- 1150 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
ÇELİK KANATLAR
Asfalt yolun oralardan başlar Mercimektepe. Ağır ağır yükselir, hemen de biter. Tepesi düzdür. Geniştir. Yükseldiği gibi inerken, böğrüne Karaahmet pınarını alır. Pınar yaz kış gürül, gürüldür. Suyu soğuktur. Suları dereye inerken söğüt ağaçlarının diplerine kayar. Karaahmet pınarının da sularının karıştığı aşağılardaki dere ovanın yüzünde alır başını gider.
Aslında büyük değildir Mercimektepe. Ovayla asfalt yolun arasındaki tek engel olduğundan köylü gözünde büyütür, büyük bir şeyi anlatacakları zaman;
" Mercimektepe gibi" derler. Köyde öyledir. Küçüktür. Ama kış geceleri, karları yalayan ay ışığında evler binleşir, çoğalır köy büyümüş gibi olur.
Kış burnunu göstermiş, rüzgâr yaprak peşine düşmüştü. Ama Mercimek tepedeki ateş hiç sönmemişti. Ateş bazen küçülür, gökteki yıldızdan farksız olurdu. Alevlerin oynaşması bazen göğü tutar sabahlara kadar sürerdi. Köylü bilirdi ki ateş ölüyse, Bekir efkârlı, dal boyuysa, umutlanmıştır yine...
Bekir Mercimek tepedeki evinin önünde yine ateşini yakmıştı. İçeri girip çıktı. Uzandı. Edemedi kalktı.
Oda canı ciğeri, kardaşı Abdil gibi bir çıkar yol, bir umar arıyordu. Bir tepenin başında böyle kös kös oturmak, ateş yakmaktan başka bir işe yaramamak ağrına gidiyordu.
" Kezban köyde kaldı. Ben kışta kıyamette Mercimektepede... Diker gözlerimi bakar ha bakarım köye. Nereye varacak bunun sonu...?"
Ateşi deşeledi. Üzerine dallar attı. Çömeldi. Başı ellerinin arasında daldı gitti.
Nice sonra tekrar köye baktı. Gözleri büyüdü. Köyün üzerinde kanatlarından tutuşmuş koca bir kuş gördü. Bağırtıyla Mercimektepeye geliyordu. Fakat tepeye eremeden burun üstü köyün yanına düştü. Düşer düşmez de öyle bir patladı ki... Sesine kulak dayanmaz. Peşinden göğe bir ateş ağdı. Mercimektepe ne kalır kı yanında? Öyle bir ateş. Köy ışığa belendi. Bekir şaşırmış, korkmuştu. Dondu kaldı. Aradan çok geçmemişti ki gökten acayip bir şey hışırtıyla pınarın yanlarına süzüldü. Bekir kendinden geçti, bayıldı.
" Heeey kimse yok mu ? Yardım edin bana... Yardım edin..."
Gece uçuşundaki pilot uçağındaki arızayla geri dönemeyeceğini anlamış, son anda paraşütle atlamıştı. Rüzgâr onu almış, Mercimektepeye, Karaahmet pınarının yanlarına indirmişti. Bekir’in yanan ateşini gördüğünden, çoktandır bağırıyor, kendisine yardım edecek birilerini arıyordu.
Sesle kendine gelen Bekir doğruldu. Soğuğa rağmen terden sırıl sıklımdı. Nefesini tutup dinledi.
" Orada kimse yok mu...? Yaralıyım. Yardım edin. Yar..."
Ses kesilmişti. Bekir cesaretlenmek için sesli sesli;
"Ulan Bekir tuh sana. Düş de değilsin. Ölmedin de... Duyduğun insan sesi. Kalk bak. Yemez ya seni..."
Ayağa kalktı. Sesin geldiği yöne yürüdü. Adımları küçüktü. Pınara yaklaştığında yine korkusu arttı. Ay ışığında sırtından ipler çıkan adamı gördü. Eliyle bacağını tutuyor, hareketsiz yatıyordu.
" Benim gibi bir insan işte... Bayılmış" dedi.
Adamın anlını tuttu. Tere batmıştı. Önce sırtındaki iplerden kurtardı. Yere oturturdu. Kolunu ensesinden geçirip iki bacağından tuttu. Omzuna aldı.
" Buna güreşte danabağı derler" dedi.
Gururlandı. Sonra gururundan utandı. Bekir’in korkusu, ürkekliği geçmiş canlanmıştı.
Sırtındaki adamla bir solukta Mercimektepe’ nin düzünü buldu. İndirdi. Sönmeye yüz tutmuş ateşi canlandırdı. Eğildi adamın yüzüne baktı. İnce ince soluyor, arada bir inliyordu. Titriyordu da...
" Ben boş bir gurur uğruna köyü terk etmiş, gelmiş Mercimektepeyi yurt tutmuşum. Ama olana bak ki Allah bana gökten MİSAFİR gönderiyor"
Sevinçle içeri koştu. Küçük bütan gaz tüpünü yaktı. Evi ışıdı. Dışarı çıktığında adamı oturur görünce geriledi.
" Gel kardeş korkma. Ben de senin gibi bir insanım işte... Pilotum. Uçağım düştü."
" O koca ateş senin uçağından çıktı öyleyse..."
" Nereye... ? Nereye düştü uçağım...?"
Köyü gösterdi.
" Köyün yanına düştü. Önce patladı. Sonra öyle bir ateş çıktı ki, köy gündüz gibi oldu."
Pilot içini çekti.
" Yapacak başka bir şey kalmamıştı. Ama içim yanıyor "
"................"
" Gel otur yanıma. Benim adım Yalçın. Senin ki...? "
"Bekir"
" Her halde ayağım kırıldı Bekir, Çok ağrıyor."
" Gel kardaş içeri girelim"
Pilot ayağa kalkmak istedi. Bacağının birisi dizinden başka yerden de kıvrıldı.
" Anaammmm" dedi. Düştü.
Bekir konuşmadan bir dana bağı daha aldı. Götürdü. İçeriye yer yatağına yatırdı. Üstünü örttü
Köşeden peyniri, ekmeği getirdi. Misafirine ikram edilecek başka şeyler ararken şişeye eli takıldı. Gözleri ışıdı. Rakıydı. Abdil günler önce getirmiş;
" Çok efkârlanırsan içersin" demişti.
" Bak nasip bu güneymiş. Bu onun acısını hafifletir."
Rakıyı, su bidonunu, iki çay bardağını aldı geldi. Yatağın yanına oturdu. Tüpün aydınlattığı ışıkta gördüğü acılı yüzü Bekiri üzmüştü.
" Çok mu acıyor kardaş...?"
" Bekir sen beni dinle şimdi..."
" De kardaş.."
" İki düzgün ağaç bul. Birde ipe benzer bir şey..."
Koştu. Odunlardan iki düzgün dal kırdı. Boş bir çuvalı ince ince yırttı.
"Acıya biraz dayanacaksın ama kardaşım...? "
" Anlarmısın bu işten?"
" Güreşte birinin başına daha gelmişti. Orada ne yaptıklarını görmüştüm."
" Ben dayanırım. Hadi sen işine bak."
" Şundan bir tane içseydin"
" O ne. O ?"
" Rakı"
Yalçın " Sırası mı? " diyecek oldu. Bekir anladı.
" Acını hafifletir kardaşım."
Bekir çay bardağının birine rakı, diğerine su doldurup Yalçına verdi. Rakıyı içen Yalçın boş bardakları uzatırken;
" Şimdi sen işine bak. Acı dayanılır gibi değil..."
Bekir kırık bacağı tuttu. Bağırmasına aldırmadan yerine getirdi. Ağaçları yerleştirip, çuvaldan yaptığı iple sardı.
" Yalçın kardaş... Yalçın kardaş..."
Ses alamayınca sustu. Kendisi de rakı koydu. İçti.
" Bayıldı kardaşım. Acıdan bayıldı..."
Yine doldurup içti. Genzi yandı. İçi bir hoş oldu. Düşüncelere daldı. Umutları filizlenmişti. Canı öyle çok konuşmak istiyordu ki...
" Hadi bee kardaş... Aç gözlerini. Şu Bekir kardaşını bir dinle. Biliyorum acılısın. Ama senin ki geçer. Ya benim acım nasıl diner ?"
Nice sonra Yalçın gözlerini açtı.
" Bekirdi değil mi...?"
" Hee kardaş Bekirdi. Ayağın... Ayağın nasıl? "
" İyi. Sağ ol... Ne işin var bre Bekir bu kışta kıyamette tepenin başında? Derdin ne olursa olsun. Bu seninki akıllı işi değil. "
" Anlatayım mı? Beni dinler misin? Dinler misin kardaş... ?"
" Dinlerim tabii. Hadi anlat..."
"Bak kardaşım..." dedi sustu. Sonra yeniden başladı.
" Bak kardaşım, sen Gök Kâmili bilmezsin. Nereden bileceksin ki? O Gök deyyus benim sebebim. Geçen yazdı. Ben Gök Kamile yıllıkçı durmuştum. Pancar sökümünde tarlada yavuklum Kezban’la konuşurken bizi yakaladı. Elinde sopa nereme gelirse vuracak. Tuttum elini. Bir daha sopayı kaldırmaya cesaret edemedi. Ama bana da olmadık hakaretler etti Kezban’ın yanında... Bıraktım işini geldim. Ama asıl önemlisi o itler yok mu? Asıl onlar beni öldürdü "
" Ne iti Bekir ?"
Bekir iti, itleri anlatacak oldu. Vaz geçti. Misafiri bir pilottu. Anlatacaklarını ne kadar anlardı ki?
" İşte öyle... Kezbanın yanında bana sövüp saymasına dayanamadım buraya yerleştim"
" İyi etmemişsin. Akıllıca bir davranış değil bu. Her neyse... Şimdi de sıra bende. Sen de beni dinler misin?
" Hele kardaşıma... Sen anlatırsın da ben dinlemez miyim ?"
" Benim babam gece bekçisiydi. Gelirimiz de bir gece bekçisinin geliri ne kadarsa o kadardı işte... Ben her sabah erken kalkar simit satar, sonra okula giderdim. Lise çağlarında bir kız sevdim. Senin Kezban ne kadar güzelse oda o kadar güzeldi işte... O da sevdamın farkındaydı. Sık sık göz göze gelirdik. Konuşmak için fırsat verse de, ben utanır konuşamazdım. Utancım elbisemden, ayakkabılarım dandı. Arkadaşlarım gibi giyinemiyor, gittiği yerlere gidemiyor, yediklerini yiyemiyordum.
Lise bitmiş, bende Hava Harp Okulunun sınavlarını kazanmıştım. Dört yıl boyunca izinler verildi. Aramadım sevdiğimi.
Okul bitmişti. İşte şimdi hakkım vardı. Gider onu bulur, anamı, babamı gönderir onu istete bilirdim. Ama bulamadım. Yoktu. Nereye gittiğini de kimse bilmiyordu."
Bekir neredeyse nefes almıyordu. Avını kapmaya yatmış kedi gibi kıpır kıpırdı.
" Sonra kardaş sonra...? "
" Sonrası bulamadım işte.Umudumu kestim. O şimdi çoktan evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştır. Ben hala bekârım."
Yalçın derin derin nefes alıp verdi. Efkârlanmıştı. Duyguları onu alıp eskilere götürdü.
" Bak Bekir sevgi hayatın suyudur. İnsan mutlaka bir şeyleri sevmesi lazım. Yoksa dal gibi kurur kalır. Sen bu ateşi sevginden yakmıyor musun? Bende sevgimi uçmaya verdim işte... Uçmak çok büyük bir aşk. Bana Didarı bile unutturdu. Havadan bakıyorsun. Dereler ırmaklar gümüş bir tel gibi uzanıyor. O heybetinden korkulan dağlar altında ufacık kalıyor. Denizleri, ovaları bir solukta geçiyorsun. Başını yukarı kaldırıyorsun bulutlar pamuk tarlası gibi.Geceyse yıldızlar elinin altında.Asıl önemlisi uçmanın bir gayesi olması. Biz sen Kezban’la konuşasın, öteki tarlasında rahat çalışsın, beri ki evine huzur içinde gidebilsin diye uçuyoruz.Bunları düşününce uçağın kanatları kolların, motoru yüreğin oluyor. Aslında hava yerden daha emniyetlidir. Her şeyin en ufak hesabı yapılmıştır. Ama olacaklardan da insan kaçamıyor. Sana bir şey daha söyleyeyim Bekir."
" De kardaş"
"İnsan kendisine acımamalı. Şimdi senin yaptığın bu. Çünkü zamanında bende aynı şeyi yaptım. Bazı şeylerin değerini o şeyi kaybetmeden bilmeli insan.Mutlu olmanın yolunu aramalı. İnsan büyük oynayınca kaybı da büyük oluyor. İşte böyle Bekir."
İkisinin de duyguları ayyuka çıkmış, yürekleri de, bedenleride yorulmuştu. Yalçının, peşinden Bekirin gözleri kapandı. Uykuya geçiverdiler...
Gün soğuk soğuk ışıyordu. Pata pata sesleriyle önce Bekir gözlerini açtı. Dışarı çıktı. Merakla yukarı baktığında tepesi pervaneli acayip başka bir kuşun havada döndüğünü gördü. İçeri girdi, telaşla Yalçını dürterek uyandırdı.
Yalçın sesi tanıdı. Yüzü ışıdı. Gülümsedi. Elini sevgiyle Bekirin omzuna koydu.
" Hadi Bekir o çok sevdiğin ateşini yine yak. "
Bekir’in ateşi tutuşmuştu. Çatırdılar alevleri başka dallara taşıyordu. Bekir yukarı baktı.
" Gidiyor " dedi.
Yalçın gülümsedi.
“ Bekir sen hiç yuvası bozulmuş karınca gördün mü?.. ?"
" Gördüm "
" Peki gördün de, karınca döner durur da, hiç yuvasının yanından ayrılır mı?"
" Ayrılmaz "
" İşte o yukarıda gördüğün de beni bulmadan buralardan ayrılmaz. Yoksa bıktın mı benden?"
Bekir utandı. Cevap vermedi. Yalçın sevgiyle gülümsedi.
Ateş göğü tutmuş, gökteki seste çoğalmış yaklaşmıştı. Helikopter alçaldı. Düzlüğe
kondu.Şapkalarını tutarak iki kişi koşarak yanlarına geldiler.Yalçına sarıldılar. Öptüler. Bekir’in elini sıktılar. Yalçını sedyeye yatırıp alıp helikoptere götürdüler.
Bekir tepenin düzünde kalakalmış, buruklaşmış, ne olduğunu anlayamamıştı. Boğazı acıyor, ağlamak istiyor, ağlayamıyordu...
" O benim misafirim, kardaşımdı. Nereye götürüyorsunuz ?
Kimse sesini duymadı. Helikopterden birisi tekrar indi. Bekir’in kolundan tuttu. Sürükleyerek götürüp helikoptere soktu. Yalçın kollarını Bekir’e uzattı. Sarıldılar. İkisi de ağlıyordu. Gözyaşları birbirine karıştı.
" Doğru köye Bekir, doğru köye... Kezbanının yanına. Yakında ben tekrar geleceğim. Geldiğimde düğünün kurulmuş olacak."
" Ya sen...? Ya sen... ?"
" Bende... Bende evleneceğim. Bizimkisi akıllılık değil. Sende benim düğünüme geleceksin,"
Tekrar öpüştüler. Bekir indi. Helikopter havalandı. Mercimektepenin üstünde bir tur attı. Bekir gözden ırayıncaya kadar arkasından baktı. Köye yöneldi.
Köy yolunun başında durdu. Düşündü. Elini " Boş ver" anlamında havada salladı,
" Düğünüme Yalçın kardaşımda gelecek"…
Bir ıslık tutturdu. Dere şırıltıyla akıyor, güneşin vurduğu karlar gözünü alıyordu.
Hızlandı...
NOT: Otuz yılımı verdim o yiğitler uçsun diye. Yerde de olsam az ya da çok benim de katkım vardı. Hava kuvvetleri bir başkadır. Her konumun her rütbenin kendine göre bir katkısı vardır çelik kanatlara.Bu otuz yılda çok şehit cenazesi gördüm. Çok yüreğim yandı. Gözyaşlarım sicim sicim yağmur oldu.EVET. Bu vatanı seven yürek sahipleri üzüldüler. Ama benim yüreğim bir başka yandı, köz oldu.Yukarıda okuduğunuz yazı daha evvel bu sitede yayınlanmış “İTCİ BEKİR” öyküsünün son bölümüdür. Büyük bir bölümü kurgu değil gerçektir.Yanan yüreğimi avucuma aldım sizlere sundum.
YİĞİTLER YATTIĞINIZ YER NUR OLSUN.MAKAMINIZ CENNET OLSUN.
KEŞKE MÜMKÜN OLSAYDI DA DEĞİŞEBİLSEYDİK,BU CAN SİZE KURBAN OLSUN…
YORUMLAR
" Bak Bekir sevgi hayatın suyudur. İnsan mutlaka bir şeyleri sevmesi lazım. Yoksa dal gibi kurur kalır. Sen bu ateşi sevginden yakmıyor musun? Bende sevgimi uçmaya verdim işte... Uçmak çok büyük bir aşk. Bana Didarı bile unutturdu.
Havacılık aşkını eşimden birhayli dinlemişimdir, çok severim ayrıcada, şöyle son günlerde verdiğimiz şehitlerin acıları bizleri bu denli etkisine alırsa ,ya aileleri nasıl yanıyorlardır, doğmamış bebekleri , nişanlı olanlar , ifadem yetmiyor yazmaya Bedri bey. Allah rahmet etsin ailelerine sabırlar diliyorum...Saygılarımı bıraktım...
Bedri Tokul
Damdan düşenin acısını damdan düşen bilir.
Yüreklerimiz yangında... Ama o koç yiğitlerin evinde volkanlar patlamış
bilen duyan yok...
Saygıyla ( BİNBİR OLDU)
Ya bilader bu kadar duygulu ,bu kadar içten yazmak zorunda mısın, Yaşlar doldu gözlerime....
yoksa ben mi çok sulu gözlüyüm. O çelik kanatlara benim de katkım var ama okurken bile fena oldum.Pist başında durup. ha kalktı ,ha kalkacak diye yerden kesilmesini beklerken ki duygularımızı bizden başkası bilemezdi.. Öff!be Bedroş..! gittim o günler sayende ..sağolasın..
Bedri Tokul
O kalkanlar uçak değil yerdekilerin yürekleridir.
Dönüp indikleri zaman ancak yüreklerimiz normal yerlerini alır.
Haksız mıyım?
Yaşamadık mı yıllarca biz bu duyguyu ?
ÖPTÜM GÖZLERİNDEN...
Ah be gardaş ! Ne güzel yazmışsın mı diyelim, yüreğimizdeki ateş nasıl da alevlendi mi ? Yazık ki çoğumuz sizler kadar taşımayacağımız hafızalarımızda o acıları.
Bedri Tokul
SAĞ OL DOSTUM.
Bedri abi hepimizin ciğeri yandı. Hele son zamanlarda düşen uçak sayısı ve şehit sayısı kimseyi hareketlendirmiyor. Bir an önce uçuşlarına son verilmeli. Öyküne gelince çok etkilendim. Sanırım gözden kaçırmışım. Sanki Rahmetli Yaşar Kemal'in satırları gibiydi. Abi sen hep yaz tamam mı? Mükemmeldi. Tebrik ediyor seni bacın.
Bedri Tokul
Yorumun beni hayrete düşürdü ve de utandırdı.
( Bak şimdi o güzel yüreğin nasıl da heyecanlandı. Ben abime ne yaptım diye).
Benim üslubumu Y. Kemale benzeten ilk sen değilsin de ondan..
Ama ben hattimi bilirim. O koca usta kim? Ben kim?
Selamlarımla canım bacım. Kadınlar günün kutlu olsun...
Değerli Abim.
İçim yanarak okudum yazını. Aslında yazında içimi yakacak bir şey yoktu. Olayda düşen bir askeri uçak ama sağ kurtulan bir pilotun öyküsü vardı ama yazının sonundaki not yaktı kavurdu. Helede bir kaç gün arayla dört şehit birden vermişsek hangi yürek dayanır buna.
Ne diyelim abi. Allah makamlarını cennet eylesin. Ailelerine ve sevenlerine sabırlar versin.
Ellerine yüreğine sağlık can abim.
Selam ve sevgilerimle.
Bedri Tokul
Bu olayın ilginç bir tarafı da kimin kime muhtaç olacağının bilinmemesi...
Kader denen bu olmalı.
Allah bana bu olayda geçen iki kişiyi de tanıma fırsatı verdi.
Selam ve saygıyla öpüyorum yüreğinden...
Bedri Tokul
Daha sonra duyduğuma göre kadrolu işe bile başlatmışlar.
Hocam bu yazma tutkusu böyle bir şey. Bir soru bana yeni konu çıkardı işte...
Düğünü de yazsam mı acaba...
Ya nasip...
Bedri Tokul
Neler gördüm.Neler yaşadım...
Davulun sesi misali...
Aman sağlığına dikkat et...
Selam ve saygıyla...
Türk milletinin "Allah devlete zeval vermesin" sözünü kolayca hatırlayıp tekrar edeceği duyguyu, sürükleyici bir üslupla hikayeleştirmişsiniz...
Havacılardan biri olarak ne mutlu size...
Saygılarımla.
Bedri Tokul
Çok sevindim çok üzüldüm.
O günleri hatırladıkça dalar giderim. Bazen ağladığım da olur.
Güzel yorumunuz için teşekkürler.
Sağ olun...