- 407 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİHRİBAN YETİM KALDI
MİHRİBAN” YETİM KALDI
Türk Halk Şiirinin en büyük ustalarından Abdurrahim Karakoç da Hakk’a yürüdü. (İnna lillah ve inna ileyhi raciun) Son asrın şiir ustalarından merhum Cahit Zarifoğlu’nun 25. sene-i devriyesi olan (7 Haziranda), Hakk’ın ve halkın sesi olan doğunun yiğit evladı Karakoç da aynı akıbeti paylaşt
O büyük insanı uzaktan da olsa dergilerden,gazete sahifelerinden izler,şiir ve yazılarını beğenerek okurdum.Çok yalın, akıcı ve anlaşılır arı-duru bir dili vardı. Müstesna mısraları uzun yıllar halkın kalbinde yaşayan son halk şairlerimizdendir. Şiirlerinde inanılmaz bir his ve hamaset olup,epik, lirik, didaktik yönüyle halka inmesini çok iyi bilen büyük ustalardandı.
Şiir poetikası ve yazılarıyla toplumun en alt tabakasına indiği gibi, en üst entellektüel tabakalara da hitap etmesini bilirdi. Karakoç’u büyük şair yapan ve halkımızın yıllardır kalbine kazıdığı (Mihriban) türküsüyle, gençlik çağının aşk ve karasevdasını bu kubbeye bir hoş sada olarak bıraktı:
“ Sarı saçlarına deli gönlümü, Yar deyince kalem elden düşüyor,
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban, Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Ayrılıktan zor belleme ölümü, Lambada titreyen alev üşüyor,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban. Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban. “
12 Mart öncesinde herkesin kaçıştığı, köşesine sindiği karanlık bir dönemde , Akseki’nin büyük evladı Osman Yüksel Serdengeçti gibi avazı çıktığı kadar korkusuzca bağırıyordu:
“ Kör dünyanın göbeğine, Memurların masasına,
Hak yol İslam yazacağız, Zenginlerin kasasına,
Kuşların göz bebeğine, Masonların locasına,
Hak yol İslam yazacağız. Hak yol İslam yazacağız." diyerek, Hakk’ın emrini ve halkın duygularını inananların kalbine kazıdı. Edebiyat tarihimizin temel taşları olan Yunus Emre, Dadaloğlu, Koçyiğit Köroğlu , Aşık Veysel ve Everek’li Seyrani’nin devamı olduğunu eserleriyle kanıtlamıştır. Kahramanmaraş’ın Ekinözü(Cela) köyünde doğan, ailecek şiir yazan bir topluluğun içinde yaşayan Karakoç , küçük yaşlarda şiir yazmaya başlamış olup dedesi, babası ve kardeşleri de şairdi. Ülkemizde şairlerin (Anavatanı)nın Kahramanmaraş olduğunu hemen hemen bilmeyen yoktur.
Anadolu’nun bağrından fışkıran çileli şairimiz, İslam ümmetinin derdini her zaman kendine dert edinmiş, acı ve ızdıraplarını hep yüreğinde taşımıştır. Sanatı milleti için yapan, yazıları, şiirleri ve hikayelerinin odağında insan olduğunu vurgulayan yiğit alperen bir ara politikaya da girer ve çok geçmeden ayrılır. Niçin girdiğini, niçin ayrıldığını soran dostlarına şöyle cevap verir : “ Allah rızası için girdim, Allah rızası için ayrıldım.” Yaradılış itibariyle siyaset erbabı olamazdı ve siyaset ona göre değildi.
Lambada titreyen alevin üşüdüğünü kalb gözüyle görme felsefesine sahip, her nesnenin bir bitiş ve sonu olduğunun şuuruna eren, deli gönlünü bir saç teline çözülmeyecek şekilde bağlayan, ölümün ayrılıktan zor olmadığı iman ve inancını taşıyan, dünyevi ve uhrevi aşkın kağıttan ziyade yüreğe yazılması gerekliliğini ruhunun derinliklerinde hisseden bir halk mütefekkiriydi.
Üstadın (Hasan’a Mektuplar) isimli şiir kitabı 1964 yılında 10 bin adet basılmış,kısa zamanda tükenmiş olup orta öğrenim ve üniversite gençliği arasında büyük bir revaç görmüştü. (Mektup yazdım Hasan’a / Ha Hasan’a, ha sana) şeklinde başlayan didaktik şiirinden bir dörtlük:
“Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,
Aha bu mektubu alınca Hasan.
Manalar iplikten incedir amma,
Kelimeler biraz kalınca Hasan. “
Millete malolmuş ve ezberden okunan şiirleriyle toplumun gönlünde taht kuran şairimiz kendisini şöyle tarif ediyor : “Ebedi kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkanlara, kıtlık yıllarına rağmen hala o günleri özlerim. Birçok kimseye o günleri anlatsam (Özlenecek neresi var ? ) diyebilirler. Amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda yazmaya başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıştım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler. Bana gelince : Sağolsunlar, iktidarın ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, “ bilimsel cüppeliler” , entellektüel züppeler, milli soguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçlar, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkar etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının , yani İslam düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dini duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc.) kısmet ederse. “
Kıymetli eserlerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz : Hasan’a Mektuplar, Akıl Karaya Vurdu, Eli Kulakta, Vur Emri, Suları Islatamadım, Dosta Doğru, Yasaklı Rüyalar, Parmak İzi, Yağmur Yerden Yağar, Anadolu’da Bahar, Barış Çağrısı.
Türk Halk Edebiyatının büyük ustalarından olan şairimiz, yalan dünyayı elinin tersiyle itti, sonunda (Mihriban’ına) kavuştu. Kocatepe Camiinde 8.Haziran.2012 tarihinde cuma namazından sonra Şairler Sultanı Üstad Necip Fazıl’ın şeyhi Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin maneviyatından istifade etme bahtiyarlığına erişen Karakoç, Bağlum kabristanına tevdi edilmiştir.
Dürüst ve imanlı oluşuna şahadet ettiğimiz büyük şaire binlerce selam olsun. Anadolu’nun dertleriyle hemdert olmuş, böylesi ızdıraplarla yıllardır göğsü buhurdan gibi tüten asil insana Cennet-i Ala ’ da sevdikleriyle buluşmayı Rabbim nasip eylesin. Mevla rahmet eyleye..
Mehmet Kadri Sayılgan - ARKEOLOG
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.