- 740 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tecavüz (Bölüm 4)
Çantalarını belboya teslim ettikten sonra odaya çıkmadan tekrar dışarı attılar kendilerini. Ulaş haricinde kimse kalmamıştı ortalıkta. Ulaş da kızın biriyle hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. Hakan, kızın yüzüne bile bakmadan Ulaş’a doğru yönelerek:
-Herkes nereye gitti Ulaş, diye sordu. Akasya da yanlarına ulaştığında kızın çok güzel sarı saçları olduğunu fark etti önce.
-Merhaba, dedi kıza gülümseyerek.
-Merhaba canım, dedi kız dedi gülümseyerek fakat garip bir ses tonuyla. Akasya bunu garip bulsa da bir şey belli etmeden gülümsedi. Bu dünyanın yabancısı oydu nasılsa. Belki de Ulaş’ın yakın arkadaşıydı.
Ulaş, Dilara’dan çıkıp Akasya’ya kadar uzanan kıvılcımları görebiliyordu sanki. Dilara kızı parçalayacak gibi bakıyordu sanki. Onlar gelinceye kadar nasıl kurtulurum planları yapan Ulaş, şimdi Akasya’yı bu delinin gazabından korurum diye planlar yapmaya başladı. Dilara ile bir dönem ilişkileri olmuş ve kız kendisine kafayı takmıştı. Ulaş için her zamanki kızlardan biriydi işte. Ama Dilara bunu kabullenmek istemiyor, nereye giderse gitsin peşinden geliyordu. Nasıl öğrendiyse yine öğrenmiş ve atlayıp buraya kadar gelmişti. Hemen araya girerek;
-Herkes odasına çekildi abi. Biz de Dilara ile karşılaştık tam ben odaya çıkacakken. Biraz sohbet edelim dedik. A, pardon sizi tanıştırmadım. Dilara, Hakan’ı tanıyorsun zaten. Akasya’da Hakan’ın arkadaşı. Birlikte geldiler, dedi birlikteyi özellikle vurgulayarak.
-Memnun oldum, dedi Dilara yine o garip, tıslayan ses tonuyla.
-Ben de, diyebildi Akasya. Hiçbir şey anlamadığı belliydi. Bu kız ona niye böyle tuhaf davranıyordu ki böyle?!
-Dilara, merhaba, dedi Hakan. Ulaş’ı Akasya’dan kıskandığı her halinden belliydi. Bu kızın Ulaş’ın etrafındaki her kıza kafayı taktığını ve çeşitli yollardan zarar verdiğini biliyordu. Bunun için de kızların Ulaş’ın sevgilisi olmasına gerek yoktu üstelik. Dilara’nın o kızdan hoşlanmaması yeterliydi. O yüzden bir an önce Akasya’yı da alıp buradan gitmek istiyordu.
-Biz de biraz etrafta dolaşalım diye çıkmıştık. Hadi sizin muhabbettini bölmeyelim biz. Sonra görüşürüz, deyip Akasya’nın elini tutarak hızlı hızlı uzaklaştı oradan.
-Güzel kızmış, dedi Dilara arkasından bakarken.
-Yaa… dedi Ulaş, hala bu kızdan nasıl kurtulabilirimin hesabını yapıyordu. Hakan yalnız gelseydi onunla birlikte kaçabilirdi de Akasya’ya takacaktı şimdi bu kız. Onun özel durumunu anlatmıştı Hakan. Hiçbir şekilde zarar görmesini istemediğini de gayet açık bir dille açıklamıştı hepsine. Şimdi kendisi yüzünden Akasya bir şekilde zarar görürse Hakan onu kesin öldürürdü.
-Sevgiler mi? diye sordu bu kez de Dilara.
-Evet, dedi hiç düşünmeden. Başka türlü peşini bırakmazdı yoksa onun. hem yalan söylemiş de sayılmazdı. Hakan’ın Akasya’dan hoşlandığını hepsi biliyorlardı.
-Hımm, iyi o zaman, dedi Dilara. Hala gözlerini kısmış onların gözden gittikleri yöne bakıyordu.
O sırada kurtarıcı yetişti Ulaş’ın. İçinden derin bir nefes alırken çoktan telefonu açmıştı bile. Arayan Çağrı’ydı.
-Evet abi. Şehir dışındayım, evet. Nasıl onaylanmaz! Ben bir haftasonu dinlenemeyecek miyim yahu! Ne demek imzalar eksikmiş! Kontrol etmiyor musunuz göndermeden önce! Bu ihaleyi alamazsak hepinizi yakarım! Kapat telefonu kapat, geliyorum hemen!
-Bir sorun mu var, diye sordu Dilara tek kaşını kaldırarak.
Elleriyle saçlarını tarayarak bir of çekti önce Ulaş.
-Bir iş var. Ne zamandır üzerinde çalışıyoruz. Salaklar imzaları konrol etmemişler. İstanbul’a dönmem gerekiyor hemen. Sonra görüşürüz. Şu işleri halletmem lazım hemen. Of, bir haftasonum var ya.
Kızın bir şey demesine fırsat vermeden otele doğru ilerledi. İçinden de inşallah anlamamıştır diye dua ediyordu. Hemen Çağrı’nın odasına gidip kapısını çaldı.
Kapıyı açan Çağrı karşısında Ulaş’ı görünce konuşmaya başladı hemen:
-Az önce ne saçmaladın sen bana öyle?!
-Abi, Dilara’yla karşılaştım otelin önünde. Hakan’la Akasya’da geldi bir ara. Bu psikopat kadın Akasya’ya kafayı takabilir her an. Ona bakışını hiç beğenmedim. Benim hemen burdan kaçmam lazım. İstanbul’a dönüyorum.
-Saçmalama oğlum ya. Ne dönmesi.
-Dönüp dönmediğimi anlamak için bekleyecektir. Sanki bilmiyorsun ne kadar psikopat olduğunu. Eğer Akasya’ya takarsa Hakan beni öldürür. Of, ben bu kadından kurtulamayacak mıyım ya? Nereden de sardım başıma?! Allah beni kahretsin ya! Of!
-Bu otelde mi kalıyormuş o da?
-Bilmem, daha yeni geliyordu.
-Nasıl kalacak ki burada. Hiç boş oda yok demişler Hakan’la Akasya’ya. Tek oda kalmış, onu da onlar aldı. Dur şimdi anlarız burada mı değil mi?
Hemen resepsiyonu aradı Çağrı. Boş oda olup olmadığını sordu. Hiç boş oda kalmamıştı. Dilara’nın otelde kalıp kalmadığını da sordu ama resepsiyon bilgi vermedi bu konuda. Herhalde yeniydi. Onlar bu otele sık sık gelirlerdi ve herkes onları tanırdı. Sinirlenmişti ama resepsiyonistin bir suçu yoktu. Sakinliğini koruyup otel müdürünün otelde olup olmadığını sordu. Otelde olduğunu öğrenince de telefonu kapatıp hemen onun yanına indi.
Odasının kapısını tıklatıp içeri girdiğinde Ahmet’in bazı kağıtlara gömülmüş, çalışıyor olduğunu gördü.
-Bu kadar yorma yahu kendini! dedi gülerek.
Onu karşısında görünce ayağa kalkarak yanına kadar geldi Ahmet.
-Hoş geldin. Yalnız mı geldin yoksa diğerleri de burada mı? diye sordu.
-Hep birlikte geldik, dedi. Üniversiteden beri buraya gelirlerdi ve o zamandan beri de Ahmet’i tanıyorlardı. Gel git arkadaş olmuşlardı. O da onlarla aynı yaştaydı ve o zamanlar üniversite öğrencisiyken bir yandan da bu otelde çalışıyordu. O zaman onun burada sadece çalışan olduğunu sanıyorlardı. Çünkü her işe koşturuyordu. Fakat sonradan öğrenmişlerdi ki otel Ahmet’in babasınındı. Ahmet de babası gibi turizmi seçtiğinden bu otel onun olacaktı. Bu yüzden de Ahmet stajı da dahil olmak üzere hep burada çalışmıştı. Okul bitince de babası oteli ona devretmişti.
-İyi bakalım. Otel doluydu ama oda ayarlandı mı size? dedi Ahmet, bir yandan da sekreterini arayıp kahve söyledi.
-Bizim önceden rezervasyonumuz vardı da Hakan bir arkadaşıyla geldi. İki ayrı oda yoktu. Onlar da çift kişilik odada kalıyorlar.
-Hadi ya. İlk boşalan odayı onlara veririz. Kusura bakmayın. Haftasonu diye böyle. Keşke beni arasaydınız gelmeden önce.
-O önemli değil ya. Hakan, kızdan hoşlanıyor. İyi şeyler olur belki gece, dedi gülümserek. Bizim asıl sorunumuz başka. Bizim Ulaş’ın belalısı bir kız var. Adı Dilara Aysu. Nasıl olduysa bizi bulmuş, buraya gelmiş. Zehir edecek yine bize her şeyi. Ulaş’ın yanında dişi sinek bile görse takıyor, olay çıkarıyor. Kız şizofren, dedi gözlerini kocaman açarak. Otelde mi kalıyor diye resepsiyona sordum ama bilgi vermedi bana. Ondan geldim sana ben.
-Dur şimdi öğreniriz. O resepsiyonist yeni daha. Yoksa siz yabancı değilsiniz, kusura bakma ne olur…
-Önemli değil, işini yapıyor sonuçta.
Hemen resepsiyonu arayıp Dilara Aysu diye birinin otele giriş yapıp yapmadığını sordu Ahmet.
-Oda kalmadığı için giriş yapamamış, dedi ahizeyi bir eliyle kapatarak. Bir oh çekti Çağrı hemen. Ama hala lobide bekliyormuş. Sonra kaşlarını çatarak sert bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
-Bu grup bizim çok eski müşterilerimizden Serhat Bey. Kendilerini iyi tanıyınız. Bundan sonra onlar ne isterlerse ben istemişim gibi isteklerini yerini getirmenizi rica ediyorum. Şimdi o bayana daha fazla orada kalamayacağını uygun bir dille belirtiniz. Kadını gönderdikten sonra da bana haber veriniz. Ulaş Bey gelip size otelden çıkış yaptığını bildirecek ama aslında çıkışını yapmayacaksınız. Sadece öyle görünecek. dedikten sonra Çağrı’ya dönüp;
-Ulaş’a haber ver de bir süreliğine uzaklaşsın buradan. Yakınlarda otel yok nasılsa. Burada da kalamayacağı için İstanbul’a geri dönmek zorunda kalacaktır Dilara Hanım, dedi gülümseyerek.
-Büyüksün Ahmet. Çok teşekkür ederim, diyerek hemen Ulaş’a haber verdi Çağrı.
…
Ulaş hem söyleniyor hem de çantasını topluyordu. Dilara’yı ne kadar hayatından çıkarmaya çalışırsa çalışsın o kadar çok dolanıyordu boynuna. Kiminle tanışırsa bir şekilde ona ulaşıp kızı kendisinden soğutuyordu ve bu iki yıldır böyle devam ediyordu. Kızın babasıyla bile konuşmuşlardı ama bir türlü kurtulamıyordu kızdan. Kız şizofrendi ve ilaçlarını düzenli kullanmıyordu. Zengin bir ailenin kızıydı ve haliyle de el üstünde tutuluyordu. Çabuk olmaya çalışıyordu. Ona yakalanmadan otelden kaçması gerekiyordu. O bunları düşünürken Çağrı aradı ve olanı biteni anlattı. Sonunda rahatlamıştı işte. Şimdi kendine akşama kadar vakit geçirebileceği bir yer düşünmeliydi. Resepsiyona indi. Otelden ayrıldığını bildirdikten sonra özellikle de Dilara Aysu diye biri kendisini sorarsa otelden çıkışını yaptırdığı bilgisinin verilmesini istedi. Daha sonra da otelden ayrıldı.
Dilara otele giriş yapamadığı için delirirken bir de resepsiyonistin gelip daha fazla orada bekleyemeyeceğini söylemesiyle tam bir bombaya dönüştü. Bir süre de arabasında bekleyip en sonunda İstanbul’a dönmeye karar verdi. Nasıl olsa o da İstanbul’a dönecekti.
…
Akasya ile biraz dolaşmak için dışarıya çıkmış olsalar da Dilara’yı görünce keyfi kaçmıştı Hakan’ın. Onu arabaya doğru yönlendirip civardaki kafelerden birine doğru gitmeye başladı. Akasya kıpırdanıp duruyordu oturduğu yerde. Bir şey soracak gibiydi sanki.
-Sor hadi.
-Ne?
-Ne soracaksan sor diyorum.
-Kimdi o Dilara? Sevgilisi falan mı Ulaş’ın? Beni pek sevmedi sanırım.
-Allah korusun. Ulaş’ın kızlarından biriydi iki yıl öncesine kadar. Ama psikopat kadının biri çıktı. Ulaş, takıldık bitti havasında oldu hep ama o böyle kabul etmiyor. Şizofren üstelik. Kafasında kurup kurup Ulaş’ın kapısına dayanıyor. Almadığımız önlem kalmadı ama kurtaramadık çocuğu ondan bir türlü. Ve evet, seni sevmedi. Çünkü o Ulaş’ın etrafındaki hiçbir dişiyi sevmez. Seninle ilgili değil yani.
-İyiymiş, dedi Akasya. Fısıltı halinde çıkmıştı sesi ama Hakan duymuştu çoktan.
-Korkmana gerek yok, dedi bir elini avcunun içine alırken. Ulaş mesaj attı biraz önce. Eşyalarını toplamış otelden ayrılmış. Dilara da yer olmadığı için giriş yapamamış. Iıı, bir de senin sevgilim olduğunu söylemiş. Hem sana zarar vermesine izin vermem.
-Sevgilin mi?
-Evet, dedi Hakan kısa bir bakış atarak. Ne tepki vereceğini bir türlü kestiremiyordu Akasya’nın. Bunu söyleyip söylememek konusunda kararsız kalsa da her an, her yerde o Dilara denen kadınla karşılaşma ihtimalleri olduğundan onları sevgili diye bilmesi Akasya için en iyisiydi.
-Niye ki?
-Böyle bilmesi daha iyi. Çünkü her an her yerde karşımıza çıkabilir. Sürekli Ulaş’ı takip ediyor çünkü. Nasıl haber alıyor bilmiyoruz ama babası nüfuzlu biri olduğundan bunun çok da zor olmadığını düşünüyorum ben. Ulaş nereye gitse ona anında haber uçuyordur eminim. Bir de bu kız şizofren. Kaç kere babasına kızının tedaviye ihtiyacı olduğunu söylediysek elimiz boş döndük. Çünkü aynı zamanda da iyi oyuncu bu kız. İlaçlarını aldığını söylüyor ya da bir süre onların gözü önünde mi alıyor artık bilemiyorum. Hepsi ikna oluyorlar hemen. Ama kızın hastaneye yatırılması lazım. Durumu ciddi bence.
-Anladım.
-Şu kafede oturalım mı? Kahvesi güzeldir.
-Olur.
Arabayı kafenin yanına parkedip indiler. Cam kenarında bir masaya oturup siparişlerini beklerken havadan sudan konuşuyorlardı. Bir ara Hakan’ın gözü açılan kapıya kaydı. İçeri gireni gördüğünde hemen eli Akasya’nın elini tuttu. Şaşıran Akasya:
-Ne yapıyorsun? diye sordu.
Akasya’nın elini dudaklarına doğru götürürken bir yandan da açıklamaya çalışıyordu Hakan;
-Şiişşt… Dilara tam arkamızda bize bakıyor. Sakın belli etme, olur mu?
-Nasıl ya? Gitmemiş mi?
-Gitmeyeceğini biliyordum. Şimdi onu görmemiş gibi davranalım mı? Ben Ulaş’tan bahsedeceğim bir ara ama sen ilgisiz davran, tamam mı?
-Tamam, dedi Akasya. Ne garip bir gündü bu böyle?!
Bir yandan bunları konuşurken bir yandan da Akasya’nın elini iki avcu içine almış hem okşuyor hem de gözlerinin içine bakıyordu. Akasya başlarda gözlerini kaçırsa da Hakan, avcunun içine bir öpücük kondurduğunda çok şaşırdı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde ona bakmaya başladı.
Dilara, tam Akasya’nın arkasındaki masaya oturmuş ve onları dinliyordu. Hakan, Ulaş’tan bahsetmenin tam vaktidir diye düşünüp;
-Ulaş’ın gitmesi kötü oldu ya, ne güzel eğlenecektik hep birlikte, dedi.
-Niye gitti ki?
-İşle ilgiliymiş. İmza falan dedi de anlamadım pek. Çok sinirliydi. Ne zamandır gece gündüz demeden bir ihale için çalışıyordu. O yüzden de uzun zamandır görüşemiyorduk. Herhalde onunla ilgiliydi.
-Çağrı da gitti mi o zaman? Ortak demiştin onlar için.
-Evet, bebeğim. O da gitti.
Yine yapmıştı. Yine ona “bebeğim” demişti. Şu an oyun oynuyorlardı ama neden böyle baktığını da bir anlayabilseydi. Üstelik o öpücük de yalandan bir şey değildi. O kadar yumuşak, o kadar sıcaktı ki… Gözlerindeki parıltılara da anlam veremiyordu. Ona her baktığında ya da dokunduğunda ise içinin titremesine engel olamıyordu. Hakan ise ne ona bir şey söylüyor, ne de diğer erkekler gibi çok yakın olma çabası içine giriyordu. Bu yüzden nasıl davranması gerektiğine karar veremiyordu bir türlü Akasya? Eskiden kendisine yanaşmaya çalışan erkeklere isterse izin verir, istemezse tersler uzaklaşırdı oradan. Ama Hakan ne onlar gibiydi ne de o uzaklaşmak istiyordu. Ne kendisini bir şeye zorluyor ne de imada bulunuyordu. Ama en olmadık yerde de kendisini titretecek bir şey yapmadan da geri kalmıyordu. Onu bir türlü anlayamıyordu. Kendisini de anlayabildiğini söyleyemezdi gerçi. Onun davranışlarını anlamdıramazken kendisi de olumsuz bir tepki vermiyordu da olumlu anlama gelecek bir şey de yapmıyordu.
Hakan bir yandan Dilara’yı izlerken bir yandan da Akasya’yı gözlemliyordu. Kendine hakim olamıyordu bugün ve bu kız da ona itiraz etmiyordu hiç. Yine de onu ürkütmekten korkuyordu. Oyun bile olsa ona böyle dokunmak, eline öpücük kondurmak, o güzel yeşil gözlerine bakmak harikaydı. Elinin değdiği yerden alev alev yükselen bir sıcaklık varken mantıklı şeyler düşünemiyordu da.
Neyse ki bir süre sonra Dilara hesabı ödeyip kalktı. Bir süre sonra da onlar kalktılar. Otele varıncaya kadar da hiç konuşmadılar. İkisi de aralarındaki bu garip duruma bir ad koymaya çalışıyor gibiydi.
Otele vardıklarında Hakan, resepsiyondan odalarının anahtarını aldı. Asansörde yukarı çıkarken Akasya’nın titrediğini farketti.
-Üşüdün mü? dedi ceketini omuzlarına yerleştirirken.
-Arabadan inince birden ürperdim.
-Farketmedim, özür dilerim.
-Önemli değil, dedi Akasya. Odalarının bulunduğu kata gelmişlerdi. Hakan kapıyı açıp Akasya’nın geçmesi için kenara çekildi.
Akasya sade döşenmiş bu odayı sevdi. Yatak oldukça geniş görünüyordu. Hakan yatağın ucuna oturduğunda o hala odayı inceliyordu. Cama doğru ilerleyip manzarayı izlemeye başladı. Odaları arka taraftaki ormana doğru bakıyordu. Bu hem biraz ürkütücü hem de büyüleyici bir manzaraydı.
-Duş almak ister misin Akasya? diye sordu Hakan.
-Hımm… Şimdi değil, dedi Akasya. Hala çekiniyordu etrafta birileri varken duş almaktan.
-Peki o zaman, ben girsem sorun olur mu? Banyoda işin var mıydı?
-Dur o zaman, bir elimi yüzümü yıkayayım.
-Peki.
Akasya banyodan çıktığında Hakan çantasından temiz kıyafetlerini çıkarıyordu. Akasya gelip yatağın üzerine oturduğunda “Rahatına bak lütfen.” deyip banyoya yöneldi.
Sıcak su iyi gelmişti. Giyinip çıktığında Akasya’nın yatağa uzanmış olduğunu gördü. Bir süre olduğu yerde kalıp onu seyretti. Sırtı ona dönük bir şekilde yatıyordu, düzenli nefes alış verişlerinden uyuduğunu anladı. Bir süre daha ayakta kaldıktan sonra gidip onu uyandırmayaya çalışarak o da yatağın öbür ucuna uzandı.