğiniz tempoyu sürdürebilirim teşekkürler hocam. saygılarımla.
Kurgu olarak baktığımızda başarılı bir öykü. Akıcılık konusunda da öyle. Fakat cümle yapıları bu güzel kurguyla paralel değil. Belki ikinci okuyuşunuzda o anlatım bozukluklarını siz de fark edeceksiniz. Anlatım bozuklukları bana göre çok önemli. Çünkü en güzel öyküyü bile yerle bir edebilir bu hatalar. Maalesef hepimiz düşüyoruz bu hatalara.
Gelecek bölümü (eğer gelecekse) okumayı ümit ediyorum. Çünkü tefrikalar hakkında karar vermek için üçüncü dördüncü bölümü görmek en doğrusu. Şimdilik öykünün bana düşündürdükleri bunlar.
Tebrikler.
grafspee
grafspee
İlginç bir hikaye.
Ankara savaşından sonra,
mağlup olan Osmanlıların tekrar toparlanarak, eski güçlerine kavuşması hep gizemli kalmış,
çokça aydınlatılmamıştır.(En azından ben yeterli bilgiye sahip değilim bu konuda.)
Bu nedenle çok ilgimi çekti hikaye.
Sanırım bizleri aydınlatacak gelecek bölümler.
Güzeldi sunumu.
grafspee
Deus ex machina...
Tarzınız bu oluyor değil mi, hiç şaşırmadım..
Öykü, bilemiyorum..
Anlatıcının rüyâlarını mı okuyoruz yoksa .))
İlginç, değinmek istemiyorum ama varmış demek ki Emir'in bir bildiği demeden edemedim.
Kurgu her zamanki gibi başarılı..
Esen kalın..
grafspee
anlatıcının rüyalarından ziyade, kurgucunun hayal aleminde geziniyorsunuz :)) emir gerçekten birşeyleri farketmişse de geç olmuş gibi.
beğenmenize sevindim. devamı gelecek. saygılar..
**Havin_**
Mesele ve unsurların kaleminize özgü olmalarına dikkat etmeniz kâfî..
Devamı, bu sayfanın devamı olacak mı diye düşündüm sonunda şaşkınlıktan sıçradığımda.. Adrenalin iyidir, mânâ var ise hattâ daha iyidir; ancak neden bilmem severek okuduğum bir yazar düştü hatrıma ve o kabus papalık sendromları.. Sonra tâlihsizce suçlanan bir kahraman..
Merhamet please..
Neyse söz çiçek böcek de gerek demeye gelmeden gitmeli .)))
Esen kalın.
grafspee
tekrar teşekkürler. saygılarımla..